Evet, muhterem okuyucularım evet! ABD millî menfaatleri her neyi emrederse, “Beyaz-Saray” ve ABD Parlamentosu için; “doğru olan odur!”. Ne bir eksik, ne bir fazla; aynı ile vakidir!... 
ABD’de bir “ASALA Cinayetleri Anıtı” yer almış ve bizim Dış-İşleri Bakanımız da törende hazır bulunarak, son tuğlayı koymak mutluluğunu tatmış. 
Bu konuda benim söyleyeceğim pek fazla bir şey yoktur. Sadece 1-2 sual o kadar: (ASALA) bizde yani Türkiye’de her daim, “Ermeni örgütü” olarak bellenmiş ve halkımıza öyle tanıtılmıştır. Denecektir ki, peki öyle değimliydi?.. Cevabım şu olacaktır: Hayır değildi!ASALA” Ermeni anarşistlerinin de içinde yer aldığı beynelmilel bir örgüttür. 
Nitekim, birkaç yıl evvel bir TV açık oturumunda, Sayın Mahir Kaynak Bey bu hususa değinmiş ve açıklıkla kimliği hakkında bilgi sunmuşlardı. Ancak, bazılarının “siyasî çıkarlarına ters düştüğü için” bu açıklama fazla rağbet görmemiş ve böylece unutulup gitmişti!... 
Şimdi ABD’nin siyasî meselelerde kalbi konumundaki New-York’ta, Türkiye’yi memnun kılabilmek için böylesi bir anıt tasarlanmış ve yürürlüğe konarak, gerçekleştirilmiş. Bütün bunlar tabiidir. Siyaset dünyasının icaplarındandır. Dolayısıyla bizlere söz düşmez!... İki devlet arasındaki siyaseten uygulanan temasların tezahürüdür!... 
Bizi ilgilendiren ve üzerinde hassasiyetle durduğumuz ve hem Türk Devletini ve hem de Türkiye Ermenilerini yakından alakadar eden bir önemli konudur ve şudur: (1915 Tehciri, Osmanlı Ermenilerine uygulanmış bir talihsiz hadisedir. Ne Ermenistan’ı ve ne de bir başka ülkedeki herhangi bir Ermeni kuruluşunu kattiyen ilgilendirmez.) 
Ama mezkûr vak’a, bahsinde Türkiye, Ermenistan’ı muhatap almakta ve kendi Ermenilerini bu konuda tamamen dışlamaktadır?!.. Bu doğru mudur?... Tabii ki, değildir ve ABD’de tesis edilen anıt hiçbir surette bizleri temsil etmez, edemez! Osmanlı Türkiye’si aleyhine “Ermeni gençleri yetiştiren” ve yıllarca azınlık mensubu her talebeye “Türk düşmanlığı” aşılayan ve de böylesi kuruluşlarla Osmanlı mülk-i âlisinin tüm topraklarında İmparatorluğun düşmanlarından meydana getirilen illegal odakları bizzat “Robert-Kolejler” aracılığıyla besleyen bir ABD, nasıl oluyor da günümüzde bu derece Türkçü kesilebiliyor?!... Bir yandan “Ermeni Örgütleri besle”, diğer yandan da “Türkiye yanlı” anıtlar tesis ederek, her iki devlet arasındaki düşmanlıkları besleyen ortamlar meydana getir!... İşte ABD’nin gerçek çehresi!... 
Türkiye Cumhuriyeti vatandaşı konumundaki “Türkiye Ermenileri” Türkiye Cumhuriyeti Devleti’nin vatandaşı mıdır, değil midir, bilinmez?.. Soydaşlık sıfatı kullanarak, ülkemiz içinde yeni nesillere “Ermeni düşmanlığı” aşılayan Azerbaycanlı öğretim mensupları, diğer taraftan ABD gibi güçlü devletler tarafından bir şekilde “Türk-Ermeni düşmanlığının” körüklenerek, taze tutulmaya çalışılması vs. Biz, Türkiye Ermenilerini hemen her açıdan zor durumda bırakmaktadır!... 
