Önce bir türbanın tarihine, çıkış noktasına bakalım. Değerli Muazzez İlmiye Çığ Hanımefendi’nin “Kur’an, İncil ve Tevrat’ın Sümer’deki Kökeni” kitabından alıntılarla yapacağım.
‘M.Ö. 2000li yıllardan itibaren Sümer Kültüründe önemli bir ibadet şekli dikkat çeker: cinsel ilişki... Buna göre Rahibeler genel kadın görevi yaparlar ve ergenliğe girmiş her erkeğe hizmet etmek onların kutsal görevleridir. Bu kutsal görevli rahibeler, paralı fahişelerden ayrılmalıydı... O dönemde buna çözüm olarak da örtünme bulunmuştu.
Sümer’de fahişelik görevi yapan rahibeler; başlarını bir peçe ile örterlerdi...
Sonraları Sümerlileri ele geçiren Asurlularda da bu gelenek devam etmiştir. M.Ö. 1500lü Yıllarda Asur Krallığı bir kanunname hazırladı. Bu kanunnamenin 40. Maddesi; evli, dul kadınların ve rahibelerin başlarını örtmesi zorunlu kılınmıştır. Aksi takdir de boğdurulacaklardı. Bu sayede meşru seks yapan evli ve dul kadınlar, normal kadınlardan ayrılmışlardı.
Bu gelenek, o dönemlerde yaşayan Yahudilere de geçmiş, onlar da saçlarını kökten tıraş etme gibi bir öneri de getirilmişti...’
Bu bilgilere dayanarak, türbanın tarihinin hiç de iç açıcı olmadığını görmekteyiz.
Milli Selamet partisiyle başlayan, onun mirasyedisi AKP ile devam eden ve kadın sorunu, kadının özgürleşmesi gibi lanse edilen türbanın yasalaşması nihayet sonlandı.
Ne sevindirici, türbanın yasalaşmasıyla beraber biz kadınlar özgürlüğümüze kavuşmuş olduk.
Artık türbanlı kadınlar özgürleşti. Artık türbanlı kadınlar demokratik bir ortamda yaşayacaklar. Artık türbanlı kadınlar sokak cinayetlerinde eşleri tarafından öldürülmeyecekler. Artık türbanlı kadınlar işsiz kalmayacak. Artık türbanlı kadınlar fuhuş çetesinin eline düşmeyecekler. Artık türbanlı kadınlar çocuk gelin olmayacaklar. Sunulan 4+4+4 eğitim sistemiyle türbanlı okur-yazar kadın sayımız epey artacak.(!)
Hal bu ki, başbakanımızın gözünden bile sakındığı iki kızı, sırf türban yasağı nedeniyle yurt dışında okumak zorunda kalmıştı. Anadan ayrı babadan ayrı, gurbet ellerde…
Oğulları neden askere gidememişti, neden onlarda yurt dışında okumuşlardı unuttum valla…
Kadın üzerinden yürütülen politikalar her zaman başarılı olmuştur. Tabi bu politika üzerinde cümle kuranlarda, politikayı yürütenlerde daima erkekler olmuştur. Oysa Mustafa Kemal Atatürk, kadına daima önem vermiştir. Çünkü kurtuluş savaşımız döneminde kadının gücünü, azmini ve vatan sevgisini görmüştür. Kadına seçme ve seçilme hakkı verip, ilk meclis de, ortalaması bugünden dahi çok, kadın vekillere yer vermiştir. Din adına peçelerle kapatılan yüzlerini, kıyafet devrimiyle açarak, hapsolduğu ev içinden çıkarıp, ekonomik, sosyal, hatta politik yaşam içine girmelerinin önünü açmıştır.
Kadının evlilik içi güvencesini almak adına medeni kanunu oluşturarak resmi nikahı şart koşmuş, din emri yalanlarıyla yapılan çok eşliliğin önünü kesmek istemiştir.
Oysa günümüzde; kimi türbanlı, dindarım diyen hem de kadın, yazar olduğunu iddia edenler, aklınca çok eşliliği savunarak, sapkın fikirlerini basın aracıyla yaymaya devam etmektedir.
Çok yeni, Suudili Vahhabi Şeyh Hubab Mervan el-Hamd; evli bir kadının cihat ekseninde olması halinde nikah cihadında bulunabileceğini, duygularını zedelememesi amacıyla bunu kocasından saklaması şartıyla caiz ve meşru olduğunu söylemedi mi?
Sanırım türbanın çıkış hikayesini bir kez daha okumak lazım.
Ve yazımı ŞAM Müftüsü Hassun’un sözleriyle bitirmek istiyorum. ‘Müslüman olmadan önce, insan olmak lazım.’
Ah benim türbanlı bacılarım… Bu yolculuğun nereye varacağının farkında mısınız?