Üç ayda bir neşredilen Kubbealtı Akademi Mecmuası kırkbir yaşında. Kırkbir kere maşallah. Şu anda elimde derginin 159.sayısı bulunuyor. Bu sayıyı takdimden önce kırkıncı yılı dolaysıyla çıkan dergiden bir miktar söz ederek başlayalım. Derginin 157. sayısı Sâmiha Ayverdi'nin yazısı ile başlıyor. 157. sayıda, mecmuanın 1 Ocak 1972 tarihli ilk sayısında yayımlanan 'Beyannâme’ de yer alıyor. Nihad Sâmi Banarlı ‘Beyannâme’de dünden bugüne çağrıda bulunuyor: “İnsanlığın, insanca ve efendice yaşamaya şiddetle susadığı bir devirde bulunuyoruz. Bu zamanda, sanat ve edebiyatın; nizamsızlığı, seviyesizliği, türlü adilikleri, basit, başıboş ve insanlıktan uzaklaşmış bir hayatı körüklercesine tersine çalışması, dünya ölçüsünde büyük talihsizliktir.” Dergide Orhan Okay, dergiciliğin tarihinden söz ediyor. Mehmet Nuri Yardım, Kemal Eraslan hocası Nihad Sâmi Banarlı’yı; İlber Ortaylı, Turan Yazgan, Özden Tahralı, Ayşe Göktürk Tunceroğlu, Aysel Yüksel, Gürbüz Azak, Ömer Tuğrul İnançer ve Baki Bilgin ise mecmuayı anlatıyor. Derginin ilkyazı işleri müdürü Prof. Dr. Şeyma Güngör, şimdiki yazı işleri müdürü Mehmet Nuri Yardım'ın sorularına cevap vermiş. Selim İleri, Y. Bülent Bâkiler, Bekir Sıtkı Erdoğan, Beynun Akyavaş, Abdullah Uçman, Beşir Ayvazoğlu, 157.sayının diğer isimleri. Çağımızın önemli mütefekkir yazarlarından birisi olan Sâmiha Ayverdi Hanımefendi ile 1990’ların başında Kubbealtı Vakfı’nın merkezinde tanıştık. O zaman yurtdışına sık sık gidip geliyor ve özellikle Afganistan, Pakistan, Keşmir ve Türk Cumhuriyetleriyle ilgili haber, yorum ve makaleler yazıyordum. Bu durum Sâmiha Hamınefendi’nin dikkatini çekmiş. Keşmir konusunda bir konferans için davet ettiler. Konferansta dinleyiciler çoğu gençlerden oluşuyordu. Konuşmamı baştan sona kadar büyük bir dikkatle takip eden merhume Sâmiha Ayverdi Hanımefendi konferans sonunda teşekkürden sonra odasına davet etti. Hanımefendinin nezaket, zerafet ve hassasiyetine şahit oldum. Bir zarf uzattı. Bu ne dediğimde, siz buraya kadar zahmet edip geldiniz bu cüzide olsa telif dedi. Bir anda mahcup oldum, çok yere konferansa gitmiştim fakat böyle bir muamele ilk defa karşılaşıyordum. O günlerde belediye konferansları ve sonunda teliflerde yoktu. Ben zarfı almakta imtina edince, “siz alın dilerseniz kendiniz bir yere bağışlarsınız” diye büyük bir nezaketle ifade etti ve ekledi; “insanların emeğine saygı duymak gerek. Siz buruya kadar zahmet ettiniz geldiniz, merak ettiğimiz Keşmir konusunda sizden müstefit olduk.” dedi. Sâmiha Ayverdi Hanımefendiyi daha önce birkaç kitabını okumuştum ancak böylesine zarif bir hanımefendi ile karşılaşma, konuşma ve ağırlaması beni fazlasıyla mesrur etti. Her ne zaman Kubbealtı Vakfı’nda sevgili arkadaşım Mehmet Nuri Bey’i ve İdris Bey’i görsem merhume Hanımefendiyi hatırlamadan edemem. Şimdi gelelim Kubbealtı Akademi Mecmuası’nın yeni sayısında neler var bir göz atalım. Dergi yine kurucusu, mütefekkir yazar Sâmiha Ayverdi’nin bir mektubu ile başlıyor. Cumhûriyet devri Türk edebiyâtının büyük