Yunan hayranı olarak tanınan ABD Senatörleri Robert Menendez ve Marko Rubio’nun çabalarıyla Kongre’den geçen “Doğu Akdeniz Güvenlik ve İşbirliği” yasası, Güney Kıbrıs Rum Yönetimi ordusunun da, ABD’nin, “Uluslararası Talim ve Eğitim Programı”na alınmasını ve Rumlara uygulanan silah ambargosunun da belirli koşullar çerçevesinde kaldırılmasını içeriyor.
Sovyetler Birliği’nin dağılması sonrasında yaşanan gelişmeler paralelinde Akdeniz, ABD’nin düşlediği tek kutuplu yeni dünya düzeninin merkezine dönüştü.
Yeni İpekyolu nedeniyle Çin ile köprüleri atan ABD, hem jeostratejik konumu hem de iş gücünün ucuz olması nedenleriyle, Afrika’nın kuzey ülkelerini yeni dünya düzeninin üretim merkezi yapmayı planlıyor. Ayrıca, “Çin’i kontrol etmek için Akdeniz’e egemen olmak gerekir” gerçeğinden hareket eden ABD açısından Kıbrıs, Akdeniz’in orta yerine park etmiş bir uçak gemisi konumuyla,  ‘Pentagon’un Ortadoğu şubesi’ yapılabilecek en uygun yerdi.
ABD’nin, Kıbrıs Rumlarını kanatları altına alınmasını hedefleyen girişimleri, Çin’i, İngiltere’yi, İsrail’i ve Rusya’yı olduğu kadar bizi de rahatsız etti; Dışişleri Bakanlığı Sözcüsü Hami Aksoy, Rum ordusunu eğitmenin Doğu Akdeniz’de barış ve istikrara hizmet etmeyeceğini belirterek, kaygılı olduğumuzu dile getirdi.
ABD, Irak ve Suriye’den sonra Kıbrıs’ta da komşumuz oluyor.

M. KEMAL SALLI


Türkiye’nin Doğu Akdeniz’de, Libya’da bu derece güçlü bir atak yapması beklenmiyordu; “Türkiye bu ataklarıyla bölgesel ve küresel güçlerin olası tepkilerini test ediyor” deniyordu. Gelişmeler ilerledikçe, Türkiye’nin, uluslararası hukuk çerçevesinde bir hak arayışı içinde olduğu ve bu konuda çok kararlı olduğu anlaşılmaya başlandı. Ulusal Mutabakat Hükümeti ile imzaladığı deniz yetki sınırlarına ilişkin anlaşması çerçevesinde Doğu Akdeniz’de bir “Mavi Vatan” kuşağı oluşturması, kime hizmet ettiği bir türlü netleşmeyen korsan general Halife Hafter’in paralı askerlerini safdışı bırakması, dikkatlerin Türkiye üzerine yoğunlaşmasına neden olmuştu.  Ortadoğu’ya, Doğu Akdeniz’e, Libya’ya ve Afrika’ya ilişkin planları olan ülkeler bir anda Türkiye karşıtı oluverdiler; oklarını Türkiye’ye yönelttiler.

Bütün ülkelerin koronavirüs salgını nedeniyle içlerine kapandıkları bir dönemde Türkiye’nin, “Akdeniz’de en uzun sınırı olan bir ülke olarak, Doğu Akdeniz derinliklerindeki hidrokarbon servetinde benim de hakkım var” diyor,  Yavuz ve Oruç Reis gemileriyle sondaj çalışmaları başlatıyordu.

Kıbrıs Rum Kesimi Savunma Bakanı Angelidis, AB Temsilcisi Borrell’i helikoptere bindirerek Kıbrıs’ın batısında sondaj çalışmaları yapan Yavuz gemisi üzerinde uçuruyor, Türkiye’yi korsanlıkla suçluyordu. Halbuki Türkiye, Antalya açıklarında sondaj yaptığı kıta sahanlığı alanını BM bildirmişti. Yavuz’un bulunduğu nokta, Rumların kafalarına göre parselledikleri ve İtalyan ENI ve Fransız TOTAL şirketlerine kiraladığını savunduğu alandaydı.

