Röportaj: Anıl Sural

Fotoğraf: Rona Doğan

Önce Vatan Gazetesi Washington DC


Amerika Birleşik Devletleri’nde (ABD) eczane kültürü yok. Daha doğrusu Türkiye'deki gibi eczaneler yok denecek kadar az. İlaçlar genellikle büyük süpermarketlerin içinde yer alan ilaç bölümlerinden -ki reçetesiz olanlar raflardan, reçeteliler ise yine market içindeki bir bölümden- temin ediliyor. Yani Türkiye’de alışık olduğumuz eczanelerin sayıları ABD’de gün geçtikçe azalıyor. Maryland’ta 20 yılı aşkın süredir avukatlık yapan Türk kökenli Timur Edib bana Washington DC, Maryland ve Virginia denilen DMV Bölgesindeki Türkleri bir araya getirdiği Turkish Round Table'dan (yuvarlak masa toplantıları) bahsetti ve böylece ben de Maryland'da Türklerin işlettiği eczaneden haberdar oldum. Rahmetli Türk eczacı Hüseyin Tunç'un iki kızı, geleneği devam ettirmek için babalarıyla aynı okuldan mezun olmuş. Ardından iki kız kardeş Zeynep Tunç Şahin ile Melike Tunç ve anneleri Hatice Pınar Tunç hep birlikte eczacı dükkanını işletmeye koyulmuş. 20’ye yakın çalışanı bulunan eczanede toplam 8 kişi Türk. Üç kadının işlettiği eczanede nasıl zorluklarla karşılaşıldı, Amerika'da bu işler nasıl yürüyor merak edilenleri sorduk. 65 yıllık Kensington Eczanesi’nin 15 yıldır sahibi olam Türk aileyle röportaj gerçekleştirdik...




Öncelikle anne ve babanızın ABD hikayesi nasıl başladı?

Annem 1978 senesinde İsviçre’den İstanbul’a, babam da o tarihlerde İngiltere’den Antalya’ya geri dönüyor. Ancak ikisi de Türkiye'ye alışmakta güçlük çekiyor. O sıralarda Türkiye’de darbe olduğu için ortalık karışık ve aradıklarını bulamıyorlar. Sokaklarda bombalar patlarken annem halası tarafından Antalya’ya çağrılıyor. Babam da Antalya'da eczane işletiyor. Annem babamın eczanesine müşteri olarak gidiyor ve orada tanışıyorlar. Babam annemin peşini bırakmıyor İstanbul’a kadar gidiyor. Tanışınca çok iyi anlaşıyorlar ve hemen evleniyorlar. O sıralarda her ikisi de Türkiye’den taşınmayı düşünüyor. İstedikleri yer Avrupa’da bir ülke. Anneannem Amerika'da yaşayan ama İstanbul'a ziyarete gelen bir tanıdığıyla tesadüfen karşılaşıyor. Annem ve babama Washington DC'den bahsedip buraya davet ediyor. Gerçekten kısmetmiş çünkü Amerika’yı ikisi de aklının ucuna getirmemiş. Annem 22, babam ise 27 yaşında. Babam eczanesini satıyor; annem Maçka’daki ailesinin doğum günü hediyesi olarak verdiği daireyi satıyor. Herşeyi paraya çevirip anneannemin ve dedemin yardımlarıyla, ümit, mutluluk, cesaret ve iman bir arada yola çıkıyorlar.


Babanız Türkiye'de eczacıydı peki Amerika'ya gelir gelmez bu işe başlayabildi mi?

Babam İstanbul Üniversitesi mezunu. Eczacı ama Amerika kabul etmemiş. O da TOEFL’a giriyor. İngilizcesi çok iyi olduğu için kolay bir şekilde geçiyor imtihanı. Ve Maryland Üniversitesi Eczacılık Fakültesi’ne başvuruyor. Herkes gibi imtihana giriyor. Okul normalde 3-4 sene sürecekken babam bölümü 2 yılda bitirip mezun oluyor. Bu arada bir hastanede teknisyen olarak iş buluyor. Sabahları dersler için Baltimore’a, akşamları gece yarılarına kadar hastanede çalışıyor. Hastanedekiler babamı ve çalışmasını çok beğendikleri için, greencard teklif ediyorlar. Mezun olduktan sonra hastanede eczacı olarak çalışıyor. Bir yıl sonra daha iyi teklif gelince Safeway adlı süpermarketin küçük bir eczanesinde işe başlıyor.


Hastaneden eczaneye böylece geçiş yapmış oldu babanız... Sonrasında neler oldu?

Babam Safeway’de yavaş yavaş yükselmeye başlıyor ve en alt pozisyondan en üste kadar çıkıp firmanın büyük bir eczanesine geçiyor. Annem ile babam daima birbirlerine fikir veriyor. Annem bir gün babama işi daha iyi öğrenmesi için hiç para almadan Safeway’in eczane bölümüne bakan direktörün yanında biraz geçirmesini söylüyor. Babam 1.5 sene burada geçiriyor. Bu babam için çok büyük bir kapı açıyor. Direktör babamı çok seviyor ve ona iş ayarlıyor. Böylelikle babam 150 eczanenin sigorta bölümünün sorumlusu oluyor. Bu arada hastanede haftada bir gün çalışmaya devam ediyor.

Birkaç sene sonra annem, babama İşletme alanında Yüksek Lisans yani MBA alması için ısrar ediyor. Firmada daha yükselmesi için bu çok önemli. Nitekim öyle de oluyor ve babam okula başlıyor. Direktör emekli olunca babamı Safeway doğu yakasındaki eczanelerinin başına geçiriyorlar. Babam ‘Luck is where preparation meets opportunity’ (Şans fırsatla hazırlığın buluşmasıdır) derdi. Gece gündüz yoğun çalışmalarına rağmen hep kitap okurdu.


Anneniz bu arada ABD'de neler yaptı?

Babam ilk geldiğinde çalıştığı eczanede anneme sekreter olarak iş buldu. Bir müddet sonra, annem bana hamile kaldı. 1981 yılında ben bir yıl sonra da kız kardeşim Melike doğuyor. O aralar green card yok, para durumu zor. Gelecekte ne olacak daha bilinmiyor. Babamın okulu da devam ediyor. Bu stresli zamanda, annem ikimizi büyütmeye çalışıyor. Geldiklerinden tam 5 yıl sonra, greencardlarını alıyorlar ve babam okulu bitiriyor. Babam ne kadar işe ve okula hayatını verdiyse annem de eve ve ikimize hayatını verdi. Üniversiteye kadar Melike ile ben hep özel okula gittik. Otobüs de olmadığı için bizi hep annem götürüp getiriyordu. Bize derslerde yardım ediyor ve Türk kültürünü ve İslam dinini öğretiyordu.


Şu an işlettiğiniz eczaneyi alma sürecinden bahsedebilir misiniz?

2005 yılında Kensington Eczanesi kapalı zarf ile açık artırmayla satışa sunuluyor. Babam fiyatı elinden geldiğince yüksek veriyor. 6 ay sonunda ihaledeki 12 kişi 2 kişiye düşüyor. Babam mülk sahibine telefon açıyor (82 yaşında bir hanım) karar vermeden önce, bizimle görüşebilir misiniz diye soruyor. Şansa bırakmak istemiyorlar. Kadının avukatıyla birlikte annem ve babam buluşuyorlar. Annemin aklına bir fikir geliyor. İki ayrı dosyada birisi eczaneyi nasıl güzelleştireceklerine dair resimlerle, İkinci dosyaya ise babamın CV’sini yerleştiriyorlar. Avukat ve mülk sahibi dosyaları açınca sunumdan çok etkilenip eczaneyi ertesi gün bize satıyorlar. Satıştan 6 ay sonra ben eczacılık okulundan mezun oluyorum, kardeşim de iki yıl sonra aynı okulu bitiriyor. Başka firmada çalışabilirdik ama biz ailemizin eczanesinde çalışmak istedik. Böylelikle takım büyümüş oldu. Zaten annemin bir sözü vardır: Birimiz demek hepimiz demek.


2016 yılında babanız vefat sürecindne bahsedebilir misiniz? Eczanede zorlandınız mı?

