Evet! Umum milletlerden “Dünya İdarecileri”nin başlıca isteği budur. Yânî: (ABD ve İsrail hariç, her önünüze çıkanı vurun!). Bunu yapan, yânî bu kadife eldivenlerin emrini yerine getiren ülke veya ülkeler olur mu? Olup olmadığını anlayabilmek için kâhin olmaya lüzum yoktur. Dünya üzerinde zuhur eden iğrenç hadiseler, bu sualin cevabı da değil, cevaplarıyla doludur!.. “Cihanı idare edenlerin” zaman, zaman dünyamızı bir şekilde salladıklarında: “Dolar dalgalanması” veya dünyamızı sarsan bir başka faktör, anında devreye sokulur ve böylece “Dünya Borsaları” allak, bullak olur; nice gerçek iş adamı iflasa sürüklenir ve nice düzensiz tâcir de onların yerlerine yerleşir. Hem de hiç ayrılmamak üzere çöreklenirler... “Cihanın Gizli İdarecileri”nin uyguladıkları yeni iğrenç oyun ve de onların oyunlarını uygulayan: “İğrenç Dünya Basını ve satışmış hain kalemler...” ABD’nin meydana getirdiği yeni siyasî skandal ise cümlemizce malûm olan “Amerikan Gizli Belgeleri”ndeki hemen, hemen erişilmesi imkânsız bulunan: “ABD Devleti’nin diğer milletler hakkında edindiği bilgiler.” Şimdi sütunlarını sırf bu noktaya tahsis etmiş bulunan bazı kalem erbapları bu konuda muhtelif görüşler, tahminler ileri sürüp, kahinlik taslamaya başlamışlardır ki, bunun pek uzun süreceğini sanmak dahi istemiyorum. Zira, böylesine mantıksız bir durum, ülkemizde hâlâ basiretleri bağlı olanların çoğunluğu teşkil ettiğini belirlemiş olacaktır!... Şimdi soruyorum! Hem de cümlemize soruyorum: Dış İşleri’nin asli görevi nedir? Elçilikler niçin kurulmuştur? Elçiliklerde bulunan askeri ateşe ne görev yapar? Bütün bunlar dikkate alınsa ki, cevapları hiç de zor değildir. ABD’nin bunca bilgiye sahip oluşu tabiidir. Deşifre edilmiş olmasında da yine kendilerinin siyasi konjonktürünü bilhassa dikkate alınarak, uygulanmasına müsaade edilmiş olduğunu da bilhassa unutmamak lâzımdır!... Mesele tam mânâda ciddiye alınacak özelliklere haiz değildir. Çünkü, gizli, saklı hemen hiçbir yönü yoktur. ABD böylesi bir taktikle, bütün ülkeleri siyaseten bir diğerine hasım durumuna getirmiş oldu!.. Dahası, eskiden bunu tamamen gizli yapmaya çalışmaktaydı, şimdi ise yepyeni bir taktikle bütün ülkeler açıkça seslenmekte ve de bütün sırlarınızı biliyorum, benimle bozuşanın vay hâlne diyebilmektedir!... Bunu benim gibi basit bir insan tahmin edebilmekte de o koca, koca anlı şanlı bir takım yazarlar nasıl oluyor da bunu anlayamıyor, işte onu anlamam mümkün değil?!.. “Milliyet”ten aldığım özet bilgi benim iddialarımın ne derece isabetli olduğunu açıklıkla belirlemektedir!.. Buyurun okuyun: “Milliyet Gazetesi 30 Kasım 2010 Salı” (ABD, 11 Eylül saldırılarının ardından çeşitli istihbarat belgelerini rahat paylaşılması ve farklı birimlerin birbirinden haberdar olması için 3 milyon kişinin erişimi olan bir platformda tutuluyordu. Irak’ta görev yapan İstihbarat Eri “Bradley Manning” de belgeleri bu sayede gördü ve bir Lady Gaga CD’sine sıkıştırarak Wikileaks’e verdi. Julian Assange’nin bu belgeleri yayınlamasının ardından Pentagon, bundan böyle istihbarat bilgilerinin bulunduğu bilgisayarlarda CD yazma özelliğinin olmayacağını, ayrıca belgelere ancak iki görevlinin ortak onayı ile bakılabileceğini açıkladı ancak çok geç oldu. Julian Assange belgeler eline geçtikten sonra bunları önce doğrulattı. Daha sonra da Wikileaks’in sitesine yapılan hacker saldırısına rağmen Pazar gecesi yayınlamayı başardı. Zaten