Astana sürecini akıllıca değerlendiren Türkiye, bu süreçte sergilediği kararlı duruşla bölgesinin geleceğini belirleyen bir güç olduğunu ortaya koymuş oldu. Fırat Kalkanı sonrasında muhaliflerle birlikte Astana’da masaya oturan Türkiye, Zeytin Dalı operasyonunda sergilediği destansı başarı sonrasında da ABD ile Washington’da masaya oturmuştu.

Müttefikini, NATO ortağını bütünüyle kaybetmek istemeyen ABD, Türkiye’nin, Suriye sınırı boyunca uzanan bir “güvenlik kuşağı” oluşturmasını kabul etmiş görünüyor. Bu kabullenmenin arka planında, Türkiye’nin kendi savunma gücüne güvenerek, Suriye sorunun çözümü sürecinde, Rahip Brunson olayında ve Cemal Kaşıkçı cinayetinde sergilediği kararlı duruşun izleri oldukça net olarak görülmektedir.

Pentagon yörüngesindeki Soros’un sarı yeleklileri Avrupa sokaklarını karıştırmaya devam ederken, Suriye konusunda çok ilginç gelişmeler yaşanıyor. Türk ordusunu, dolayısıyla Türkiye’yi bütünüyle kontrolü altına alma girişimleri boşa çıkan ABD, şimdilerde eski müttefikine iltifatlar yağdırmaya başladı. 

ABD Dışişleri Bakanlığı Avrupa ve Avrasya Masası Müsteşarı Wess Mitchell, “Türkiye bizim için vazgeçilmez” derken, “Suriye’de, Türkiye’nin içinde bulunmadığı bir çözümün olamayacağını” belirten Dışişleri Suriye Danışmanı Yarbay Richard Outzen de, “İnanın ya da inanmayın, ama günün sonunda Türkiye’nin istediğini istiyoruz. Suriye’de sonsuza kadar kalacağımız ve ‘Kürtler ülkenin kuzeydoğusu için tek çözüm’ gibi düşünceler yanlış savlar” diyor. 

İlk duyduğumuzda hoşumuza gitse de, Müsteşar Mitchell ve Yarbay Outzen’in samimiyetlerini, konuşmalarının devamındaki göndermeler/uyarılar çerçevesinde değerlendirmek gerekir. Yarbay Outzen’in, “Türkiye güçlü bir müttefik, ama …diplomatik bir ortayol için yerel konseylerle de açık ilişkilere sahibiz” ve S-400’ler konusunda Türkiye’ye baskı yaptıklarını söyleyen Müsteşar Mitchell’in, “(…) ABD gemilerinin Kıbrıs açıklarında rahatsız edilmesini dostane bir davranış olarak görmeyeceğiz” şeklindeki sözlerini, ABD’nin son günlerde Türkiye’ye yağdırdığı iltifatlar çerçevesinde, altını çizerek not etmeliyiz. 

ABD SURİYE’DE ÇIKMAZDA

Gelelim, Fırat’ın doğusuna gerçekleştirmekte olduğumuz harekatın arka planındaki gerçeklere..

 ABD Suriye’nin kuzey parselinde tek etnisiteye bağlı bir devlet oluşturma peşindeydi. Fakat son gelişmeler, ABD’nin, daha gerçekçi yeni arayışlar içinde olduğunu gösteriyor. Belki de alandaki gerçekler, bölgesel ve küresel gelişmeler ABD’yi Suriye konusunda bir politika değişimine zorluyor. 

ABD, açıkça dillendirmese de, Suriye sorunun çözümü konusunda arayışlar içinde. 

ABD, itiraf etmese de gerçekleri gördü; Suriye’nin kuzey bölgesindeki kantonların mevcut demografik yapıyla, orada, tek etnisiteye dayanan bir devlet oluşturması ve bunu yaşatabilmesi mümkün değildir. Uluslararası hukukta karşılığı olmayan zorlama bir yapıya dayanarak, bölgede uzun soluklu kalmasını sağlayacak inandırıcı bir gerekçe de üretemez.  

ABD, Suriye’de kontrolü altında tuttuğu bölgedeki Kürt nüfusunu, DEAŞ’ın ve YPG’nin bütün baskılarına, katliamlarına rağmen yüzde 20’nin üstüne çıkaramadı. ABD’nin varlıklarını, kimliklerini gizledikleri asker sayısı bile kantonlardaki Kürt nüfusundan fazla. ABD, bütün çalışmalara rağmen, Suriye’nin kuzey bölgesinde, Irak’ta olduğu gibi bir Kürt iklimi oluşturamadı; kantonlarda Arap ve Araplaşmış Türkmen nüfus ağırlıkta. Anayasanın tamamlanması sonrasında yapılacak seçimlerde, sandıklardan ABD’nin hiç de hoşuna gitmeyecek sonuçlar çıkacağı anlaşılıyor. Bu gerçek de ABD’yi, Suriye sorunun çözümü konusunda yeni arayışlara yönlendiriyor. 

TÜRKİYE GÜCÜNÜ KANITLAYINCA… 

ABD, Fırat’ın doğusundan Irak sınırına uzanan bölgeyi, ne PKK uzantısı YPG militanlarıyla ne de asker üniformalı birkaç bin istihbarat elemanlarıyla kontrol altında tutamaz.  Ayrıca, ABD’nin Suriye’de daha fazla oyalanma gibi bir lüksü de yok. Suriye sorununu bir şekilde çözmesi ve “küresel lider” sıfatını tehlikeye atabilecek Yeni İpek Yolu ve Avrupa Ordusu gibi daha büyük sorunlara yönelmesi gerekiyor. 

