Afganistan’ın temelleri İran Şahı Nadir Afşar’ın 1747’de öldürülmesiyle bağımsızlığını ilan eden Afgan aşiretleri tarafından Durraniler Abdali aşiretinden Ahmet Han’ın şah seçilmesiyle atılmıştır.

Ahmet Şah; Gazne, Herat, Peşaver, Kabil ve Kandahar’da bağımsız yaşayan aşiretleri tek çatı altında toplayarak Afgan birliğini oluşturmuş.

1947’de mevcut Afgan toprakları üzerinde ve bir kesim Hindistan kara parçası üzerinde İngilizlerce Pakistan’ın temelleri atılırken bir kısım Afgan toprakları Pakistan’a geçmiş oldu. Bu da bir anlamda Afganistan’ın deniz yolu bağlantısını kesmek anlamına geliyordu. Ülkenin zayıflatılması böyle başladı.

Dünya’nın mikseri İngilizler Afganistan, Pakistan ve Hindistan’ı kendi çıkarları doğrultusunda yönettiğinden, bu üç ülke arasında barış rüzgârları asla esmemeliydi.  

Bugün Afganistan’da yaşanılan sorunlar yıllar önce yapılan planların sonuçlarıdır.

Dünya’da oluşan Afgan antipatisinin ardında çağlar öncesinin şer’e hizmet eden İngiliz aklı bulunur.

Öte yandan Afganistan topraklarına göz diken Ruslar işgal girişiminde bulunsalar da; bölgeyi savunmaya ant içen Müslüman kardeşlerin kurduğu partilerle oluşan dirençlerle karşılaştılar.

Savaş uzadıkça da İslam ülkelerinden gelen yardımlar Afganistan’ı Rusya’ya karşı ayakta tutsa da; savaş yorgunluğu hâli halkı bitirdi.

Rusların bölgeden 1989’da ayrılmasından sonra da bölgeye sızan casuslar mezhep çatışmalarını fitilleyerek yoksulluğun temelini attı.

1992’de resmen İslami Devlet kuruldu ama; İngilizler tarafından kâra geçirilen Pakistan bu duruma ses çıkarmadı ama içten içe düzenlediği provokasyonlarla zaten viran olan ülkeyi zayıflatmaya itti.

Afganistan’dan alınan toprakların bir gün geri istenebileceği düşüncesi Pakistan hükümetlerini böyle bir oyunun ortağı haline sürükledi.

1995’e gelindiğinde ise Pakistan kendi topraklarından çıkardığı bir casusu allayıp pullayıp Afganistan’a sundu. Bu kişi elbette Taliban adıyla çıktı sahneye.

Taliban ve yandaşları bu topraklarda İslam için savaştıkları izlenimini vererek cahil kalan ve uyuşturucuya müptela olan Afgan halkını kandırdı ve devamlı aşiretlerin üzerine oynayarak onlarla iş birliği yaptı.

Yani, Afganistan’ın şu duruma gelmesinin en büyük nedeni İngiliz-Pakistan ortaklığı olarak tarihe kaydedildi.

Yıllar süren bu koca çöküşte milyonlarca insan yerinden yurdundan sürülerek öldürüldü.

Afganların kendine has kültürü ve değerleri ayaklar altında hiçbir zaman hak ettiği değeri bulamadı.

Taliban yıllarca ülke topraklarında içten pazarlıklı bir şekilde savaştı ve ülkenin büyük bölümünü kontrol etti.

Ülkede imaret sistemini kurdu ve Afganistan’ı Pakistan’a bağlı bir eyalet gibi yaşatmak istedi. Halka reva gördüğü İslam ile bağdaşmayan zulümleri ise zaten tüm dünyanın dilinde.

Hele 11 Eylül 2001 olayı ise tamamen Afganistan’ın üzerine ihale edilmiş Amerikan kara siyasetinin alışıldık bir katliamı.

Bugün Afganistan’ın her yerinde dumanlar yükseliyor ve insanlar kaygı içindeler. Pakistan, Hindistan ve İran gibi bölgesel güçler Afganistan’ın istikrarsızlığından faydalanarak yer altı zenginliklerinden ücretsiz istifade ediyorlar.

Aynı şekilde Batı dünyası da bu toprakların huzura kavuşmasından yana değil. Onlarda Afganistan’ın Orta Asya için bir tehdit olarak kalmasından yana. O yüzden de kılları kıpırdamıyor. Artık bakıyoruz bu keşmekeşliğe Çin’de dahil olmuş alternatif ticaret yolunun hesabına düşmüş. Tam anlamıyla Afganistan’ı düşünen kimse yok.  

Bu minvalde Türkiye’nin bu sürecin içinde olması kaçınılmaz.

Zira, Afgan mülteci dalgasının ülkemiz için bir tesadüf olmasının mümkünatı yok.

Ancak cesur yürekli Afgan halkı da artık bu savaştan yoruldu ve huzur istiyor. Türkiye ve Afganistan eskiden beri kardeş ve dostlar. Ülkemiz o yüzden barış için öncü olabilir.

Türkiye Pakistan üzerinde baskı oluşturarak bu işin çözümlenmesine yönelik bir girişimde bulunmalı. Ülkemiz her iki kardeş ülke için de güven telkin edecektir.

Türkiye bu coğrafyada etkin bir barış elçisi rolü üstlenmelidir.  

Ne yazık ki Afganistan komşularınca da yıllar yılı sömürüldüğünden önünü göremez halde. 40 yıldır devam eden savaş ortamı doğrularla yanlışları birbirine karıştırmış. Afganistan’ın çöken sosyal ve ekonomik yaşamı yeni atılımlarla el birliğiyle ayağa kaldırılmalı.

Şu durum da ilk başlanması gereken nokta ülkenin boşa akan sermayesi suyuna sahip çıkmak olarak kolları sıvamalıdır.

Afganistan’ın yıllık 50 milyar $’değerindeki suyu komşu ülkelerden tek kuruş alınmadan boşa akmaktadır.

Oysa 1 m3 suyun fiyatı 2$’dan satılmaktadır aynı bölgede.

Afganlar ilk etapta nehir bağlantılarına kuracakları bentlerle sıkı bir gelir elde edebilirler. Sonrasında ise kurulacak barajlarla ilgili yeni adımlar arkadan gelir. Nede olsa bölgede su çıkan hatırı sayılır yerler kendi sınırlarında.   

Son olaylara hep birlikte şahit olduk ki. Barış yolunda Türkiye’nin dışarıda kalması kabul edilebilir değil. Ülkemiz  ata yurdunu ilmek ilmek işleyip barışı kendi elleriyle tesis etmelidir; ki 200 yıllık İngiliz oyunu bozulsun, bölge huzura kavuşsun.

Bakmayın batının yularladığı sosyal mezbaha kasaplarına. 

Din kardeşlerimizi kabullenememeleri, ötelemeleri hep kuyruk acısından ibaret.

Müslüman kardeşlerimize örümcek kafalı demelerinin sebebiyse dedelerinin efendimizin hicreti esnasında bir örümceğe mağlup olmasından dolayı değil de ne?

Bizler ırkçılık yapmıyoruz ümmetin sevdalılarıyız.

Allah bir kuluna ya da bir toplumuna rahmet indireceği vakit, önce onların dertleriyle dertlenenleri rahmet buhurunda tutarmış.

Bizim gibiler için ümmet de bir dava bir.

Ötesi, zaten bizden öte dursun.