9ncu Cumhurbaşkanı Süleyman Demirel’i geçen hafta kaybettik. 1960’lardan beri Türkiye’de siyasetin bir numaralı aktörü idi. Milletvekili, Başbakan ve Cumhurbaşkanlığı ile taçlandırdığı 91 yıllık hayatının son 15 yılını köşesinde geçiren Sayın Demirel’i, Türk Milleti, her faniye nasip olmayacak büyük törenlerle, samimi ve içten gelen duygularla uğurladı.
Yirminci yüzyılın ikinci yarısında Cumhuriyetimizde derin izleri olan Sayın Demirel’e Ulu Tanrı’dan rahmet diliyorum, mekanı cennet olsun.
Sayın Demirel, Türkiye’nin kalkınması konusunda verdiği unutulmaz hizmetleri, devlet adamlığı, tevazuu, hoşgörüsü, Anadolu insanının sıcaklığı, 6 defa gidip 7 defa gelişi ve fötr şapkası yanında; Kıbrıs konusundaki başarıları ve her ne kadar Morrison lakabı ile anılsa da gerek ABD ile ikili anlaşmalar ve gerek üs ve tesisler konularındaki cesur kararları ile de hep takdirle anılacak ve hatırlanacaktır.
Şöyle geçmişte kısa bir gezinti yapalım.
1964 yılında Adalet Partisi Genel Başkanı olduğunda, Kıbrıs’ta eli kanlı Papaz Makarios’un Ada’yı Yunanistan’a bağlamak için, Kıbrıslı soydaşlarımıza saldırıyı başlattığı Kanlı Noel’in üzerinden daha henüz bir yıl geçmişti.
Kanlı Noel’le birlikte Rum çeteleri Kıbrıs’ı kan gölüne çevirmişlerdi. İlk üç ayın bilançosu korkunçtu. Soydaşlarımızın 209’u şehit, 1200’ü yaralı, yüzlercesi kayıp, 24 bini de evini, ocağını, işini, aşını bırakıp göç ederek hayatlarını kurtarabilmişlerdi. Boşaltılan 103 köy Rumların işgali altında, Ada’nın %3’ü kadar bir alana sığınan Türkler ise tam bir hapis hayatına mahkum edilmişlerdi. Ve Demirel’in siyasete adımını attığı o günlerde Erenköy’e taarruz eden Rumları TC, jet uçakları ile bombalayarak ancak durdurabilmişti.
Ekim 1965’te başbakan olan Demirel, Türkiye’nin çaresizlik içinde kıvrandığı o dönemde, 9 Eylül 1967’de Keşan’da Yunanistan Başbakanı Kollias’ın Kıbrıs’a karşılık Batı Trakya sınırında Türkiye lehinde bazı tavizler verilmesi teklifini hemen o anda, derhal reddetmişti. Akabinde Kıbrıs’ta Boğaziçi ve Geçitkale köylerinde, Enosis’e karşı kahramanca direnen Türklere karşı Rumların, 15 Kasım 1967’de başlattığı taarruza büyük tepki göstererek Ada’ya müdahale kararı almış, Yunanistan ise bu cesur karar üzerine Kıbrıs olaylarında ilk defa geri adım atmak ve TC’nin bütün taleplerini kabul etmek zorunda kalmıştı.
Ben o tarihte Ada’ya müdahale edecek bir birlikte görevli idim ve biz adeta savaşmadan zafer kazanmıştık. O güne kadar Rumların bütün taarruzları, katliamları, hatta kaprisleri karşısında Türkiye hep yutkunmuş, aktif bir hareket yapamamıştı. Şimdi işte bu genç Başbakan Rumlara ve Yunanistan’a, bütün taleplerimizi kabul ettirebilmişti.
Ne kadar sevinmiş ve gururlanmıştık. