Evet! ABD’ye biz niçin lâzımız ve bizden ne bekler?.. ABD’nin Cihan hâkimiyeti ki, “İsrail bu plana ortaktır.” Türkiye’ye bakış açısını çok yönlü bir hâkimiyet stratejisinde tabi kılmaktadır. Zira, ülkemizin, “Doğu ve Batı” bütünlüğü içinde coğrafi bir yapıya sahip bulunması, ABD için stratejik açıdan birinci derecede değer taşımaktadır. Dolayısıyla, ABD’ye bu açıdan lâzımız ve bizden beklediği ise: “Orta-Doğu politikası” başta olmak üzere, hemen her siyasî hareketinde kendi saflarında yer almamızdır. 
Gerçi, ikili münasebetlerimizde her daim kendi çıkarlarına uygun sayılabilecek düzeyde, müttefiklik icaplarına riayet ettiğimiz çok olmuştur. Ancak, zaman zaman ters düştüğümüz bazı politik hareketler zuhur etmiştir ki, milletler arası münasebetlerde zaman zaman zuhur eder. Lâkin, bu gibi durumlar, her iki devletin yekdiğerinden kopması gibi menfi noktalara varmamıştır. Varmamasındaki özellik ise, bizim dış siyasetimizin güçlü oluşu olmayıp, ABD’nin, stratejik mevkiimiz dolayısıyla ipleri tamamen koparmak istememesinden ileri gelmiş ve kendi millî çıkarlarına zarar vermeyecek düzeyde bazı tavizlerle, durumu muhafaza edebilmiştir. 
Nitekim, benim bu değerlendirmemde ne derece haklı olduğumu, en açık bir ifadeyle bir Gürcü diplomat, ABD’nin “Orta-Asya” planını açıklayıp, bir yerde bizleri uyarmıştır. Buyurun okuyun: (ABD Türkiye’yle bölgeye “Osmanlı Füze Kalkanı” kuruyor. Proje gereği “26” noktaya radar sistemleri kurulacak.) 
Görülüyor ki, bizim devletimiz doğrudan “Orta-Doğu” cehenneminin merkezine çekilmek istenmektedir!... Bakınız: “HABER TÜRK GAZETESİ” Tarih: 2 Ağustos 2013 Cuma. 
Gürcü Diplomat’ın siyasî değeri yüksek böyle bir haberi ulu orta dünya medyasına sunmuş olması, gerçekten düşündürücüdür. Hem de çok!... 
İhtimaller üzerinde durulduğu zaman, ilk akla gelen ABD’nin bir şekilde nabız yoklaması yapma ihtimalidir!... 
Gürcü kanalıyla böyle bir açıklamaya gitmesinde ikinci bir ihtimal de; Federal-Rusya’nın; Türkiye’yi komşu bir ülke olmasından ziyade, başucunda büyük çapta tehlike arz eden bir hasım olduğu inancına saplanması taktiğinin uygulanmış olmasıdır!... 
Şayet Gürcü Diplomatın açıklaması doğru ise, Türkiye “dönüşü olmayan” bir yola sapmış demektir!... Çünkü, bu durum Türkiye’nin Orta-Doğu’da “ABD ve İsrail”in sesi, kulağı ve kalkanı konumunda olmuş olması demektir!.. 
Hal böyle iken, bizler hâlâ sen-ben kavgası içinde kör dövüşe devam ettiğimizden etrafımızı göremez hale gelmişiz!... 
Günümüz Türkiye’sinin her şeyden evvel başlıca ihtiyacı: (Millî Birlik ve Beraberliği) sağlayıp; Müslim ve Gayrı Müslim bir bütün teşkil edebilmesidir. 
Gelin görün ki, tam tersi boş işlerle uğraşıp, yekdiğerimizi her an incitmekteyiz!... Boş işler demekle hâlâ “ırkçılık denen menhus, o uğursuz saplantıdan” kurtulamamış olmamızdır!... 
“SOY KODU: 2. ERMENİLER...” 
