Avrupa Birliği'ne kapağı atmakla acaba Türkiye kimliğini yeniden kazanabilir mi?

Bizim kimlik yapımız Avrupa'nın içinden mi kaynaklanıyordu da bizim haberimiz yok?

Avrupa hayranı basınımızın kalemşörlerinden Fatih Altaylı Hürriyet'deki köşesinde (21/09/2004) şöyle diyordu:

"Avrupa Birliği, "gün" yaklaştıkça Türkiye'yi bezdirmek istiyor.

Ancak şu da bir gerçek ki, bu bezginlik bizi AB hedefinden uzaklaştırmamalı.

Çünkü Türkiye'nin kimliğini yeniden kazanabilmek için kapağı AB'ye atması şart"

AB, Türkiye'ye hakarete varan şartlar dayatmaktadır.

Başbakan Erdoğan'ın en çok güvendiği İtalyan dostlarından Romano Prodi, Ermenistan ziyareti sırasında: Türkiye'nin Ermenistan'la olan sınırının kapalı tutulmasının yanlış olduğunu ve bu durumun da "üyelik önünde bir engel" teşkil ettiğini terbiyesizce söyleyebiliyor.

Ama Ermenistan'ın, Azerbaycan topraklarını işgal altında tutmasına ilişkin hiçbir insani yorumda bulunamıyor!?

İşte Avrupa'nın bariz çifte standartlarından biri daha!?

10-15 yıl sonra gerçekleşecek bir hayal uğruna Türkiye şimdiden sıkıştırılıyor ve zaman içinde düzelebilecek uyum yasaları en büyük engel olarak değerlendiriliyor.

Gerçi Türkiye'de görüşme tarihi alınabilmesi bile büyük bir başarı olarak takdim edilecektir!?

Bu neyin başarısıdır?

Avrupa'nın, isteklerini bir bir yerine getirmek, Türk örf ve adetlerini yasalarımızdan ve yaşantımızdan silip atmış olmak AB'ye uyum yolunda en önemli başarılar olacaktır.

Bu hükümet, bu adımları milletimize nasıl başarı olarak sunacaktır.

Siyasi fütüristler (öngörücüler) önümüzdeki yıl Nisan, Mayıs aylarında erken bir genel seçim olacağı yolunda tahminlerde bulunuyorlar.

Sadece görüşme takvimi alınmış olması, Türk Milletini 10-15 yıllık bir bekleme süresine mahkûm edeceğinden, halkın umudu çok çabuk tükenecektir ve bu tükeniş AKP'ye de yansıyacaktır.

AKP bir 5 yıl daha kazanabilmek için, erken baskın seçime gidebilirmiş!?

Bunu da önümüzdeki 6-7 ay gösterecek.

Tarihten ders almak kâfi değildir. Ondan ibret almasını da bilmelidir.

Türk  Atasözü