Hipokrat yemini etmiş hekimlerin yeminlerini bozmadıkları için soruşturma başlatılması gibi bir şey bu! Akıllara zarar…
13 Haziran 2013 tarihli medya haberlerine göre “Sağlık” Bakanı Dr. Mehmet Müezzinoğlu, Gezi Parkı olaylarında yaralananlara sağlık hizmeti vermenin, geçici revirlerin oluşturulmasının “hukuki olmadığını” “yasal sürecin başlatılacağını” açıklamış. Sayın Bakan, revirlerde yapılan müdahaleden dolayı, yanlış tedavi v.s… hiç ölen oldu mu? Lakin Eylemler sırasında Hatay’da Abdullah Cömert, İstanbul’da Mehmet Ayvalıtaş, Adana’da polis memuru Mustafa hayatını kaybetti. Son olarak Ethem Sarısülük’ün de beyin ölümünün gerçekleştiği söylendi.
Polisin bilinçli veya bilinçsiz olarak eylemcilerin yüzüne gaz fişeği sıktığı kameralara da yansımıştı.
Olaylar sonucunda birçok kişi gözünü kaybetti. 16 gündür, yoğun biber gazı kullanıldı, insanların bedenleri, evleri hedef alınarak gaz fişekleri fırlatıldı, ölenler, gözünü kaybedenler, kafatası kırılanlar, beyin kanaması geçirenler oldu, binlerce kişi yaralandı, sağlık hizmeti verilen yerlere gazlı saldırılar yapıldı. Sağlık Bakanlığından bunlarla ilgili bir açıklama gelmedi…
Sağlık Bakanlığı, kamu hastanelerinde Gezi Parkı gösterileri sürecinde yaralanıp hastanelere başvuran kişilerin, isimleri ile birlikte ayrı bir forma kaydedilmesi uygulamasını başlattı.
Türk Tabipleri Birliği bu uygulamanın fişlenme kaygısı ile yararlananların sağlık kuruluşlarına başvurmasının önüne geçtiğini belirterek, bilgilerin anonim toplanmasını önerdi. Türk Tabipleri Birliği’nin 7000 biber gazı maruziyeti üzerinden yaptığı değerlendirmede, sağlık sorunları olanlardan hastaneye başvuranların oranının toplam içinde % 1,7 olduğunu tespit etmiştir.
TTB’nin 13 Haziran gününe kadar hazırladığı raporu okudunuz mu? Düşündürücü…
TTB’nin 13 Haziran gününe kadar Gezi Parkı direnişi kayıpları şöyle:
4 can kaybı. 12 göz kaybı. 35 beyin travması. 63’ü ağır 7000 yaralı. Şimdi bu tabloda hukuki süreç neden başlatılmıyor?
TCK 98. maddeye göre yaralılara yardım etmek değil yardım etmemek suçtur… Şimdi hangisi suç hangisi suç değil?
1999 Körfez Depremi ve 2011 Van-Erciş Depremlerinde de sağlık emekçileri revirler kurarak gönüllü sağlık hizmeti vermişlerdi. Burada yapılan hizmetin bir farkı mı vardı ?
Mayıs 2008 tarihinde; acil servis başta olmak üzere Şişli Etfal Eğitim ve Araştırma Hastanesi’ne atılan ve medya mensupları tarafından kare kare görüntülenen gaz bombaları dahi, ilgililer hakkında soruşturma açıldı mı?
Son günlerde kameralarda yansıyan görüntülerde görüldüğü gibi evinin içine gaz bombası atan emniyet güçlerine soruşturma açıldı mı? veya böyle bir süreç başlatılacak mı?
Ülkelerindeki çatışma ortamından kaçarak Hatay’a gelen ve burada bir camiye sığınan Suriyelilere gıda ve battaniye yardımı yapılmıştı.
İHH İnsani Yardım Vakfı Hatay’ın Altınözü ilçesine bağlı sınır kasabası olan Hacıpaşa’da camiye sığınan Suriyeli ailelere yardım götürdü. Camide hayatlarını sürdürmeye çalışan 400’den fazla Suriyeliye acil ihtiyaçları olan 400 battaniye, 170 gıda paketi ve 600 ekmek dağıtımı yapıldı. Bunlarla ilgili tüm bilgiler baş belası intertte ve basın yayın kuruluşlarında yayınlandı. Bu yapılanda bir yardımdı… Ayrıca camide ayakkabılarıyla gezenler yok muydu ?
“T.T.B Kimyasal Silahlar Gösteri Kontrol Ajanları Birinci Baskı, Ağustos 2011, Ankara Türk Tabipleri Birliği Yayınları ISBN 978-605-5867-49-2” bir göz attım bakın neler yazıyor….