Ülkemizde çoğunluk bizleri tanımıyor ve de “potansiyel düşman” olarak değerlendirenler sayı itibarıyla her geçen gün biraz daha artmaktadır!.. Hâl böyle iken, sayın Dış İşleri Bakanımızın ABD’de militarist bir gösteride görünmesi, hiç de şık olmamıştır!... 
Çünkü, “Azerbaycan ile Ermenistan” arasındaki problemlerin, “1915 Tehciri ile” hiçbir bağlantısı yoktur. Bu vak’a “Türkiye’nin iç meselesidir.” Dolayısıyla üçüncü şahıs veya devletleri uzak, yakın hiçbir surette ilgilendirmez. 
Ancak bakıyorum ki, Osmanlı-Türk Ermenilerinin başından geçmiş pek müessif bir hadise bir bütün olarak, üçüncü şahıs veya ülkeleri pek derinden(!) etkilemiş ve yakından alâkadar etmektedir!... Peki bu niçin böyledir? Böyledir çünkü, bilhassa ABD kendi millî çıkarları açısından öyle olmasını istemektedir de ondan!... 
Yani, Azerbaycan’ın komşusu Ermenistan’a karşı son derece acımasız oluşunda dahi bu faktörün payı büyüktür!... Son derece acımasız diyorum. Zira, Azerbaycan, Ermenistan’ın nasıl yokluklar içinde kıvrandığını, verimsiz topraklarıyla nasıl ayakta kalabilme mücadelesi verdiğini gayet iyi bilmektedir ve buna rağmen, kendi çıkarları doğrultusunda hareket ederek, ABD’nin gönlünü hoş tutabilme uğruna; “Türkiye’yi, Ermenistan”a karşı kullanabilme(!)” sevdasına kapıldı. Meselenin en hazin tarafı da, Azerbaycan’ın uyguladığı bu menfi taktik, kısmen de olsa Azeriler açısından başarılı olabilmiştir. 
Bütün bunların hemen hepsi de bir tarafa, asıl problem “Türkiye Ermenileridir”. Zira, ülkemizin Müslüman kesimi ki, tabii olarak çoğunluğu temsil etmektedir. Biz Türkiye Ermenileri hakkında en ufak bir bilgisi yok ve de bizler hakkında bildikleri tek şey şudur: “Ermeniler yabancı ve potansiyel düşmanlardır.” Böylesi sakat bir inancın kol gezdiği bir ülkede bizlerin huzur içinde yaşayabilmesine acaba imkân var mıdır? Dahası böylesi şartlar altında yaşatıldığımıza göre, bizler çoktan gözden çıkarılmışız demeye dilim varmıyor ama, galiba öyle bir durumdayız!... 
Bizim milli görüşümüz bir yana, dünya üzerinde; “Tek din, tek millet” inancı çoktan yerini; ülke bütünlüğünü sağlayacak olan “millî bütünlüğün” temel harcının “İslâm veya başka bir dinin mensubu olup, olmaması bir yana, ülke içinde bulunan vatandaşlık hakkına haiz halkın bütünlüğü tarafından konması esas alınmaktadır.
Tek kelime ile, “Irki ve dini harslar” artık ebedi uykuya gönderilmiştir. Yani, esas olan o ülkenin insanı olmaktır. Kalanı ise teferruat olmaktan ileri gitmez! 
Meselâ: “Tek millet, iki devlet” tabiri son zamanlarda pek sık kullanılır olmuştur. Yani “Azeri-Türk” tek millet ve iki devlet olma özellikleri taşımaktadırlar. Demek isteniyor. Peki iyi de Kafkaslardaki diğer Türk Devletleri ne olmaktadır. Hiç bu suali kendimize sorduk mu?... 