Ne garip değil mi? Bizler vatanımız Türkiye’nin “Millî Menfaatleri” paralelinde makaleler yazarak, kamuoyunun bir bütün teşkil etmesi uğruna, çırpınıp dururken, bazıları tam tersi hareket etmekte ve “Türk-Ermeni münasebetlerini” tam bir çıkmaza sokabilmek için adeta çırpınmaktadır?!... 
Efendim neymiş: Türkiye’deki Ermeniler kodlanmışmış!.. Rumların kodu: 1 Ermeni’lerin: 2 ve Yahudilerin: 3 imiş. Ne hikmeti var ise, Süryaniler bu kategoriye alınmamışlar. Herhalde onlar da 4’üncü olurlardı!... 
Türkiye’nin her ne zaman hayati problemleri olmuşsa, hemen Ermeni adı söz konusu olmuş, Türk insanının dikkatleri daha ziyade Ermeniler üzerine çekilerek, asıl tehlikeyi görmesi önlenmiştir. Meselenin en hazin tarafı: Politikacılarımızın da kendi siyasî inançlarında başarı sağlayabilme mücadelelerinde, Ermeni adını kendilerine kalkan olarak kullanmaları olmuş ve hâlâ aynı pis siyaset devam edip gitmektedir... 
Pis ve dış kaynaklı bir siyaset diyorum ki, gerçek olan da budur! Mesele ne imiş? Gayet basit; Türkiye Cumhuriyeti Devleti vatandaşı konumundaki Ermeni Cemaati “Soy kodu ile kodlanmış!..” Yanî, Kod:2. Onun soy kodu imiş!... 
(AGOS) bu haberi baş sahifeden sür manşet verince, “HABER TÜRK” başta olmak üzere Bab-ı âli medyası da aynı konuya temas etmiş. Biz Haber Türk’te okuduğumuz Türkiye Ermenilerinden bazı kalemleri, taktir ediyor ve fikirlerine aynen iştirak ediyoruz!... Ancak, “Ermeni Cemaati Başkanı” sıfatını taşıyan Sayın Bedros Şirinoğlu’nun beyanatlarına tek kelime ile hiçbir surette iştirak etmiyor ve kendileri adına üzüntü duyuyoruz ki, nasipse önümüzdeki makalemi kendilerine tahsis edeceğim. Gelelim kodlanma meselesine. 
Gazeteci Markar Esayan, Yazar Sevan Nişanyan, eski Surp Ğaç Ermeni Lisesi Müdürü Hayk Nişan ve Özel Pangaltı Ermeni İlköğretim Okulu Müdürü Karekin Barsamyan’ın, cidden düşündürücü özelliklere haiz beyanatlarını okudum. Bütün bu durumlar, biz Türkiye Ermeni’lerinin nasıl kahredici bir yalnızlık içinde ömür tükettiğimizi açıkça göstermektedir!... 
Bizlerin en azından “azınlık damgasıyla” yaşadığımızı yeni öğrenecek değiliz. O halde, bu kodlama kelamı nerden çıktı ve basına da intikal etti?... 
Bizim normal bir vatandaş olarak yaşadığımızı ileri sürenler olursa bu sadece, bir temenni olmaktan ileri gitmez. Çünkü, öyle olduğunu ileri sürenler dahi kendi söylediklerine asla inanmaz... 
Benim anlayamadığım; bizleri hor görmek, düşman addetmek Türkiye’ye ne kazandırmış ve günümüzde de ne kazandırabilir?.. 
Nitekim, “İçişleri Bakanlığımız” yazılı açıklama yaparak: “nüfus kütüklerinde ırk, soy, mezhep gibi ifade ve terimlere yer verilmediğini bildirdi.” Bakınız: (HABER TÜRK) – 3 Ağustos 2013 Cumartesi. 
Bakanlık, azınlıklara mensup Türk vatandaşlarının soy durumunu gösterir belgenin ise, “Lozan-Antlaşmasına” göre, Türkiye’de faaliyet gösteren azınlık okullarında okuyabilmeleri için bu durumların ispat amacıyla Millî Eğitim Bakanlığı’na verildiğini açıkladı. 
Görülüyor ki, hemen her pürüzlü meselenin altında her daim “Lozan Antlaşması” çıkmaktadır!.. O antlaşma ki, bizleri yanî dinen azınlık teşkil eden vatandaşları, bir anda vatansız duruma düşürmüştür ve kendi ülkemizde, misafir konumuna geçmişiz!.. 
