Kıbrıs’ta yıllar boyu süren tedhiş ve terör eylemleriyle Türkler’e baskı, zulüm, işkence ve katliam yaparak yoketmeye ve adanın tek sahibi olmaya çalışan Rumlar, 20 Temuz 1974’te Kahraman Türk Ordusu ve Kıbrıslı Mücahitlerin kanı ve şehadetleriyle durdurulmuştur.

Etnik temizlik yapmakta olan Rumlar’ın adayı tamamen kaybetmeleri işten bile değildi ama Türk Ordusu daha fazla ilerlemeyerek Türkler için güvenliği sağlayacak bir hatta durdu... Çözümsüzlüğü çözüm edinen Rum kesimi, daha ilk günlerde Türkiye’yi tehdit ederek gerçek niyetlerini hep gizleyerek, tüm barış görüşmelerini sabote etti. AB üyeliğini müteakiben iyice Avrupalıların desteğini arkasına alarak iyice uzlaşmaz bir tutum içine girdi...

II.nci Sultan Abdülhamit’in Padişahlığı  döneminde İngilizlere verilen Kıbrıs’ın talihsiz kaderi 1974’te düzelmiş, Türklerin can ve mal güvenliği sağlanmıştır.

The Guardian gazetesinde yayınlanan röportajında, iki toplum arasında bir anlaşma sağlanamaması durumunda Kuzey Kıbrıs’ın Ankara tarafından ‘yutulabileceğini’ söyleyen KKTC Cumhurbaşkanı Mustafa Akıncı’ya karşı Türkiye’deki bir çok kesimden tepki geldi...  “AB içinde birleşik bir Kıbrıs”a ulaşılması gerektiğini söyleyen Kıbrıs Cumhurbaşkanı, içişlerinde bağımsız, dış ilişkilerde Suriye’deki Fransız mandasına bağlı Hatay Devleti’nin 1939’da referandumla Türkiye’ye bağlanmasını kabul eden Cumhurbaşkanı Tayfur Sökmen’e atıfla “İkinci bir Tayfur Sökmen olmayacağım” demişti. Kıbrıslı Türklerin laik, demokratik ve çoğulcu kimliği korumak istediklerini söyleyip Türkiye’ye bağlanma ihtimalini  “korkunç” diye niteleyen Akıncı, bizce de haddini aşmış, adeta Rum-Yunan ikilisinin sesi olmuştur.  "Kıbrıs Türktür Türk Kalacak siyaseti 1950'lerin sloganıdır. Bu slogan 1950'lerde kaldı" diyerek artık Kıbrıs Türktür denilemeyeceğini iddia etmesi, gaflet ve delalet ve hatta ihanet olarak dahi nitelendirilebilir.

Siyasetin çirkin tarafı diyebileceğimiz bu sözleri, cumhurbaşkanlığı seçimine yönelik bir oy avcılığı olarak değerlendirilebilirse de, bu sefer Kıbrıs Türklerini “Yes be annem’le” kandırdıkları gibi olmayacaktır.   Maraş ve Güzelyurt’u Rumlara vermek dahil tavizkar bir politika izleyen Akıncı’nın bu tutumu Kıbrıslı kardeşlerimiz nezdinde kabul edilmeyecektir.

Yeniçağ Gazetesinden Hüseyin Macit Yusuf’un 13 Şubat tarihli köşesinde yazdığı,  Akıncı'nın hükümete, Meclis'e bilgi vermeden kendi kafasına göre bu taviz haritasını hazırladığını, KKTC'nin topraklarını Rum'a peşkeş çektiğini, Maraş ve Güzelyurt içinde olmak üzere topraklarımızın yüzde 25'ini Ruma iade etmeyi kabul ettiğini, unutmamak lazım. Rum medyasında ortaya atılan Türkiye'nin Crans Montana'da etkin ve fiili garantörlüğünden ve tek yanlı müdahale hakkından vazgeçtiği, Anastasiadis'in ilk günden 'sıfır garanti sıfır asker' konusunda diretmesi nedeniyle kabul görmediği iddiaları da Türk Dışişlerince yalansa da açıklanmaya muhtaçtır...

Sınırlarımız dışında kalmış olan soydaşlarımızın veya Avrupa ülkelerinde olduğu gibi oralarda yerleşmiş Türk toplumunun içinden seçilip , bulundukları ülkelerin  parlamentolarına girmiş bazı kişilerin zaman zaman Türkiye karşıtı tavırları aklımıza “ağacı çürüten içindeki kurttur” sözünü getiriyor. Suriye’de yürütülen askeri operasyonlar için, “Barış Pınarı desek te akan kandır” diyen ve Türkiye’yi suçlayan Akıncı gibi insanlarla karşılaşınca rahmetli Denktaş ve Fazıl Küçük gibi gerçek liderlerin kıymeti bir kez daha önem kazanıyor.

Türkiye’nin desteğiyle ayakta duran KKTC’de asgari ücret 3 bin lira. Üstelik yavru vatanda 15 yıl çalıştıktan sonra emeklilik hakkı kazanıyorsunuz. KKTC’de su sorununu da Türkiye çözdü. 1,6 milyarlık yatırımla KKTC’ye Türkiye’den su gönderildi. KKTC yönetimi ise tüm bunlara rağmen Türkiye’ye karşı küstah bir tavır içerisine girdi. Türkiye’nin Doğu Akdeniz’de petrol ve doğalgaz aramasına da karşı çıkan Mustafa Akıncı’nın görevi tartışılır hale ge

Doğru kişileri seçemediğimize göre bir yerlerde yanlışımız var herhalde, oturup diasporamızı, yeniden analiz etmek ve sağlıklı sentez yapmak zorundayız...