ABD'nin Irak'taki müttefiklerinden olan İspanya, aklı başına gelen ilk ülke oldu. Ama neden sonra? 11 Mart'taki tren saldırılarında 200 civarında ölü ve çok sayıda yaralı verdikten sonra.
Saldırıların akabinde ABD yandaşları hemen olayı kendi lehlerine bir propaganda vesilesi olarak kullanmak istediler. Doğrusu çabalarında etkili olacaklarından endişe etmedim değil. Bakın o çevreler neler söylediler:
İngiltere Başbakanı Tony Blair: "Saldırılar, terörle mücadele konusundaki ısrarlılığımızın haklılığını gösterdi."
İngiltere Dışişleri Bakanı Jack Straw: "Bu gaddarlık, Avrupa demokrasisine yöneltilmiş iğrenç bir saldırıdır."
NATO Genel Sekreteri Jaap de Hoop Scheffer: "İttifakın teröre karşı azimli mücadelesi sürecek ve İspanya ile dayanışmamız hiçbir zaman sarsılmayacaktır."
Ardı ardına verilen bu türden demeçlere ve sıcağı sıcağına olayın öfkelendirici etkisine rağmen İspanya halkı en mantıklı tercihini yaptı: Savaş karşıtı gerçek bir barışçı siyaset.
Oysaki milyonlarca İspanyol'un caddelere dökülüp iki ellerini kaldırarak teröre "dur" dediğini görenler; El Kaide'ye, onun şahsında teröre ve onun şahsında İslam'a karşı savaş isteyeceklerini sandılar. Onlar, kalkan ellerin boyandığı renkleri görememişlerdi. Eller kırmızıya değil, beyaza boyanmıştı.
14 Mart'ta yapılan İspanya genel seçimlerinde, sürpriz bir şekilde sandıktan Sosyalist İşçi Partisi çıktı. Oysaki seçime en yakın tarihlerde bile yapılan kamuoyu araştırmalarında iktidardaki Halkçı Parti % 6'ya varan farklarla önde görünüyordu. 11 Mart saldırıları aniden halkın tercihini değiştirmişti.
Seçim öncesinin hükümeti, ABD'nin Irak'ı işgaline 1300 kişilik İspanyol birliği ile destek vermişti. Seçim sonrasının müstakbel Başbakanı Rodriguez Zapatero ise, Haziran ayına kadar askerlerini Irak'tan çekeceğini açıkladı. Hem de ABD ve İngiltere'yi suçlayan şu sözlerle:
"Yalan gerekçelerle savaş çıkarılamaz. Bir halk böyle bombalanamaz. Sayın Bush ve Sayın Blair oturup düşünmeli."
Zapatero önceden beri Irak'a askeri müdahaleye karşıydı ama İspanyol halkının onunla aynı görüşe gelmesinde yazık ki trenlerine yapılan terörist saldırılar etken oldu. "Bir musibet, bin nasihatten evladır" demişler. Ölen ve sakatlanan masumlara yazık oldu.
Temennimiz odur ki, ABD terörüne destek vermiş olan diğer ülkeler de, İspanya benzeri saldırılara hedef olmadan askerlerini çeker, gerçek suçluyu Irak'ta ve dünyada yalnız bırakırlar. Zaten daha şimdiden ABD'yi bu endişe aldı.
Yandaşı İspanyol iktidarının yediği darbeden ve savaşta yalnız bırakılmaktan tedirgin olan ABD Dışişleri Bakanı Colin Powel, tüm Avrupa'yı ikaz etti:
"Umarım liderler, terör karşısındaki sorumluluklarını unutmazlar."
Powel'ı böyle konuşturan, kendi yaptıklarını terör olarak kabul etmemesi, yani ABD ne yaparsa doğru, başkaları ne yaparsa yanlış, zihniyetinde olması.
Halbuki, terör karşısında sorumluluk bilincine sahip oldukça liderlerin yapacakları şey İspanya'nınki gibi olacaktır.
Artık dünya anlamaya başlamıştır ki, terörü başlatan da, karşı terörü doğuran da bizzat ABD'nin kendisidir ve terörü durdurmanın yegâne yolu ABD'yi durdurmaktır.