AB TEMSİLCİSİ BORRELL GERÇEKLERİ GÖRDÜ

Başlangıçta Yunanistan ve GKRY’ni destekleyen açıklamalar yapan Borrell, Ankara’yı ziyareti sonrasında, bazı gerçekleri farketmiş olacak ki, tutum değiştirdi. Çünkü Borrell, doğalgaz konusunda Rus doğalgazına bağımlı kalmaktan kurtulmak isteyen Avrupa ülkelerinin, öncelikle Türkiye ile iyi geçinmelerini gerektiğini biliyordu.

13 Temmuz’da Fransız Dışişleri Bakanı Jean Yves Le Drian’ın girişimiyle toplanacak olan AB ülkeleri dışişleri bakanları zirvesinde Suriye ve Libya askeri operasyonlar, Doğu Akdeniz’de Kıbrıs’ın batısında sondajlar yapan Türkiye’nin bu ataklarını engellemek amacıyla bir akım yaptırım kararları alınacağı konuşuluyor. Dışişleri Bakanı Çavuşoğlu, Borrell’in Ankara’yı ziyaretinde yaptıkları ortak basın toplantısında, “AB yaptırım kararı alırsa, buna karşı Türkiye’nin de karşı önlemleri olduğunu” söylemişti.

Borrell, Türkiye’nin Doğu Akdeniz’de sondaj ve Libya’ya yardım konusunda ne kadar kararlı ve haklı olduğunu idrak etmiş olmalı ki, 13 Temmuz zirvesi öncesinde, Perşembe günü Avrupa Parlamentosu’nda yapılan, “Akdeniz’de İstikrar ve Güvenlik: Türkiye’nin Olumsuz Rolü” konulu toplantıda estirilen popülist söylemlere isyan etti ve “Türkiye’ye karşı Haçlı Seferleri düzenleyecek değiliz; Avusturyalı Johann arıyorsanız, bana bakmayın” deyiverdi. Borrell’in “Avusturyalı Johann” dediği, Papa  V. Pius’un organize ettiği donanmanın komutanı Avusturyalı Johann 1571 yılında İnebahtı’da Osmanlı donanmasına bir baskın düzenlemiş ve donanmamızı yakmıştı.

13 Temmuz’da yapılacak AB dışişleri bakanları zirvesinden alınacak kararlar, Türkiye ile AB ilişkilerinin geleceği açısından önemli. Zirveden, Türkiye ile üyelik işlemlerini sürdürmenin anlamsız olduğu ve Ankara’ya yaptırımlar uygulanması yönünde kararlar çıksa bile, bu kararlar, üye ülkeler açısından bağlayıcı değiller. Türkiye karşıtı gibi görünen bazı Avrupa ülkelerinin, aslında Türkiye’yi yanlarına çekmek istedikleri, bu nedenle Türkiye’ye aba altından sopa gösterdikleri de bir gerçektir.

Borrell, Avrupa Parlamentosu’nun Perşembe günkü toplantısında konuşmacılara Türkiye’nin, AB’nin önemli bir aday ülkesi ve aynı zamanda NATO üyesi olduğunu hatırlatarak, “Bir an Türkiye’ye karşı Avrupa donanmalarını harekete geçirip Türk işgaline karşı koymak için ‘kutsal ittifak’ çağrısı yapan Papa 5. Pius’u görür gibi oldum. Bizim aradığımız çatışma değil, her türlü çatışmadan kaçınmaktır” demek zorunda kaldı.

Borrell, Avrupa Ordusu’na “hayır” demiş olsa da, Türkiye’nin, Avrupa’nın geleceğinde önemli bir aktör olduğunu biliyor. Rusya ile aralarının bozulduğunda, Avrupa’nın tek doğalgaz tedarikçisinin, Azerbaycan (TANAP)  üzerinden Türkistan’a ve İran’a açılan Türkiye olduğunu görebiliyor.

Borrell ayrıca, Almanya ve Fransa’nın, Avrupa Ordusu konusunda, Türkiye’ye ne kadar ısrarcı olduklarından da haberdar. Hepsinden önemlisi, Borrell, ABD’nin Kıbrıs Rumlarını kanatları alına alma girişiminin ne gibi sonuçlar üretebileceğini de görüyor, biliyor.