aynı saatlerde New-York Times, El Pais ve diğer gazeteler de hikâyeyi internette yayına verdi.) Dahası, kriptolara göre, Washington’dan hem İsrail, hem de Arap ülkeleri, İran’a saldırı talep etmiş. Hayret: Hani nerede kaldı “Din Kardeşliği” mevhumu?!... İran’ın nükleer silâh peşinde koşması ihtimâli ile devamlı tedirgin olan ABD ve İsrail’in isteklerini emir kabul eden bazı Arap ülkeleri, İran’ın vurulması için ABD’yi zorluyorlarmış!.. Gerçi böylesi bir istek, ABD’nin canına minnet ama, Dünya kamuoyunu bu hususta oluşturulup, istedikleri kıvama getirmeden, böylesi ağır bir mes’uliyeti yüklenmek istememekteydi!... Benim en ziyade hayret ettiğim husus şudur: (Nükleer silâh İran’ın elinde son derece tehlikeli bir güç teşkil ediyor da, ABD, İngiltere, Fransa, İsrail vs. elinde niçin aynı derecede tehlikeli görünmüyor?!...) Hele, hele söz Türkiye-İran yakınlaşmasına gelince siyaset dünyasında hemen bir çok devlet hop oturup, hop kalkar duruma gelmektedir!... İlk bizim ülkemizde o pek aydın geçinen bazı siyasilerimiz ile bazı köşe yazarları. Anında harekete geçerek: (Efendim, İran ile yakınlaşmak, bizleri karanlığa sürükler. Türkiye’nin yarınları bir meçhule doğru kayar...) teraneleri tüm ülkemizi sarar... Bu “Soğuk Savaş” yıllarında da böyleydi ki, o zamanlarda da: (Kızıl komünist dünyası başlıca düşmanımızdır) düşüncesiyle hareket etmekte ve ABD hesabına hareket edilmekteydi. Halbuki, sırf bu yanlış tutum sebebiyle şayet bir Cihan Harbi patlak verecek olursa: Sovyet Rusya’nın ilk seçeceği hedef Türkiye olacaktı. Lâkin bizim halkımız sadece komünizme karşı uyarılmış ve diğer taraftan Türkiye’miz üzerinde çevrilen nice tezgâha karşı da bilgi açısından adeta bakir bırakılmıştı!.. Türkiye her ne zaman ciddi bir mesele ile karşı karşıya kalınca, derakap bir başka mesele ile Türk insanı meşgul tutulur ve böylece asıl problemi öğrenmesi önlenirdi. Bu niçin böyle idi? Böyle idi çünkü, hâlâ monarşi sistemi, Cumhuriyet Devletimize rağmen, geri plândan sessizce yürütülmekteydi. “Halk İdaresi”, yâni “Halkın kendi kendini idaresi” sistemi, Atatürk’ümüzün, zamansız ölümü ile henüz kurulmak üzere iken, gayeye erişilememiştir. Yüce Önderimizin devrinde ABD, bizlere akıl danışırken, daha sonraki yıllarda hemen, hemen her şey değişmiş ve böylece bugünlere gelinmiştir!... Bugün bakıyorum ki, hemen herkes sadece ve sadece “İktidar Partisine” yüklenmekte ve hemen her yanlışı ona yükleyerek, kendilerini tereyağından kıl çeker gibi mevcut hatalardan sıyırmaya çalışmaktadırlar. Bizlerin ABD belgelerine göre hayat yaşamamız, dünyayı ABD penceresinden görmemiz vs. bir gerçektir ve bu gerçeği görmezlikten gelinmesi ise Türkiye’nin yarınları için bir kâbus olabilecek bazı tehlikele karşı hazırlıksız olmaktan ileri gidilemez!... Meselâ: “İkinci Cihan Harbi”nin asıl müsebbibi veya müsebbipleri kim veya kimlerdir?... Adolf Hitler: “Gerçek mânâda bir deli mi yoksa bir lider midir?” Bütün bunların cevaplarını hâlâ tam olarak bilmemekteyiz. Çünkü, bizler bu meseleleri sadece ABD’nin çizgisinde değerlendirmiş ve öyle benimsemişiz!... Denecektir ki, Devletimiz aslını bilir. Biz de öyle diyoruz ama, Milletimizin de bazı gerçekleri bilmesi, “Millî hayatiyeti açısından” elzem değil midir?.. Her ne ise, inşallah yeni bir yazımda buluşmak üzere cümle okuyuculara mutlu tatiller dilerim efendim. Not: Bu makale: (6 Aralık 2010 Pazartesi günü yazılmıştır.)