“Her canlı ölümü tadacaktır. Ve ancak kıyâmet günü yaptıklarınızın karşılığı size tastamam verilecektir. Kim cehennemden uzaklaştırılıp cennete konursa o, gerçekten kurtuluşa ermiştir. Bu dünya hayatı ise aldatma metâından başka bir şey değildir.” (Âl-i İmrân 3/185) 

“Her canlı ölümü tadar. Bir deneme olarak sizi hayırla da, şerle de imtihan ederiz. Ve siz, ancak bize döndürüleceksiniz.” (Enbiya 21/35) 

“Her can ölümü tadacaktır. Sonunda bize döndürüleceksiniz.” (Ankebût 29/57) “O sabredenler, kendilerine bir musîbet geldiğinde: Biz Allah’ın kullarıyız ve biz O’na döneceğiz, derler.” (Bakara 2/156) 

“Ölüm güzel şey 

budur perde ardından haber 

Hiç güzel olmasaydı

ölür müydü Peygamber?” (Necip Fazıl Kısakürek...)

Ağabey’im Ramazan Akkoca (1939-17.10.2018) 17 Ekim 2018 Çarşamba günü, Konya’da, Konya Eğitim ve Araştırma Hastahanesinde, Çoklu Organ Yetmezliği sebebiyle vefat etti. Cenaze, aynı gün, Beyşehir’e, Devlet Hastahanesi’nin morguna intikâl ettirildi. Bendeniz de Ailem’le birlikte aynı gece sabah namazı vakti Beyşehir’e intikâl ettik. 

Bilindiği gibi, Tereke-i Meyyit-meyyite, Hukuk-u Erbe’aya (dört hakk’a taalluk eder.) 

1) Teçhiz-ü Tekfin (ahiret yolculuğuna hazırlanması (donatılması) ve kefenlenmesi... 18 Ekim 2018 Perşembe günü ilk işimiz, gasil ve kefenleme idi. Pek Değer’li, emekli, imam Kardeşlerim, Ali Karabacak ve Ali Doğru Bey’ler, gasil ve kefenleme işini sünnete uygun olarak bihakkın yerine getirdiler. Bendeniz sadece nezâret ettim. 

Cenaze, Beyşehir’deki, Çarşıdaki Cami, Çarşı Camii, Mutasarrıf Hayrullah Efendi Camii’ne intikal ettirildi. Öğle Namazından önce, kalabalık Cemaat (Cem-i Gafîr) Bendenize, Yeğenlerime ve aile yakınlarımıza ta’ziyede bulundular. Yöremizde ta’ziye, başka yerlerde görüldüğü gibi sadece “Başınız sağ olsun,” temennisiyle yapılmaz, ba’zıları, musafaha ile, ba’zıları ise, musafahasız olarak, “El-Hükm-ü Li’llah!” veya, “El-Emr-u Li’llâh!” diyerek, ta’ziye’de bulunurlar. Yöre’de, Galat-ı Meşhûr olarak, “Höküm Allah’ın!” veya “Emir Allah’ın!,” tarzında ifade ediliyor. Buradaki Cenaze Namazını, Camii’n vazifeli imamı kıldırdı. Basit bir tezkiye ve helallık aldı. 

Cenaze, Beyşehir’e, 45 km. mesafedeki, defnedileceği, GÖYNEM Köyü’(şimdi Mahalle)ne doğru uzun bir konvoy ile yola çıkarıldı. Definde hazır olmak isteyen cemaatin büyük bir bölümü, Beyşehir Belediye’sinin tahsis ettiği Otobüs’lerle GÖYNEM Mahallesine intikal ettirildi. 

2) Kazay-i Düyûn, Tereke-i Meyyiti alakadar eden ikinci hak, borçlarının ödenmesi. Cenaze Namazının da ehil olan yakınlarından birisinin, (Velîsi’nin) kıldırması evlâdır. 

Göynem Mahallesinde, Cenazeyi en az, Beyşehir’den gelenler kadar kalabalık bir cemaat bekliyordu. Buradaki Cenaze Namazını ben kıldırdım. 