“Gaz bombası olarak adlandırılan bu kimyasal silahların içerisinde kullanılan kimyasal maddelerin on beş farklı türü vardır. Toplumsal olaylarda uzun süredir biber gazı olarak bilinen göz yaşartıcı gazlar kullanılmaktadır. Bu gazlar; CS kısaltması ile kullanılan “Chlorobenzylidenemalononitrile”, CN kısaltması ile kullanılan “Chloroacetophenone”, CR kısaltması ile kullanılan “Dibenz (b,f)-1,4-oxazepine”, DM kısaltması ile kullanılan “Chlorodihydrophenarsazine” ve OC kısaltması ile kullanılan biber gazı olarak adlandırılan “Oleoresincapsicum”.
“Eylemlerde kullanılan gazların kapsüllerine baktığımızda Türkiye`de OC, CR ve CS kısaltmalı gazların kullanıldığı görülmektedir. Güvenlik kuvvetleri tarafından kullanılan bu gazlar, 1993 yılında imzalanan Kimyasal silahlar konvansiyonuna göre göz yaşartıcı gazlar sınıflandırmasına girmekte ve “kimyasal silah” olarak nitelendirilmektedir. Sözleşme uyarınca toplumsal olaylarda, kitlenin kontrolü amacıyla kullanılan biber gazı dahil olmak üzere kimyasal gazları silah olarak kullanmak kesinlikle yasaktır.”
1 Mayıs 2007’de yaşanan olaylarda polisin Taksim-Gülleci Sokakta attığı gaz bombası, bir kahvehanenin önünde oturan 75 yaşındaki İbrahim Sevindik’in fenalaşmasına ve kalbinin durmasına neden olmuş ve bu kişi tüm çabalara rağmen kurtarılamayarak hayatını kaybetmiştir. Son olarak 31.05.2011 tarihinde Hopa’da Metin Lokumcu’nun ölümü, 12.06.2011 tarihinde Batman’da gazdan etkilenen Hatice İdin’in 30.06.2011 tarihinde ölümü ile sonuçlanan olaylarda yoğun gaz kullanımı izlenmiştir.
Kimyasal gazların zararları sadece bilimsel çalışmalar ile değil, Avrupa İşkencenin ve Kötü Muamelenin Önlenmesi Komitesi (CPT) raporları ile de sabittir. Komite Malta’ya yapılan 2001 tarihli ziyaret sonucunda, biber gazının gözaltı ve tutma merkezlerinde kapalı kurumlarda tutulan ve zaten kontrol altında olan kişilere karşı kullanılamayacağını belirtmiş, Hollanda’ya 2007 yılında gerçekleştirilen ziyaretin ardından biber gazının potansiyel olarak tehlikeli bir madde olduğu ve kapalı alanlarda kullanılmaması gerektiği, açık havada kullanılması konusunda da CPT’nin çekinceleri olduğu, açık havada kullanıldığı takdirde istisnai olarak kullanılması ve bu durumda kişilerin korunmasına yönelik güvencelerin (örneğin biber gazına maruz kalan kişilerin derhal sağlık muayenesinden geçirilmesi ve bu kişilere antidot (panzehir) sağlanması vs. gibi) kabul edilmesi gerektiği belirtilmiştir.
Birleşmiş Milletler İşkence ve Diğer Zalimane, İnsanlıkdışı veya Aşağılayıcı Muamele ve Cezaya Karşı Sözleşme kapsamında kurulan İşkenceye Karşı Komite (CAT), Kanada’da 1997 yılında gerçekleştirilen bir uluslararası toplantıyı protesto etmek isteyen göstericilere karşı kamu düzeninin sağlanması adına biber gazının uygunsuz ve ölçüsüz bir biçimde kullanılmasını endişe edici bulmuştur.
Bu konuda bir hayli geniş ve kapsamlı bir çalışmada American Civil Liberties Union-Southern California (Amerikan Sivil Haklar Birliği) tarafından yapılmıştır. Birliğin yayınladığı “Biber Gazı Güncel:
Daha Çok Ölüm, Daha Çok Soru” adlı rapora göre 1993 ve 1995 yılları arasında 26 kişi, kolluk güçlerince biber gazının kullanıldığı olaylar sonucunda hayatını kaybetmiştir.
