Akıl verme

Abone Ol

Bugüne kadar aldığım insan ruhuna yakından temas eden eğitimlerin temel prensibi hep aynıydı; cana saygı. Her birinin kendi üslubunca bir yöntemi vardı, çalışmaya başlamadan önce karşımızdaki kişiden izin almaya dayalı. Çünkü can hem kutsal hem güçlü hem narin hem bütünle bir hem özgün. Ehil olmayan, niyette temiz olsa bile maksadına sığmayan ya da vakitsiz her müdahale, gelişimi tetiklemek bir yana dursun uzun yıllar üzerinde çalışılması gereken hasarlar yaratabilir.

O nedenle gerek eğitim gerek seans alırken, konu özümüze dokunan, ruhumuzu etkileyecek bir şeylerse eğitmenin / danışmanın özgeçmişini ve referanslarını iyi okumak gerekir. Bazen deva arayışı çalınmadık kapı bırakmazken yolumuz, yeterli eğitimi olmayan yahut henüz kendi ego savaşlarını çözememiş insanlara çıkabilir ve suiistimal edilmemizle, sürecimizi geriletmemizle sonuçlanabilir. 

Yeterli eğitimleri almadan insan ruhuna müdahale edenlerin olduğu profesyonel hayat bir yana, gündelik hayatta da her konuda bilgisi olduğunu düşünüp sürekli etrafına akıl veren insanları görürüz. Altta yatan niyetin iyi ya da kötü olduğundan tamamen bağımsız bu ihlallere farkındalığı artırmamız gerektiği inancındayım. 

Bu durum zihnim de birçok soruyu uyandırmıştır; 

Bir insana, başka bir insanın hayatı üzerinde neyi nasıl yapmasının doğru olacağı konusunda -sorulmadığı halde- akıl verecek haddi veren nedir? 

Kişi, ne koşullar altında kendi canını bu denli karşısındakinden üstün görür? 

Nasıl bir canın gelişim hızına, bütünlüğüne ve yeterliliğine bu kadar ‘iyi niyet’ ile saygısızlık edilebilir? 

Uzmanlar bile verecekleri bilginin, bireye yarayıp yaramayacağını, bireyin o an ki kişisel gelişim sürecinin buna elverişli olup olmadığını ölçüp tartarak kozayı dışarıdan yırtmazken, alelade bir sohbetin akıl verme ile sonuçlanması nasıl açıklanabilir? 

Gözlemlerim, alttan yatan sebeplerin aşağıdaki gibi olabileceği yönünde;

Bilgi: Hep üzerinde durduğumuz insanın kendini tanıması ve kendini bir kez de başka insanları tanıyarak tanıması sürecinin bireyde tamamlanmaması. Dolayısıyla bireyin kendi yeterlilik ve sınırlarını bilememesi, insan ilişkilerinde durması gereken noktayı ayarlayamaması.  

Tatmin: İnsanın öz sevgi ve saygı problemleri yaşaması. Bu da bireyi, sevgi ve saygı görme ihtiyacını, başka insanlar üzerinden tatmin etmeye itiyor olabilir.

Amaç: İnsanın bir hayat amacı olmadığında, kendi ruhu, bedeni ve aklı ile ilgili herhangi bir çalışma yapmadığında, tüm dikkati başka hayatlara döner. İçeri yönelip bireyi geliştirmesi gereken enerji, dışarı dönüp hiç olur. 

Özetle, kendi üzerinde çalışan ve bir hayat amacı olan insanın başkalarına akıl vermeye yönelik kendini izinsiz yetkilendirmeleri olmaz. Bu karşımızdaki insanlara değer vermek, iyiliğini düşünmek değildir. Her birey kendi hayatından sorumlu olduğunu ve ancak kendi hayatını, özüne en uygun şekilde yaşarsa başka hayatlara ve bütüne katkı sağlayabileceğini bilmelidir. 

O zaman birbirimizin tecrübelerinden hiç mi yararlanmayalım? 

İki insan birbirinin tecrübesinden, kendi yolculuğunu dürüstlük ve samimiyetle birbirine açmakla yararlanabilir. Konu üzerine siz neler yaşadığınızı, düşündüğünüzü, deneyimlediğinizi ve bunun sizi ne gibi sonuçlara götürdüğünü ve neler hissettirdiğini anlatırsınız. Zaten bu seviyedeki bir enerji / paylaşım, dinleyen insanın hayatında bir yerlere kendiliğinden dokunacaktır. Belki ondan sonra dinleyen size tecrübeniz ile ilgili daha çok soru yöneltebilir ve siz yine kendi üzerinizden konuda derinleşip karşınızdakine ‘yardımcı’ olabilirsiniz.

Alanlarımızı ihlal eden insanlara tahammül göstermek zorunda değiliz, insanları karşılıksız sevmek ve cana saygı; insanların sizin alanınızda istediği gibi at koşturmasına izin vermek anlamına gelmez. İzin verdiğimiz her muamele, karşımızdaki insana bize bu şekilde bir kez daha davranabilmesi için cesaret verir. Kendini sevmek ve kendine saygı duymak, kendini anlamayı, beslemeyi, geliştirmeyi ve bu sureci olumsuz etkileyecek her tür müdahaleden kendini korumayı, ‘hayır’ diyebilmeyi gerektirir. Her insanın yolculuğu başkalarına zarar vermediği surece kendi hızında, kendisine özel ve bütünün hayrınadır. Bilge kişi, bunu gözlemleyip kendi merkezinde ve sınırları içinde edebiyle kalandır, en doğru yolun kendisininki olduğunu düşünüp bunu başkalarına empoze eden değildir.

Ya siz? 

Başkalarının alanlarına girdiğiniz ve geri çekilme vaktinizin geldiği yerler var mı?

Pekiyi ya karşı tarafı incitmemek için size yapılana bir türlü ‘hayır’ diyemediğiniz ve incinip durduğunuz zamanlar?