Şimdi soruyorum: “Bizleri kodluyorlar” diye serzenişte bulunan (AGOS) gazetesi, Lozan Antlaşmasında ne yaman bir kazık yemiş olduğumuzu hiç dikkate almış mıdır?.. 
Ve Bab-ı âli medyası, her daim övündüğü “Lozan Antlaşması”nda ne yaman oyunlar çevrilmiş olduğu hakkında doğru bir bilgiye sahip midir?.. Tabii ki, sahiptir, ancak aslını kamuya duyurabilme hürriyetinden yoksundur!.. 
Tek kelime ile Lozan, Sevr Antlaşması’nın yer, yer revizyona tabi tutulmuş değişik bir vizyonudur. Sevr Antlaşması “10 Ağustos 1920” Osmanlı’yı temelden yıkmış, Lozan Antlaşması “24 Temmuz 1923 Salı” ise, Osmanlı’daki gayr-ı Müslim ülküdaşları, vatansız kılmış ve peşinden de karşılıklı düşmanlıkları temelden körükleyip, “Gayr-ı Müslimleri” potansiyel düşman konumunda, Türklere karşı her an kullanabileceği bir iç düşman haline getirmişti ki, bu durum Lozan’da hazırlanmış bir İngiliz planının sadece bir yüzü idi... 
1915 Trajedisi, sadece Türkiye ile Türk Ermenilerini alakadar eden bir iç mesele iken, nasıl olmuş da bu meselenin muhatabı olarak günümüz Ermenistan’ı alınmış ve Türkiye mezkûr meselenin çözümü babında Ermenistan’ı muhatap almaktadır?!... 
Kendi has devletimiz, bizleri adeta dışlarcasına hareket etmekte, değil bizlere bu konuda herhangi bir sual sormak, asli varlığımızı dahi hiçe sayarak, adeta tamamen unutulmaya terk etmiş durumdadır?!.. 
“AĞ-TAMAR KATEDRALİ” ve diğer bazı Anadolu Ermeni-Kiliseleri’nin temelden restore edilerek, ibadete açılması, tabii ki, hemen her Ermeni’yi mutlu kılmıştır ve bu açıdan Devletimize medyunuz. Keza, Vakıflarımızın da iade edilmiş olması, bizleri daha da mutlu kılmıştır. Allah (C.C.) Devletimize zeval vermesin. 
Ne var ki, bizlerin tam mutlu olabilmesi için yeterli değildir!.. Zira, bizler “azınlık ve potansiyel düşman” addedildiğimiz müddetçe tam manada mutlu olabilmemize imkan yoktur!.. 
Dahası, Türkiye vatandaşı konumundaki Ermeniler her daim yarınlarını düşünmek mecburiyetindedir!... Nitekim sırf bu endişeyle vatanını terk ederek başka diyarlara göçen Ermeniler çoktur. 
Bizlerin arasına sızan yabancı uşağı bazı Ermeni bozuntuları: (Sakın ola restore edilen kiliseler ve Ermeni-Vakıflarının iadeleri, sizleri sevindirmesin! Zira, restore edilen kiliseler daha ziyade “turizm maksatlıdır.” Vakıflar ise, ileride çıkarılacak özel bir kanunla tamamen ellerimizden alınırlar. Aynen daha evvel olduğu gibi!...) 
Mezkûr provokasyonlara inananlar var mıdır yok mudur orasını tam olarak bilemem? Ama, bir hususu rahatlıkla açıklayabilirim. Çünkü, bizzat yaşayanlardanım!... 
İstendiği kadar: demokrasi ve demokratik haklardan dem vurulsun. Bu sistemin sadece adı mevcuttur ve demokratik hak denen bir nesne sadece kâğıt üzerinde geçerlidir!... 