romancısı Peyâmi Safâ’yı vefâtının 50. yılı münâsebetiyle yâdediliyor. Ergun Göze, Recep Arslan, Can Şen ve Mehmet Nuri Yardım yazılarında Peyâmi Safâ’nın muhtelif cepheleri üzerinde duruyorlar. Sâmiha Ayverdi’den Bir Mektup, başlığında Sâmiha Ayverdi şu güzel ifadelere giriş yapıyor: “Selmâcığım, memleket gerçeklerini bırakıp şahsiyet ile uğraşarak umûmî efkârın karşısına çıkmak küçük insan kârıdır ve âdemoğlu da bir mânevî disiplin ve ruh terbiyesinin potasından geçmeden bu küçüklük sıfatını üstünden atamaz. Onun için de dünyânın yüzünü güldürmek ve beşeriyete rahat nefes alacağı bir çevre hazırlamak gerektiğinde, Sokrat’ın dediği gibi: Ya filozoflar kral ya krallar filozof olmalıdır. Yâni biz dervişlerin anladığı mânâda merkez şahısların, idârecilik mes’ûliyetinin altına girmiş olanların ölmeden evvel ölmüş kimse olması lâzımdır.” Sabır Sarmaşıkları, Bekir Sıtkı Erdoğan’dan; “… Ey aşk, sakın tavsama değmez bu hayat!/Kâfî şu gönül bâdesinin sunduğu tat…” Peyâmi Safâ’nın Kaç Kelimesi Var, Ergun Göze’den; “Onbir romanında Peyâmi Safâ –her kelime bir defa alınmak üzere– altıbinyüzkırküç (6143) kelime kullanmıştır. Bu kelimelerin tasnifi ise şöyledir: 2150 Türkçe, 2180 Arapça, 383 Farsça, 840 tâne de diğer dillerden kelime kullanmıştır büyük romancı. Bu 840 keli-menin 124 tânesi tıp ve metafizik terimidir. Yazar, 54 argo kelime, 150 halk deyimi, 40 tâne de atasözü kullanmış bulunmaktadır.” Kendi Kendine Yetişen Mütefekkir Peyâmi Safâ, Mehmet Nuri Yardım’dan; “Peyâmi Safâ’nın romanlarına genel olarak baktığımızda tahlil gücü yüksek bir yazar ile karşı karşıya olduğumuzu görüyoruz. Onun roman kahramanları batı değerleri ile doğu kıymetleri arasında sıkışıp kalmış ve bir arayışın içinde bulunan tipler olarak ön plana çıkar. Yerli düşüncenin müdâfii olan Peyâmi Safâ, roman kahramanlarını önce değişik ruh hallerine sokar, arayışlar içindeki bu kahramanlar hem kendileriyle hem çevreleriyle sürekli olarak çatışırlar. Genellikle bu çatışmanın sonunda aklıselim, sağduyu ve vicdânî ses galip gelir.” Peyâmi Safâ’nın Türkçesi, Recep Arslan’dan; “Peyâmi Safâ Türk dilinin gelişmesi, geliştirilmesi çalışmalarına katılmıştı. Türk Dili Tetkik Cemiyeti’nin daha sonra Türk Dil Kurumu’nun Türkçe’nin İslâmî etkiden uzak, laik, Arapça ve Farsçanın katkısı dışlanarak, âdeta bir ırk dili hâline getirilmek istenmesi karşısında direnen isimlerden biri de Peyâmi Safâ’dır.” Feryad Gazeli, Memduh Cumhur’dan; “Vefâtının 50. Yılında Peyâmi Safâ’yı Anmak, Can Şen “Peyâmi Safâ üzerine çalışan, onun hakkında düzenli neşriyat yapmış araştırmacıların (Beşir Ayvazoğlu, Ergun Göze, Mehmet Tekin gibi) azlığı ve Peyâmi hakkındaki bâzı makale ve yazılardaki eksiklikler, çelişkiler, yaklaşım hatâları gerçekten şaşırtıcıdır. Bu konuda aynı dönemde yaşamış ve 50. vefat yılı gelecek seneye tekabül eden Ahmet Hamdi Tanpınar (vefâtı 1962) ile mukayese ettiğimizde Peyâmi Safâ sebebi anlaşılamayacak bir nisyâna terk edilmiş gibidir.” Hz. Peygamber’in Önderliği, Prof. Dr. Ali Murat Daryal’dan; “Dünyâya