Bana öyle geliyor ki, İngiliz İmparatorluğu’nun sömürgecilik alanında en güçlü olduğu yıllarda; “Hindistan’ın Mihracelerine” muhtelif ödüller ve unvanlar vererek, kendi halklarını Britanya İmparatorluğunun millî çıkarları hesabına gönüllü çalıştırmalarını sağlayabilme gayesiyle hareket edişlerinin bir başka şekli bizim ülkemizde tatbik edilmektedir. 
İnşallah yanılıyorumdur ama, olayların zuhur şekilleri bunun böyle olduğunu işaret etmektedir!... Dahası bunun bir başka izah tarzı yoktur inancındayım!... 
Azerilerle, Ermenilerin aralarında her ne hesapları varsa; ama şöyle ama böyle nihayet bir hal yolu bulurlar ve zaten bulmaya da mecburdurlar. Ancak, Türkiye’nin siyasileri: “Azerilerle anlaşın sonra bizim karşımıza gelin” nevinden önerilerle karşılık vermekte ve Ermenistan’ın yokluk içinde kıvranmasına seyirci kalmaktadır!... 
Kaldı ki, “1915 Tehcir hadisesi” he Ermenistan’ı ve ne de Azerbaycan’ı uzak, yakın hiçbir surette ilgilendirmez!.. Mezkûr vak’a Türkiye topraklarında zuhur etmiş ve sadece “Osmanlı Ermeni”si ile “Osmanlı Türklerini” alakadar eden bir hadisedir. O hâlde bu gayret, bu hassas duyarlılık neye ve kimlere karşı uygulanmaktadır?!... 
Çok garip durumlar zuhur etmektedir. Mesela: Devletimiz bir yandan “Ermeni Vakıfları” problemini hâl yoluna bağlarken, diğer taraftan baştan beri saydığım problemlere de meydan bırakmaktadır. İnsan gayrı ihtiyari şu suali sormak ihtiyacı hissetmektedir: (Quo Vadis?) “Nereye?...” 
ABD, şayet milletlerarası meselelerde “hak ve hukuka göre” hareket etmiş olsaydı, elbette ki, “Azeri Ermeni meselesi” çoktan hal yoluna bağlanmış olurdu. Aynı durum Rusya-Federasyonu için de geçerlidir. Çünkü, Ruslar da bu konuda; “vur-kaç taktiği” uygulamaktadırlar... 
Olsun Rusya-Federasyonu ve olsun ABD, için her daim yardıma muhtaç, yoksul bir Ermenistan söz konusudur. Kalkınmış bir Ermenistan onların işine gelmez. Çünkü, her daim Türkiye’ye karşı bir koz olarak kullanmak isterler!... 
Bu güçlü devletlerin mezkur oyunlarını bozabilmek için, Türkiye’nin Ermenistan ve Ermeniler konusuna daha açık bir görüşle eğilmesi elzemdir!... 
Türkiye’nin Ermenistan’la olan görüşmelerinde, Türkiye’nin ileri sürdüğü şartların başında her daim: (Azerbaycan’la anlaşmanız şarttır) nevinden öneriler olmuş ve görüşmelerde daha ziyade Azeri menfaatleri ön planda tutulmuştur. 
Her iki devlet arasındaki anlaşmazlıklar, tabii olarak kendilerini alâkadar eden hususlardır. Üçüncü devletlerin bu konuda birinci derecede söz sahibi olması gibi faktörler, elbette ki olamaz. Ancak, olmuştur ve “soydaşlık edebiyatıyla” durum daha da içinden çıkılamaz hale dönüştürülmüştür. 
Hükûmetimiz, “Somali’ye yardım” kampanyası açmış durumda. İlk bakışta hem kulağa ve hem de insani açıdan vicdanlarımıza hoş gelen bir kampanya olarak bizlere tesir etmektedir. 
