Râziye hanımın kocası öleli altı ayı geçmişti. Buna rağmen, kocası daha dün ölmüş gibi kederliydi. Ağzını bıçak aömıyor, yeterince yiyip içmiyor; hâlâ üzüm üzüm üzülüyor, ne yapacağını bilmiyordu.

     Odasına kapanmış, kimseyle de görüşmek istemiyordu. Oğlunun evinde, geliniyle bir kaç resmî kelime dışında, hiç sesi soluğu çıkmaz olmuştu. Odasına çıktığında bir köşeye çekiliyor, gözlerini sabit bir noktaya dikiyor. Öylece saatler geçiyor da tınmıyordu bile.

     Sadece namaz vakitlerinde hareketleniyor, abdestini alıyor, namazlarını aksatmadan kılmaya çalışıyordu. Bazan gelini ister istemez kulağına çalınan söylenmelerinden, kaynanasının kendisini suçladığı mırıltılarını duyuyor; fakat buna bir mânâ veremiyordu.

     Bildiği kadarıyla kayınpederi ile kaynanasının aralarında bir şey yoktu. Şimdiye kadar hiç bir gürültü patırdılarına şahit olmamıştı. Münakaşa ve tartışma ettiklerini de hiç görmemişti. Gerçi kaynatası ve kayınvalidesi ile evleri ayrı semtlerdeydi ama; zaman zaman görüşüyorlardı onlarla. Eğer bir şey olsaydı aralarında; mutlaka belirtisi çıkardı meydana. Yol açmazdı bu kadar meraka.

     

     Neydi öyleyse?

     Bu denli kayınvaldesini,

     Kahredercesine üzen şey?

     Üzüntüye boğan şey?

     Hey gidi günler hey

     Dedirten meçhul şey

     Neydi ne? Diye soran gözlerle

     Bakıyordu gelin her zaman.

     Bu bakışlar bunalttı kaynanayı bir zaman.

     Fakat daha fazla kalmadı; dayanma gücü.

     Artık anladı ki geldi, açıklama vakti. 

     Ve bir gün top gibi patladı sanki:

     Dedi: “Kızım, elbette kocası ölen her kadın, her zaman biraz üzüntülüdür. Fakat benim, kocamın ölümünden bunca ay sonra bile, bu aşırı kederim; sırf eşimi kaybettiğimden dolayı değil. Pişmanlığımdan ve nedametimden ötürüdür.”

     Bütün dikkatiyle kulak kabarttı olduğu yerden, 

     Dikti gözlerini olanca merakıyla üzerine.

     Kayınvalide devam ediyordu usulca,

     Üzerine basa basa, kaldığı yerden sözlerine:

     “Evet kızım diyordu, eşimi çok ihmal ettim. Onu hep evde yalnız bıraktım. Gel dedi, gitmedim yanına! Kal dedi, kalmadım doğru dürüst yanında! Gitme dedikçe, hiç dinlemedim onu. Gittim hep, zamanlı zamansız çocuklarımın evine.

     “Kâh oğlumun, kâh kızımın kaldım yanında aylarca! Hiç düşünmedim ki, ne yer ne içer, ne eder ne yapar; yalnız başına bu adam! Hatırlamadım hiç, yalnızlık kızım, ancak Allaha mahsustur diye. Kendimi verdim üstelik nâfile ibadetlere. Kocamın rızasını aramadım bir kere bile.

     “Bu yaştan sonra ihtiyacı, bana yok sandım! Bu yanlış düşünceyle o zaman değil ama, asıl şimdi yandım! İnsan bilhassa ihtiyarlıkta lâzımmış birbirine. Rahmetli yaşarken hiç gelmedi bunların zerresi zihnime. Adamı hep yalnız bıraktım yalnız! Şimdi anladım neymiş kala kalmak yapa yalnız.