Benim adım hoca…

Emekli akademisyenlerden biriyim…

Üniversitemin adı da çok önemli değil…

Siz hepsi diye düşünün…

***

Hayatımın ilk yarısı okumakla geçti…

İkinci yarısı ise bilgilerimi öğrencilerime aktarmakla…

İlk, orta, lise, lisans, yüksek lisans, doktora ve sonrası…

Üniversitede hoca, bölümlerde sorumluluklar, yöneticilikler…

Sıralarda bilgi aktardığım binlerce öğrenci…

Yayınlanmış kitaplar, makaleler…

Varlığımın büyüyen anlamı…

***

Bir gün…

Hocam yaşın geldi emekli oldun” dediler…

Kapının önüne konmuş öksüz çocuk gibi hissettim kendimi…

Yaşım ne ye göre kime göre nereye geldi bilemem…

Ama beynim çok iyi çalışıyordu ki başıma bu geldi…

Ne yapabilirim ki ben?

Öyle ya…

At yarışı, kahvehane, boş boş oturma benim işim değil…

Ailem dağınık, çocuklar bayramdan bayrama…

Ben nereye giderim?

Ne  yaparım?

***

Hani diyorum ki…

Üniversitelerin arazileri geniş…

Bir yerinde emekli hocalar için sağlıklı yaşam üniteleri kurulsa…

Ölene dek çalışmalarımıza devam etsek…

Bu sürede ücretlerini de ödeyeceğimiz kişiler tarafından ihtiyaçlarımıza bakılsa…

Daha sonrası için de Üniversite içinde arazinin uygun bir yerinde akademik mezarlık yapılsa…

Kazık çakacak değiliz ya bu dünyaya…

Ömrümüz bittiğinde de buraya gömülsek…

İyi olmaz mı?

***

Osmanlı kültüründe…

Her caminin, külliyenin yanında mezarlıklar var…

O bünyede görev alanların kabirleri de hemen orada…

Mezarlıklar sanki birer ansiklopedi gibi…

Devlet kurumlarının abideleri gibi mezar taşları…

Her yerde her türlü problem çıkar ama Üniversite mezarları ebediyete kadar devam eder…

Çünkü okuyup okutanların mezarları var burada…

Bombalar bile işlemez buralara…

Ebediyete kadar kalır…

***

Rektörlerim…

Düne kadar yanınızdaydım…

Bu gün kapı önündeyim

Yarına Allah kerim.

Sizden üniversite içinde ölene dek yaşayabileceğimiz yaşam merkezleri kurmanızı…

Ve sonrasında yine üniversite içinde bir akademik mezarlık oluşturup bizleri defnetmenizi istiyorum

Bu, bu, bu benim vasiyetimdir…

Hakkınızı helal ediniz