Ekim 2014’te babama kolon kanseri teşhisi konuldu. Babam 2014 yılına kadar çok sağlıklıydı. Eczacı olmasına rağmen, ilaç almayı sevmiyordu. Kendisi içki ve sigara içmeyen, annem ile her gün yürüyüş yapan, yüzen ve içini temiz tutan, çok akıllı ve sağlıklı bir insandı. Ama bu haber herşeyi değiştirdi. Babam ile annem hayatta neler başardı bunu da atlatır diye düşündük ama Allah’ın dediği olur. Maalesef 30 Nisan 2016’da babamı kaybettik. Hatta babam vefat edeceğini doktorlar kendisine söylemesine rağmen son 6 ay, anneme hiç belli etmiyordu. Annem babamın iyileşeceğine kendisini inandırmıştı. Ama gerçekleri görmüyordu. Ne o, ne de biz...

Vefatından sonra, büyük bir boşluk oldu. Ama hayat devam ediyordu. Allah’a olan imanımız burda bize çok yardım etti. Arkadaşlarımız ve müşterilerimiz bize çok destek oldu. Kendimizi işe verdik. Rollerimiz de değişti. Bir yerde annem hanımağa oldu. Babam hayattayken, annem daha çok alım satım işleri yapıyordu. Şimdi annem genel yönetimde; ben ve kardeşim ofis işleri, finans, insan kaynakları, alım satım işleri ve eczacı olarak çalışıyoruz. Yani üçümüz birleştik ve babamızın bize bırakmış olduğu hediyeyi devam ettirmek için elimizden geleni yaptık, yapıyoruz. Ayrıca annem, babam vefat ettikten sonra vakıf açtı. The Hüseyin Ç Tunç Memorial Fund. Her sene İstanbul Üniversitesine, Antalya’daki ilkokuluna ve lisesine ve buradaki üniversiteye yardım yapıyor. Babam okumaya çok önem vermişti ve annem de bunu devam ettirmek istedi.


Önce anne ve babanız, şimdi siz iki kızı eczacı... Ailece eczacılık sektöründe olmak nasıl bir duygu? Zor bir iş mi?

Çok güzel bir duygu. Birbirimize hep kuvvet ve fikir verdik. Babamın ders aldığı okuldaki bazı profesörlerden biz de ders aldık ve aynı okulu bitirdik. Bu çok onur verici bir duygu. Allahımıza şükrediyoruz.


Sizin eczacı olma sürecinden bahsedebilir misiniz?

Ben ilk önce çocuk doktoru olmak istemiştim. Ama Maryland Üniversitesi’nde eczacılık okulunu bir gün ziyaret ettim ve çok hoşuma gitti. Orada karar verdim eczacı olmak ve babamın yolundan gitmek istiyorum.. İşimi çok seviyorum çünkü insanlara yardım edebiliyorum. Nitekim bazı müşterilerimiz aile gibi oldu bizim için. 2018’de onun gittiği Eczacılık Fakültesi “hall of fame” yani şeref listesine babamın ismine yer verip en iyi eczacıların layık görüldüğü ödülü verdiler. Çok gururlandık...


ABD'de genelde büyük zincirlerin eczane bölümleri var. Sizin gibi eczaneler daha mı az? Pazardan bahsedebilir misiniz?

Evet, doğru büyük zincirlerin eczaneleri çok var burda ve bizim gibi “independent pharmacy” yani bağımsız eczaneler çok yok artık. Ama bu değişiklik bizim için büyük bir fırsat. Çünkü buradaki insanlar bunu seviyor. Hizmet, güler yüz, temizlik, bilgi - biz bu şeylere önem verdiğimiz için, bize geliyorlar. Rakibimiz çok var ve bundan dolayı hep ileriyi düşünmemiz lazım, hep çalışmamız lazım. Eczacılık sektörü eskisi gibi değil, çok daha zor, bilakis sigortalarla. Ama ne kadar ileriye bakıp doğru yolda olursan o kadar başarılı olabilirsin.


Son söz sizin lütfen buyrun..

“American Dream” diye bir söz vardır burada ve gerçekten annem ile babam bu rüyayı gerçekleştirdiler. Ama bu kolay bir yol değildi. Bu yol daha bitmedi. İnşallah daha gidecek çok yolumuz var.. Ama şunu da söylemem lazım şimdiki Amerika eskisi gibi değil. Maalesef dünya artık eskisi gibi değil. Bunun için ne kadar birbirimize tutunabilir ve destek olursak, o kadar kuvvetliyiz demektir.