İşte, Batılı devletler böyle bir siyaset güderler. İlgi alanındaki devletlerin de, aynı rotayı takip etmelerini isterler.

     Politikalarının doğrultusundan çıkmaya görsünler; hemen baş aşağı edilirler. Defterden silinir, defterleri dürülür. Tabii olan millete olur. Devlet kaosa, karışıklığa sürüklenir. Onulmaz yaralar alır. Sadmeye / sarsıntıya uğrar. Kolay kolay kendini toparlayamaz.

     Bu tip devletlere, elini kaptıran kolunu kurtaramaz. O devletlerin hep suyunda gitmeye kendini mecbur ve zorunlu bilir.

     Fakat bu gidişatın sonu yoktur. Son vermek isteyenin sonu gelir. Daha doğrusu sonunu getirirler.

     Çünkü “Aç canavara tahabbüb / ona karşı sevgi beslemek, onun iştihasını kabartır. Döner, bir de diş kirası ister.”

X

     Oysa devletlerin birbirleriyle münasebetlerinde kıstas: “Hüsnü zan, ademi itimad.” düstur ve kuralı esas olmalı. Yani başka devletler hakkında güzel zan beslemeli. Onlara iyi gözle bakmalı.

     O devletlerin de kendisine iyi baktıklarını sanmalı. O devletlerin, kendisi hakkında iyi sanı içinde bulunduklarını düşünmeli. Fakat bununla beraber, tedbiri elden bırakmamalı.

      Onlara itimat edip, güvenmemeli. Kurt deyince nasıl sopayı hazırlamak lâzımsa. Onları zikr edip anınca hemen dört göz olmalı. Onun sahte tebessüm / güler gibi olan perdesini yırtmamalı.

     Fakat her türlü karşı hazırlığı -fikren, siyaseten ve fiilen- yapmaktan geri kalmamalı. Hem onlarla, hem onlarsız yapılamayacağının şuur ve bilinci içinde olmalı.

X

     İktidara gelenler; gelişlerini dış güçlerden bilip, onlara yaslanmaktan başka çareleri yok sanmasınlar. Bu desteklere lüzumundan fazla değer vermesinler.

     Onların asıl seçicileri halk olduğunu asla akıldan çıkarmasınlar. Önce Allah’a sonra halkına güvensinler. 

     Unutmasınlar ki, kendilerini iktidara getiren halkı; onları seçecek duruma gelmesi için hazırlayan ve yetiştirenler dış güçler değil; halkın içinde zuhur eden, manevi cihadı kendilerine şiar ve düstur edinen manevi şahsiyetlerdir. Onların bitmez tükenmez, kesintisiz faaliyet ve çabalarıdır. Yani halkı gayri resmi olarak manen eğitmiş olmalarıdır.

     Teşekkür edeceklerse, asıl onlara teşekkür etsinler. Minnet borcum var diyerek, Batı’nın güdümüne körü körüne girmesinler.

     Ölçüsüz bir şekilde girerek, bindikleri dalı kesmesinler. Kendilerini iktidara taşıyan halkı da küstürmesinler.

X

     Koca Akif’in:

     “Allah’a dayan, sa’ye sarıl, hikmete râm ol.

      Yol varsa budur, bilmiyorum başka çıkar yol.”

     Dediği gibi, halkın oylarıyla iş başına gelenler; Allaha sarılsınlar. O’na dayansınlar. O’nun gösterdiği çerçeve içinde çalışsınlar.

     Allahın hikmetine yani çok zaman, akıl sır erdiremediğimiz maksat ve gayesine ram olsunlar. Bu manada emrine boyun eğsinler.

     Çünkü yol varsa budur. Başka çıkar yol yok. Bilsinler.

     Yine bilsinler ki, seçilenlere eğer halkın teveccüh, eğilim ve yönelmesi olmazsa; sırf dış güçlerin desteği ile seçilmeleri mümkün olamazdı.