Namazdan önce, Kazay-i Düyûn (borçlarının ödenmesi) için, “Ey Hâzirûn, Cemaat-i Müslimîn, Musallâdaki Merhûm, Ramazan Akkoca’dan alacağı olan, hakkı olan birisi varsa çıksın söylesin! Böyle bir alacak varsa, Ben Kardeşi olarak, yeğenlerim, evlâdı olarak, derhal ödeyeceğiz, şu anda ödeyemeyeceğimiz kadar büyük bir alacak ise, taahhüd edeceğiz,” dedim. Üç kerre tekrarlamama rağmen, herhangi bir alacaklı çıkmadı. Bunun üzerine, “Hakkınızı helâl ediniz,” diyerek üç kerre tekrarlatarak helâllik aldım. 

“Ey Hâzirûn! Cemaat-i Müslimîn! Merhûm, Ramazan Akkoca’nın, mü’min ve müvehhid olduğuna ben şâhidim. “Eğer, sizlerde şâhid iseniz veya aranızda şâhid olanlarınız varsa, şimdi lütfen şehâdet ederseniz, Namazını kılacağız,” dedim, “tezkiye eder misiniz?” diye sordum. Bütün Cemaat, “Evet! Şahitlik ederiz,” dediler. Allah bu hüsn-ü Şehâdetinizi kabûl buyursun,” dedim, Cenaze namazını kıldırdım. 

Cenaze Musallâ’dan Kabristana kadar eller üzerinde götürüldü. Kabir sağlam Kırmızı toprak zeminde, İş Makinesi ma’rifetiyle, lahdiyle (Yörede “Sapma”, diyorlar, sünnete uygun olarak kazılmıştı. 

Bir taraftan tam bir sükûnet içinde defin işlemi yapılırken, hafız Kardeşlerimiz, Yâsin-i Şerif’i, Suver-i Celîle’yi okumaya, tekbirât, tezkîrât ve tesbîhâtı getirmeye devam ediyorlardı. 

Defin işi tamamlanmış, Mezâr sünnete uygun olarak, olması gerektiği gibi tesviye edildi, üzerine su döküldü. 

Merhûm Ağabey’ime, Telkîni bizzat kendim yaptım; bu Telkîn aynen şöyledir. “Yâ Ramazan! İbn-i Fâtıma! (Ey Fâtıma oğlu Ramazan!) Dünya’dan ayrıldığında, üzerinde olduğun ahdini hatırla! Biliyor ve inanıyordun ki, Allah’tan başka ilahlar yoktur. O Allah birdir, ortağı (şerîk ve nazîri) yoktur. Şüphesiz, cennet haktır, cehennem haktır, ba’s (öldükten sonra dirilme) haktır. Şüphesiz, kıyâmet gelecek (kopacak) bunda şüphe yoktur. Muhakkak, Allah, kabirde olanları diriltecektir. 

Yâ Ramazan! İbn-i Fâtıma! (Ey Fâtıma oğlu Ramazan!) Allah’tan, Rabbim olarak, İslâm’dan dinim olarak, Kur’ân’dan önderim ve rehberim olarak, Muhammed Aleyhissalât-ü ves’selâm’dan nebim-Peygamberim olarak, Ka’be’den kıble olarak ve bütün mü’minlerden kardeşlerim olarak, râzıyım de! 

Benim Rabbim, ki Allah, O’ndan başka ilah yoktur, ancak O vardır, ben O’na tevekkül ettim, çünkü O, Azîm olan Arş’ın Rabbi’dir. 

Allah’a inandım, meleklerine, kitaplarına, Peygamber’lerine, âhiret günü’ne, kadere, hayır ve şerr’in Allah tarafından olduğuna, ölüm’den sonra diriltilmeye inandım. Hepsi haktır, bilirim ve şehâdet ederim ki, ilahlar yok ancak Allah vardır, yine bilirim ve şehâdet ederim ki, Muhammed (salla’llâhu aleyhi ve sellem O’nun kulu ve Resûlüdür.” 

Yunus Emre’nin söylediği gibi, “Ölürse ten ölür, Canlar Ölesi değil”... Meyyit defnedildikten sonra Telkîn’de bulunulması, can’ların ruhların ölmediklerini bir boyuttan başka bir boyuta geçtiklerini gösterir. 