ABD’NİN RUM AŞKI

Düne kadar, İsrail’in ve borçlarını üstlenen Rothschild Ailesi’nin dümen suyunda hareket ettikleri için ABD’nin hedef tahtasında olan Kıbrıs Rumları biranda Pompeo’nu sevgilisi oluverdiler.
Yunan hayranı olarak tanınan ABD Senatörleri Robert Menendez ve Marko Rubio’nun çabalarıyla Kongre’den geçen “Doğu Akdeniz Güvenlik ve İşbirliği” yasası, Güney Kıbrıs Rum Yönetimi ordusunun da, ABD’nin, “Uluslararası Talim ve Eğitim Programı”na alınmasını ve Rumlara uygulanan silah ambargosunun da belirli koşullar çerçevesinde kaldırılmasını içeriyor.

Yasaya göre Rum ordusu, ABD savunma ve silah sistemlerinden yararlanacağı gibi, ABD ordusu ile yakın ilişkiler de kurabilecek. Buna karşılık Rumlar da, Rus oligarklarının karaparalarını aklamaktan vazgeçecekler, limanlarını ve havaalanlarını Rus donanmasına ve savaş uçaklarına kapatacaklar.

Görüldüğü gibi, ABD’nin, yalnızca Türkiye’yi ve Kıbrıs Türklerini değil, Rusları ve İngilizleri de hedef aldığı anlaşılıyor.

Çin’e koşulsuz destek vermeleri nedeniyle İsrail ve İsrail kökenli finans baronlarıyla yollarını ayırmış olan ABD, Ortadoğu’yu, Akdeniz’i ve Afrika’yı Kıbrıs merkezli kontrol etmeyi planlıyor olmalı.

ABD KIBRIS’TA DA KOMŞUMUZ OLUYOR

ABD’nin aralık ayında kabul edilen bir yasayı hatırlayarak Kıbrıs Rum Kesimi’ni aniden kanatları altına alması, ABD ile Çin ve destekçileri arasında yaşanmakta olan tek kutuplu yeni dünya düzeninde kim kaptan olacak mücadelesi çerçevesinde değerlendirilmelidir.

Sovyetler Birliği’nin dağılması sonrasında yaşanan gelişmeler paralelinde Akdeniz, ABD’nin düşlediği tek kutuplu yeni dünya düzeninin merkezine dönüştü.

Yeni İpekyolu nedeniyle Çin ile köprüleri atan ABD, hem jeostratejik konumu hem de iş gücünün ucuz olması nedenleriyle, Afrika’nın kuzey ülkelerini yeni dünya düzeninin üretim merkezi yapmayı planlıyor. Ayrıca, “Çin’i kontrol etmek için Akdeniz’e egemen olmak gerekir” gerçeğinden hareket eden ABD açısından Kıbrıs, Akdeniz’in orta yerine park etmiş bir uçak gemisi konumuyla,  ‘Pentagon’un Ortadoğu şubesi’ yapılabilecek en uygun yerdi.

ABD Dışişleri Bakanı Pompeo, Kıbrıs Rumlarının ABD’nin kanatları altına alınmasını hedefleyen bu gelişmeyi anlatırken, “Bu adım, Doğu Akdeniz’de istikrarı sağlama adına anahtar bölgesel ortaklarla ilişkileri geliştirme çabalarımızın bir parçasıdır” diyor. Pompeo’nun bu sözleri Rum Lider Anatasidis’i sevindirdi, ama muhalefetteki AKEL partisi, bu gelişmenin Rusya ile olan ilişkileri torpilleyeceğini savunuyor.

ABD’nin, Kıbrıs Rumlarını kanatları altına alınmasını hedefleyen girişimleri, Çin’i, AB ülkelerini, İngiltere’yi, İsrail’i ve Rusya’yı olduğu kadar bizi de rahatsız etti; Dışişleri Bakanlığı Sözcüsü Hami Aksoy, Rum ordusunu eğitmenin Doğu Akdeniz’de barış ve istikrara hizmet etmeyeceğini belirterek, kaygılarımızı dile getirdi.

ABD’nin Kıbrıs Rumlarını kanatları altına almayı hedefleyen bu girişiminin çeşitli yönlerden değerlendirilmeleri de yapılabilir. O değerlendirmeleri bir başka yazımızda ele alacağız.

ABD, Irak ve Suriye’den sonra Kıbrıs’ta da komşumuz oluyor.