Ortadoğu’nun petrolünü Türkiye’nin güney sınırları boyunca uzanacak bir Kürt Koridoru içinden Akdeniz’e akıtma projesi, Türk Akımı’nın ve TANAP’ın hayata geçirilmesiyle,  güncelliğini de işlevini de önemli ölçüde yitirmiş oldu. ABD, Avrupa ülkelerini Rus doğalgazına bağımlı olmaktan kurtaramadı. Üstelik Türkiye, Avrupa ülkelerine TANAP gibi çok önemli bir seçenek de sunmuş durumda. 

Bu konudaki gelişmeler, ABD’yi Türkiye’nin güney sınırları boyunca uzatmayı planladığı koridor konusunda eskisi kadar ısrarcı olmaktan vazgeçirmiş görünüyor. Anlaşılan o ki, PKK uzantısı YPG’ye ya da Arap Birliği Ordusu’na dayanarak Suriye’de uzun soluklu olarak kalamayacağını anlayan Pentagon, Suriye sorununa, Astana garantörleriyle işbirliği yaparak bir çözüm bulmayı deniyor. 

Sonuç olarak, ne gibi sonuçlar üretebileceği konusunda net bir şey söyleyemeyeceğimiz bu gelişme, Ortadoğu’da yeni bir sayfanın açılması anlamına geliyor. Bölgemizde, bölgesel ve küresel aktörler arasında yaşanmakta olan mücadelenin “Ortadoğu askeri Olimpiyatları” olmadığını, yeri geldikçe, altını çizerek vurguluyoruz. 

ABD VE ASTANA SÜRECİ 

ABD’nin, Astana garantörlerini dışlayarak, Suriye sorununa kısa vadede çözüm üretebilmesi kolay değildir. Suriye konusunda içine düştüğü çözümsüzlüğü, öncelikle Türkiye ve Rusya ile işbirliği yaparak aşma arayışında olan ABD’nin, bu işbirliği konusunda ne kadar samimi olduğunu, Türkiye’nin, Fırat’ın doğusuna gerçekleştirdiği operasyon sürecinde göreceğiz. Türkiye’nin, riskleri ve fırsatları birlikte barındıran bu işbirliği arayışına nasıl yanıt vereceği de ayrı bir merak konusudur. 

Özetle söylemek gerekirse, Türkiye’nin Fırat’ın doğusuna yapacağı operasyon, yalnızca askeri bir operasyon olmayacaktır. 

FIRAT’IN DOĞUSUNDA BİZİ NELER BEKLİYOR?

Türkiye, Fırat’ın doğusuna yapmayı planladığı askeri operasyonla, Suriye krizinin patlak verdiği 2011 yılından bu yana, ABD desteği ile oluşturulan El Cezire ve Kobani kantonlarının birleştirilmesini engellemeyi hedefliyor. 

Türkiye’nin, Fırat’ın doğusuna bir operasyona hazırlandığını duyurduğu günden beri Pentagon, “Böyle bir operasyon iki ülkenin de yararına olmaz” diyordu, ama bu ifade ABD’nin gerçek kararını yansıtmıyordu. Türkiye’nin sergilediği kararlılık sonunda, ABD söylemini değiştirmek, yumuşatmak zorunda kaldı; okyanus ötesinden iltifatlar yağıyor..

Bölgeden son gelen haberlere göre, ABD, Tel Abyad ve Rasulayn’daki askerlerini çektiğine göre, TSK’nın Fırat’ın doğusuna yönelik operasyonundaki ilk hedefler belli olmuş sayılır. Fırat’ın doğusu harekatı bu noktalardan başlatılsa da, harekatın esas hedefi elbette bu iki noktanın kontrol altına alınmasıyla sınırlı olmayacak. 

ABD TÜRKİYE’NİN “GÜVENLİK KUŞAĞI”NI KABUL ETTİ Mİ?

Önceden açıklanmak istenmeyen “işbirliği anlaşmasına” göre, müttefikini, NATO ortağını bütünüyle kaybetmek istemeyen ABD, Türkiye’nin, Suriye sınırı boyunca uzanan bir “güvenlik kuşağı” oluşturmasını kabul etmiş görünüyor. Bu kabullenmenin arka planında, Türkiye’nin kendi savunma gücüne güvenerek, Suriye sorunun çözümü sürecinde, Rahip Brunson olayında ve Cemal Kaşıkçı cinayetinde sergilediği kararlı duruşun izleri oldukça net olarak görülmektedir.

ABD’nin PPK’lı üç liderinin başına milyonlarca dolar ödül koymasına bir anlam verememiştik. Amerikan kovboy filmlerini hatırlatan o “WANTED” afişlerinin arka planındaki hikaye de giderek netleşiyor. 

Astana sürecini akıllıca değerlendiren Türkiye, bu süreçte sergilediği kararlı duruşla bölgesinin geleceğini belirleyen bir güç olduğunu ortaya koymuş oldu. Fırat Kalkanı sonrasında muhaliflerle birlikte Astana’da masaya oturan Türkiye, Zeytin Dalı operasyonunda sergilediği destansı başarı sonrasında da ABD ile Washington’da masaya oturmuştu.

 Bir süre Türkiye’ye karşı oyalama politikası uygulayan ABD, müttefikini ve NATO ortağını daha fazla kaybetmemek için Misak-ı Milli gerçekleri kabul etiğini değil, ama farkettiğini itiraf etmek zorunda kaldı. 

Yeni bir dünya düzenin kurulmakta olduğu çok sancılı bir süreçten geçmekteyiz. Heran uyanık ve dikkatli olmak zorundayız. Yazımızı, geçen günkü sohbetimizin  başlığı ile noktalayalım: “Su Uyur, Soros Uyumaz.”