pek çok önder gelmiştir. Bunların hemen hemen hepsi etrâfındakileri küçülterek büyümüştür. Hz. Muhammed müstesnâ. O etrâfındakileri büyülterek büyümüştür.” “Yeni Lisan” Hareketi Karşısında Rızâ Tevfik, Prof. Dr. Abdullah Uçman’dan; “Târihî gelişme çizgisi üzerinde belli bir devreden sonra yazı dilinde sâdeleşmenin tabiî bir ihtiyaç olarak ortaya çıkması, bu konu münâsebetiyle cereyan eden tartışmalar, yâni bütünüyle Türk-çe’nin sâdeleşme serüveni etrâfında şimdiye kadar çeşitli araştırma ve incelemeler yapılmış ve hâlen yapılmaktadır.” Bir Umre Ziyâreti-2, H. Necati Demirtaş’tan; “…Kâbe’de tavaf hiç bitmiyor. Bir tavaf yedi şavt… Bir şavt, Hacer’ül-Esved köşesinden başlıyor ve aynı köşede tamamlanıyor. Hiçbir şey yapmadan oturup Kâbe’ye bakmak da ibâdet… Onun da sevâbı var… Fakat makbul olan tavaf… Beytullah’ın özelliği bu… Kurulduğu günden bu yana, yaklaşık üç bin yıldır, Kâbe’de bir an tavaf durmamış… Namaz vakitleri müstesnâ…” Zeytinburnu’nda Bir Evliyâ, Muhterem Yüceyılmaz’dan; “Seyyid Nizam Efendi, Hazreti Hüseyin soyundan olup 27. kuşak torundur. Âilesinin, 1512-1520 yılları civârında Bağdat’tan İstanbul’a geldikleri tahmin ediliyor. Merkez Efendi’nin derslerinden istifâde etmiş olması kuvvetle muhtemel. Ki altmış üç yaşında âhirete göç ettiğinde cenâze namazını Fâtih Câmii’nde Merkez Efendi bizzat kıldırmış.” Devletimizi Kuran Millet ve Kültür, Zeki Önsöz’den; “Türk kültürü; dilimiz Türkçeye, dînimiz İslâmiyet’e, târih ve coğrafyamıza, güzel sanatlarımıza, soyumuza, yaşadığımız coğrafyalarda edindiğimiz tecrübelere ve karakterimize dayanır.” Necdet Rüştü Efe, Ahmet Özdemir’den; ““Necdet Rüştü Efe, çok yönlü gazeteci, yazar, şâir. Bizler ço-cukluk yıllarımızda onun hamâsî şiirleriyle büyüdük. Onları ezber-leyip bayramlarda okuduk. Gençlik yıllarımızda damarlarımıza aşk kıvılcımlarının düştüğünde bizleri duygu sarmalına alan tangoların sözlerini Necdet Rüştü Efe yazmıştı…” Osmanlı Balkanlar’ın Ortak Mîrâsı ve Birlikte Yaşama, Yard.Doç. Dr. Süleyman Doğan’dan; “Balkanlar’da, özellikle son 130 senedir, çoğu zaman açıktan devam edegelen baskıcı ve yok sayan uygulamalar sonucunda, Türk ve müslüman toplumlar âit oldukları kültürel ve ahlâkî değerleri yaşama hakkından yoksun bırakılmış ve kendi değerlerini gelecek nesillere aktaramamışlardır. Balkanlar’da kimlik ve değerlerin inşâ-sında, mevcut yanlı târih aktarımı etkili olmaktadır. Oysaki Balkan târihinin Osmanlı târihinden ayrı tutularak anlaşılması mümkün değildir.” Okuduklarım-Gördüklerim-Duyduklarım, Kemâl Y. Aren’den; “Ey anneler babalar!... “Çocuklarınızın terbiyesi sizde, ihlâsı Rabbimde” sözü, Eyyüb-el Ensârî Hazretlerine âit. Asırlar ötesinden bizlere seslenişini duyalım: Biz, bize düşeni yapalım ki, Rabbim de onları zaman içinde girebilecekleri zor durumlardan halâs eylesin!” Dergiye emeği geçen herkesi gönülden kutluyorum. Kubbealtı Akademi Mecmuası’nın tüm okurlarıma tavsiye ediyorum. Gönül rahatlığıyla okuyup ziyadesiyle istifade edeceğiniz bir dergi. Tel.0212 5162356 www.kubbealti.org.tr