Anayasa’nın 56. maddesi uyarınca; Devlet, herkesin hayatını, beden ve ruh sağlığı içinde sürdürmesini sağlamakla yükümlüdür. Keza 14 Ekim 1989 tarih ve 20312 sayılı Resmi Gazete’de yayımlanan Bakanlar Kurulu kararı ile kabul edilen Avrupa Sosyal Şartının II. Bölümünün 11. maddesine göre de taraf devletler; sağlığın korunması hakkının etkin biçimde kullanılmasını sağlamak üzere gerekli önlemleri almayı ve sağlığın bozulmasına yol açan nedenleri olabildiğince ortadan kaldırmayı taahhüt etmiş bulunmaktalar. Oysa toplumsal gösteriler açısından neredeyse sıradanlaşan yaygınlıkta, kimyasal gaz kullanımı ile karşı karşıya kalınmaktadır. Kolluk kuvvetlerinin; gösterilerin “bastırılması”, “etkisiz kılınması”, “dağıtılması” amacıyla; Polis Vazife ve Salahiyet Kanununda tanımlanan haliyle bedeni kuvvetini ve gaz bombası, tazyikli su, cop ve benzeri maddi gücünü ölçüsüzce kullanması; Türk Ceza Kanunu’nunda düzenlenen pek çok suç tipini de ihlal etmektedir. Nitekim;
a-Bir kişiye karşı insan onuruyla bağdaşmayan ve bedensel veya ruhsal yönden acı çekmesine, algılama veya irade yeteneğinin etkilenmesine, aşağılanmasına yol açacak davranışlar işkencedir. Bu tür davranışları gerçekleştiren kamu görevlisi hakkında hapis cezası verileceği Türk Ceza Kanunu’nun 94. maddesinde düzenlenmiştir. Kamuoyuna yansıyan pek çok örnekte görülen (hastane acil servisine gaz bombası atılması, plastik mermi kullanılması, yere düşen kişilerin darp edilmesi, yakalama esnasında birden çok kişi tarafından tekmeyle, copla vurulması gibi…) işkence niteliğindeki eylemler çocuklara, hastalara ve bedenen kendini savunamayanlara da yönelmektedir.
Bilindiği gibi işkence olarak nitelenebilecek eylemlerin çocuğa, beden veya ruh bakımından kendisini savunamayacak durumda bulunan kişiye ya da gebe kadına karşı işlenmesi ağırlaştırıcı nedendir.
b-Keza Türk Ceza Kanununun 170. maddesi uyarınca; kişilerin hayatı veya sağlığı bakımından tehlikeli olacak biçimde ya da kişilerde korku, kaygı veya panik yaratabilecek tarzda silahla ateş edilmesi veya patlayıcı madde kullanılması hapis cezası gerektiren eylemlerdendir. Kolluk kuvvetinin, gerekmediği halde plastik mermilerle 1-2 ateş açması ve/veya çok miktarda gaz bombası kullanması, hem kişilerde korku ve paniğe neden olmakta, hem de çok sayıda kişinin sağlığı olumsuz yönde etkilemektedir.
c-Keza pek çok müdahale de; TCK’nın 86. Maddesinde düzenlenen; “kasten başkasının vücuduna acı verme veya sağlığının ya da algılama yeteneğinin bozulmasına neden olma” suç tipi de ihlal edilmektedir.
d-Yanı sıra zor kullanma yetkisine sahip kamu görevlisinin, görevini yaptığı sırada, kişilere karşı görevinin gerektirdiği ölçünün dışında kuvvet kullanması Türk Ceza Kanunu’nun 256. maddesi uyarınca da suç oluşturmaktadır.
e- Ayrıca belirtelim ki pek çok örnekte; Türk Ceza Kanunu’nun 115. maddesindeki düşünce hürriyetinin kullanımının engellenmesi suçunun yanı sıra, Avrupa İnsan Hakları Sözleşmesi’nin 11. maddesi de ihlal edilmektedir. Nitekim Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi tarafından da; hükümetin aceleci bir tutumla müdahale ederek sona erdirdiği toplumsal gösteride, “polisin zor kullanarak müdahale etmesinin orantılı olmadığı3”, “sözleşmenin 11. maddesinin 2. paragrafı uyarınca kamu düzeninin korunması için gerekli tedbir olarak kabul edilemeyeceği” belirtilerek, Avrupa İnsan Hakları Sözleşmesi’nin 11. maddesinin ihlal edildiği sonucuna varılmıştır.
Medyanın temel görevleri şu şekilde ifade edilebilir; bilgilendirme, yönlendirme, eğitme, duyguları dile getirme, toplumsal ilişki kurma, eğlendirme, UYARMA.
Burada soruşturma açılması gerekenler, insanın evinin içine pencereden gaz sıkanlar, biber gazı ve çeşitli gazları sıkarken havaya değil insanları hedef alıp sıkanlar, insanın kafasına kremitle vuranlar, kapalı alandaki alışveriş merkezleri gibi yerlere sığınanların bulundukları kapalı mekanlara gaz sıkanlar, medyanın temel görevleri arasında bulunan UYARMA görevini yerine getirmeyen TV kanallarına, bunun yanı sıra birkaç polis birleşerek tek bir kadın veya tek bir erkeği dövmesi bence soruşturulma açılması gerekenler bir gözden geçirilmeli…