BAE ile Türkiye’nin yakınlaşması Ortadoğu’da yeni süreçte normalleşme ilişkilerini ön plana çıkardı. Tabi bu yeni sürece geçmekte geç bile kalındığını söyleyebilirim. Her ne kadar zamanlaması açısından ekonomi üzerine kurulu bir ilişki olarak görülse de bunun dışında bölge politikaları açısından düşündüğümüzde yerinde bir adım olarak karşımıza çıkıyor. Çünkü bu adım Ortadoğu da uzun süredir kilitlenmiş ilişkilerinde çözümü için büyük bir anahtar olacaktır. Ne demek istiyorum?

Özellikle 2011 yılında baş gösteren Arap Baharından sonra yeni Ortadoğu standartları oluştu. Ne yazık ki o dönemde Türkiye’nin dış politikada hatalı yönelimleri de oldu. Bunun etkilerini şu an yaşıyoruz zaten. İşte Arap Baharı sonrası BAE ayaklanmanın çatışmaya dönüştüğü süreci iyi değerlendirdi ve "çatışma yerine diplomasinin öncelikli" dış politikaya geçti. Ortadoğu’nun otoriter ve kalıplaşmış yapısını, dünya siyasetinden uzak işleyen politikasını değiştirmeye yönelik harekete geçti ve gerek batıyla gerekse İsrail ile iş birliği kapılarını çalmaya başladı. BAE’nin Türkiye ile yakınlaşması ağırlıklı olarak, Biden Yönetimi’nin Ortadoğu’daki boşluğundan yararlanma ve bölgesel politika arayışı çevresinde şekilleniyor. Ayrıca eğer şartlar sağlanır ve Türkiye ile Suriye normalleşmeye adımları atar ise BAE ,müzakerelerin kendisi üzerinden yürümesini de isteyecektir.

Birçok Arap ülkesi Suriye ile ilişkilerini normalleştirmeye başladı bile. İlişkilerin hızlandırılmasının İran’ın Suriye üzerindeki etkisinin dizginlemek amacı taşıdığını söyleyebilirim. Arap birliğine tekrar alınma isteğinden tutun ekonomik ve siyasi iş birliklerine ve Suriye’nin yeniden inşasına kadar önemli gelişmelerde adımlar atılıyor.

Geçtiğimiz Kasım ayında on yıl ardından sonra ilk kez üst düzey bir BAE yetkilisi Suriye'yi ziyaret etti. İki ülke arasında İş birliği ve yatırım fırsatlarını geliştirmenin yollarını görüşüldü. Dediğim gibi bu diplomasi trafiğini ileriki zamanlarda Türkiye ve Suriye arasında köprü olma görevini üstlenerek devam ettirmek isteyecektir. Ayrıca bölgede artık arabulucu sıfatından eser kalmayan Mısır yerine geçip yeni bir denge de çizmek istiyor. Arap ülkelerinin diplomasi antrenmanlarını Suriye üzerinden de devam ettireceğini sıkça göreceğiz.

Suriye ile bu adımları atan Arap ülkelerine baktığımızda, Ürdün ve Lübnan dışında Türkiye kadar mülteci akının üstlenen ülke yok! 

Madem bazı Ortadoğu ülkeleri batı destekli ve İsrail güdümünde kendi çıkarlarını ön plana çıkarıyor, Türkiye neden artık bu konuda bir adım atmasın? 

Suriye politikasında bugünkü karmaşık duruma gelinmesinde Ahmet Davutoğlu döneminin hatalarının olduğunu söylemesek olmaz. Davutoğlu’nun popüler politikası komşularla sıfır sorunu hedefliyorken birden “değerli yalnızlık”  adını aldı. Bu statü de Türkiye’ye Ortadoğu’da büyük bir zaman kaybı yaşattı.

 Türkiye, Suriye gibi yakın komşularının muhalif unsurları alenen destekleyerek ve iç işlerine müdahil olarak; Esad rejimini devirme politikasında ilerlediği görüntüsü çiziyordu. Çizgisi farklı ise de bu doğrultuda kalmada ısrarcı olması sebebiyle Suriye konusunda bir türlü yol alınamadı. Zaten Türkiye’nin başka bir ülkenin iç işlerine karışma hali ulusal çıkarı ile bağdaşmayan bir tutumdur. Suriye meselesinde krizi devam ettiren ülke konumunda ısrar etmesiyle iç huzurunu ve istikrarını bozacak etkilerle karşılaşması muhtemel olacaktır. Çünkü artık Suriye konusu dış politika dinamiklerinden uzaklaşıp ağırladığı 9 milyona yakın sığınmacıyla birlikte değişen demografik yapısı, ekonomi ve sosyokültürel karışıklık sebebiyle artık iç politika konusu haline gelmiştir. Bu açıdan 11 senedir Türkiye’nin üzerine kambur gibi yerleşen yükün bir an önce temizlenmesi için Suriye ile şu an istihbarat seviyesinde ilerleyen ilişkileri müzakere evresine taşımak faydalı olacaktır.

Diğer taraftan Şam Yönetimi, Suriyeli halkının ülkelerine tekrar dönmesi için teşvik çalışmaları yapıyor. Özellikle yurttan çıkmış daha önce terör örgütleri ile bağlantılı olan kişileri, belirli sorgulamadan sonra serbest bırakıyor ve silahsız yaşam şartıyla normal yaşama dönmeleri için af ilanlarında bulunduklarını belirtiyor. Uluslararası Af Örtünün raporları bunun aksine ülkelerine geri gönen sivil halkın hala zorluklar yaşadığını Suriyeli güvenlik güçlerinin, ülkeye geri dönen Suriyelileri gözaltına aldığını, zorla kaybettiğini ve cinsel şiddet de dahil olmak üzere işkenceye maruz bıraktığını açıklıyor. Bu evrede Şam Yönetiminin Türkiye’ye ve uluslararası mecralara güvence vermesi çok önemlidir. Sivil halka sundukları yaşam ile ilgili verecekleri güvence istenilen ilişki seviyesinin oluşmasına daha hızlı imkân sağlayacaktır.

Sonuç olarak; Ortadoğu dinamiklerinin yeniden şekillendiği dönemi Türkiye, diplomasi alanındaki üstünlüğü ile çok iyi kullanmalıdır. Libya’da yaşanan karmaşa ve Suriye çıkmazı gibi birçok alanda var olması için Arap ülkeleri ile kurulacak olan yeni düzenin bir parçası olmalı ve çıkarını baltalamak isteyen sisteme karşı değerli yalnızlık görüntüsünden uzaklaşıp uzun süredir diplomasi ilişkileri kurmadığı ülkelerle normalleşme sürecini hızla yakalamalıdır. Ortadoğu’da oluşacak yeni denge düzeni en önemli milli konumuz Doğu Akdeniz’de de bize avantaj sağlayacaktır. Önce Mısır daha sonra BAE ile normalleşen ilişkiler , İsrail ile de belirli bir seviyede devam etmeli ve sonraki adım da Suriye olmalıdır.