İbn-i Abdi’l-Ber, Sened-i Sahîh ile şu şu meâlde bir hadis-i Şerif rivayet etmiştir: “Bir mü’min dünyada iken tanıdığı bir mü’min kardeşinin kabrine uğrar da selâm verirse, o kabirde medfûn olan meyyit elbette bu selâm veren kimseyi tanır ve ona selâmla mukabele eder.” 

Ömer İbn-i Hattab radiya’llâhu anh bir kabre gelip ziyâret ettiğinde, ehl-i Kubûra selâm vermiş ve Resûlullah salla’llâhu aleyhi ve sellem de, böyle selâm verirdi, demiştir.” (Aynî) 

Kabir ziyâretinde kabir ehline selâm, “Es-Selâmü Aleyküm Yâ Ehle’L-Kubûr, ve Nahnü İnşâ Allah! biküm Lâhikûn.”

Enes İbn-i Mâlik’ten Nebî salla’lâhu aleyhi ve sellem’in şöyle buyurduğu rivâyet edilmiştir: 

(Mü’min) kul, kabrine konulup onun anbâb ve yârânı geri dönüp gittiklerinde ki, meyyit, bunlar yürürken ayakkabılarının sesini bile muhakkak işitir. Ona (Münker ve nekir veya Beşşir ve Mübeşşir adlı) iki melek gelir. Bunlar, meyyiti oturturlar. Ve ona: Hâ! Şu Muhammed-salla’llâhu aleyhi ve sellem-denilen kimse hakkında (ki kanaatin nedir?) Ne dersin? diye sorarlar. O mü’min de: 

- Samîmî bildiğim ve size de bildirmek istediğim şudur ki, Muhammed salla’llâhu aleyhi ve sellem Allah’ın kulu, ve Allah’ın Resûlüdür, diye cevap verir. Bunun üzerine melekler tarafından: 

- Ey mü’min! Cehennemdeki yerine bak, Allahu Teâlâ bu azap yerini senin için Cennetten (Yüce) bir makama tebdil eyledi (değiştirdi) denilir. 

Maksadım, Merhûm, Ağabey’imin Teşyî’ini, âhiret yolculuğunu anlatmak değil... Son zamanlarda, bilhassa, Televizyon kanallarından naklen verilen, Şehîd Cenazelerinde gördüğümüz bid’atlere -Sünnet-i Seniyye’ye- uymayan davranışlara, işaret etmek ve ehl-i Sünnet Akidesine uygun bir cenaze Teşyî’i, nasıl olmalıdır’ı göstermek için, Ağabey’imin Cenaze namazını ve defin işlerini uzunca yazdım. 

ALENÎ TEŞEKKÜR

Ağabey’im Ramazan Akkoca’(1939-17.10.2018)nın vefatı üzerine, Gaslinde ve âhiret Yolculuğuna hazırlanmasındaki yakın alaka ve katkılarından dolayı, emekli imamlar, Ali Karabacak ve Ali Doğru Kardeşlerime, Beyşehir’deki Cenaze Namazına ve teşyî’ine, uzaktan-yakından gelip katılan ve bizlere “El-Hükmü Li’llâh! EL-Emr-u Li’llâh! diyerek ta’ziyelerini sunan akraba, dost ve bütün mü’min Kardeşlerime, Azîmet buyurup, definde hazır bulunmak için, GÖYNEM’e kadar zahmet buyuran, Beyşehir’li Kardeşlerime, Göynem’deki Cenaze Namazına iştirâk eden ve defin sırasında hazır bulunan bütün Kardeşlerime, definde hazır bulunup, hatim, Sure-i Yâsîn ve Suver-i Celîle’yi, okuyan, Beyşehir ve civar Kurs ve Yurtlarımızın Pek Değerli İdarecileri ve hocaefendilerine, İstanbul’dan Güngören UHUD Camii Cemaatine, İstanbul-Beşiktaş, Abdullah Işıklar Sohbet grubundan, Muhterem, Abdullah IŞIKLAR Beyefendiye, Orhan Telci, Remzi ESER ve diğer sohbet arkadaşlarıma Yeğenlerim ve Ailem adına Nâmütenâhî teşekkür ederim. 

MUSTAFA AKKOCA