Sosyal medya aracılığı ile paylaşım yapmam talep edilen konulardan ilki şöyleydi;

“Sende kötü izlenimi olan ve sürekli kafana taktığın birini affedip dert etmekten kurtulma”

[Bir koç olarak bizler, herhangi bir hedef ile çalışmaya başlayan koçilere, kendi görüşlerimizi belirtmeyiz. Değişik teknik ve sorular ile koçilerin kendi yanıtlarını hatırlamalarını sağlarız. Şu an yapacağım şey ise bir köşe yazarı olarak talep edilen konuda düşünce ve tecrübelerimi aktarmaktır.]

Herhangi biri ben de kötü izlenim bıraktığında bunu mümkün olduğunca bunu içsel bir durum olarak değerlendirmeye çalışıyorum. Bu soğukkanlılığı sağlamanın yıllarımı aldığını, süreç oturana kadar ciddi tartışmalar, kırgınlıklar, ayrılıklar ve hatta bir kavga bile yaşadığımı dürüstlükle söyleyebilirim. Sonunda gözlemlediğim affedememe nedenlerinden biri dev egolarımız; bir başka deyişle kendimizi bütünden ayrı, farklı ve hatta özel görmemiz oldu. 

Bunları okurken “hayır, ama o böyle yaptı/davrandı” diyor olabilirsiniz ama bu sonucu pek de değiştirmiyor. Her koşulda kendimize sorular sormamız gerekli; “bu kötü izlenimi bana veren nedir? Ben de bu davranış/söz/enerji/Olay neye karşılık gelmektedir?” Bir kez kendi içimizdeki kaynağı bulduğumuzda, farkındalıkla affetme süreci içsel olarak başlayacaktır.

‘Sürekli’ kafaya takmak, cümle olarak benim ‘kırmızı bir bayrak’ kaldırmama neden oldu. Kırmızı bayrak koçilerimle birlikte seanslarımızda kullandığımız bir metafordur. Bu bayrağı koçi, o anki zorlanma seviyesini fazlaca aşan durumlar için kullanır, koç ise kendi alanının dışına çıkan ve başka uzmanların desteğinin alınmasının uygun olduğu durumlar da kullanır. Sürekli kafaya takmanın, bir takıntı boyutunu alıp almadığı bir psikiyatrist ya da psikoloğa danışılmalı, gerekli destek alınmalıdır. Takıntının koçluk konuları alanına girmediği görüşündeyim.

Affetmek ancak içsel karşılığını keşfetmek ile olur. Karşıdaki kişiyle yaşanan bu tecrübenin bizde nereye temas ettiğini ve bize ne ifade ettiğini çözmekle olur. Affedememe, bir tıkanma, bırakmama, akışta olmama halidir. Kendini seven, kendisine saygısı olan ve ruhsal/kişisel gelişimine önem veren bir birey böyle bir enerjiyi hayatında uzun soluklu tutmayacaktır. Affetmemek, o kişiyle hala bağı sürdürme ihtiyacıdır. Görünenin aksine bir ilişkiyi kesme yöntemi değil aksine sıkıca başka bir formatta tutunma durumudur.

“Sana artık hizmet etmeyen ne varsa gitmesine izin ver / bırak.”

Eğer kendimizdeki karşılığını, içimizdeki yerini bulamıyor isek bir diğer perspektif de yaşattığı duyguyu işlemek olabilir. Bu duygu, dürüstlükle kabullenilip bir alan açarak yaşandığında affetmemeye neden olan eylem ve affedilemeyen kişi önemini yitirir.

Uzun lafın kısası; affetmek bir içsel süreçtir. Affetmek için karşı tarafın bir şeyler yapmasını bekliyorsak bakış açımızı değiştirmemiz de fayda vardır. Diğer yandan içsel bir ‘af’, karşıdaki kişiyle sanki hiçbir şey yaşanmamış gibi eski düzene geri dönmeyi de kapsamaz. Sınırlar; enerjimizi korumamızda ve kendimizi daha yüksek amaçlara yönlendirmemiz de olmazsa olmazlarımızdır.