Ancak bu madalyonun bir yüzüdür. İkinci yüzü ise sadece siyaset kokmaktadır. Zira, milletlerarası dev bir kuruluş olan (BİRLEŞMİŞ MİLLETLER TEŞKİLÂTI) niçin herhangi bir yardım kampanyası açmıyor da, Somali’ye sadece biz yardım eli uzatıyoruz?... Denecektir ki, bu bizlerin uzak diyarlardaki Müslüman kardeşlerimizi koruyabilmek, onlara sahip çıkabilmek gayesiyle uygulanmaktadır. Bizler atalarımızın yolunda yürümekteyiz vs. 
Bu sadece iyimser olmaktan gayrı hiçbir işe yaramayan bir çaba olmaktan ileri gitmez. Zira, Ceddimizin en değerli temsilcilerinden mekânı cennet olsun, Sultan II. Abdülhamid Hân, “İslâm Birliği” hareketini meydana getirerek, Uzak-Doğu’daki din-kardeşlerimize elini uzattığı ve gayet verimli neticelere de vardığı halde, daha ileri gidememiş ve tahtından edilerek, mezkûr hareketle sahipsiz bırakılmıştı. 
Şimdi düşünüyorum da, günümüzdeki Emperyalist güçler, o yılların Emperyalist güçlerin bizzat kendileri olduklarına göre, bizim bu insani yardım adı altında icra ettiğimiz ve fakat, TV’lerde ve basında, asıl maksadımızı açıkça dile getirmemiz karşısında daha ne kadar susacaklar veya bu hareketimiz kendilerine nasıl bir kazanç sağlamaktadır ki, susmayı tercih etmektedirler?... 
Gelelim Ermenistan ve Ermeni konusuna. Bizler, Azerbaycan saflarında hareket edecek yerde; “Ermenistan’ı kendi safımıza çekebilecek bir siyaset güderek, Ermenistan’a yardım elimizi uzatsak, acaba Azerbaycan daha kârlı çıkmaz mı!...” 
Benim gibi basit bir kalem insanı bu kadarını düşünebiliyor da, nasıl oluyor da siyasilerimiz ve son derece kurnaz olan Azerbaycan siyasileri düşünememektedirler?!... 
Türkiye’deki Ermeni’yi, Ermenistan Ermeni’siyle aynı potada görmek kadar hayati bir yanlış olamaz. Zira, Kafkas-Ermeni’si Rus kültürü ile, Osmanlı Ermeni’si ise Osmanlı-Türk kültürü ile yoğrulmuştur. Bu nüansı göremeyen hiç mi hiç “dış siyasete soyunmasın.” 
Son söz olarak şu hususu açıklıkla belirtmek isterim ki, şudur: 
Şayet Türkiye Ermenileri bir nevi “mübadele” unsuru olarak görülüp, ona göre değerlendiriliyorlarsa, Türkiye en büyük hatayı işlemiş olur. Zira, daha evvel de yazdım, yine yazıyorum ve ihtiyaç hissettikçe de yazmaya devam edeceğim: (Bizler Osmanlı Ermenileriyiz. Türkiye’den gayrı bir vatanımız yoktur. Bizleri dışlayacak olursanız, külliyen yoklara karışırız ve bunun hesabını er veya geç, Cenab-ı Hak müsebbiplerinden sorar!) 
Ermenistan’ı ve Ermeniliği asla inkâr etmemekteyiz. Ancak, kültür farkları bizleri onlardan ayırmaktadır. Bizlerin doğup büyüdükleri topraklar Anadolu topraklarıdır. Dolaysıyla Anadolu dışında olan hangi ülke olursa olsun, oraya bizler vatan diyemeyiz!
ABD’nin bizleri yekdiğerine düşman etmesine asla fırsat vermemek lazımdır. Şunu gayet iyi bilip, bellememiz lazımdır ki şudur: (SOYDAŞLIK EDEBİYATI, BİZLERE DÜNYA MİLLETLERİNİ UNUTTURMAMALIDIR!) Aksi taktirde kaybeden bizler oluruz!... 
Saygıdeğer okuycularım, yeni bir makalemde buluşabilmek dileğimle, cümlenize hayırlı ve sıhhatli haftalar diliyorum efendim.