Biz Türkiye Ermenilerine, vakıflar yerine gerçek vatandaşlık hakları lütfedilmiş olsaydı, herhâlde daha mükemmel bir girişim olurdu. İnancındayım! Zira, bizler normal vatandaşlık haklarına sahip değiliz ve şu an ülkemizde bulunan ve çalışmalarına Devletçe göz yumulduğu Ermenistanlı Ermeniler ile bizleri tek farkı, bizim; Türkiye Cumhuriyet Devleti’nin resmen vatandaşı olmak özelliğidir ki, bu da yeterli değildir. Zira, her an, mübadele benzeri bir durumla burun, buruna gelebiliriz!... 
Şayet bizler yanî Türkiye Ermenileri bir şekilde dışlanacak olursak, kiliselerimiz, Türk tebaası bir başka Hıristiyan cemaate peşkeş çekilecektir ve bu cemaat, adeta akbaba gibi öyle bir anı beklemektedir!.. 
Yüce Devletimiz bizler hakkında bir gerçeği peşinen bilmeli ve bizlerin, asırlara dayanan gerçek bir Anadolu insanı olduğumuzu hiçbir zaman, hiçbir surette siyasî kurban konumuna getirmemelidir. Zira böyle bir davranış, Hz.Allah nezdinde de kul nezdinde de hiçbir zaman tasvip görmeyecektir!... 
Türkiye Ermeni’lerinin milliyet anlayışı ve vatandaşlık duygusu aynen şudur ki, aksini iddia edenler Devlet ricalinden dahi olsa politika yapmış olmaktan ileri gidemez!.. 
(Türkiye Ermeni’lerinin milliyet anlayışı aynen şudur: Kilise’de Ermeni, dışında ise Osmanlı insanıdır ki, Cumhuriyet döneminde de Gazi Hazretleri ve o büyük insanın devletine olan bağlılığı ile kaynaşmış bir Osmanlı olarak yaşantısını sürdürür. Sıra vatandaşlık duygusuna gelince: Tam bir Anadolu insanı olarak bu toprakları mukaddes addeder ve uğrunda canını vermekten asla çekinmez ki, bu tarihçe sabittir!) 
Günümüz Ermenistan’ına gelince. “Ermenistan’ın varlığını her daim isteriz ve zaten Ermenistan’daki “Aziz Eçmiyazin Büyük Patrikliği Gregoryan mezhepi’nin liderliği olduğuna göre, dini açıdan kendilerine bağlıyız. Ancak vatandaşlık duygusuna gelince bizde, Osmanlılık ağır basar.” 
İşte Türkiye Ermeni’lerinin asıl kimliği budur ve bizler menfi propagandalarla yıprana, yıprana günümüzdeki hazin duruma gelmişiz!... 
Bizleri Türkiye topraklarından tamamen koparıp atmak isteyen bir zihniyet varsa ki, maalesef vardır. Şu hususu gayet iyi bilmelidir: Bizden sonra sıra tamamen kendisine gelecektir: Bunda hiç şüphesi olmasın! 
Zira, iyilik de, kötülük de hiçbir zaman karşılıksız kalmaz!.. Çünkü, öyle yazılmıştır, öyle olacaktır! Ne bir eksik ne bir fazla!.. 
Birinci ve İkinci Dünya Harpleri: Cihan kapitalizminin servetine, servetler katmış, vatanı uğruna hayatını hiçe sayan gençlere de şehitlik mertebesi ile birer onur madalyası vermekle, her iki trajedinin perdesini ardına kadar kapayıp, kapitalizmin günahlarını karanlıklara gömmüştür!... 
Bir husus var ki, bunu açık, açık konuşmamızın çoktan zamanı gelmiştir ve hiç çekinmeden gerçeklere temas etmeli ve hemen herkes kucağındaki taşları külliyen dökmelidir!... 
Şayet vatan bütünlüğü diyorsak, onu bir bütün olarak elde edilebilmesi bu sihirli sözcüğün altında yatmaktadır!... 
Ermenileri kötülemek, Ermeni adının ardına saklanmakla, vatanımız Türkiye’ye asla yararlı hizmet veremeyiz ve zaten asırlardır böyle olmuş, tüm gerçekler aziz milletimizden gizlenmiştir!... 
Değerli okuyucularım! 
Yeni yazımda buluşabilmek dileğimle hepinize mutlu yarınlar diliyorum efendim, Saygılarımla.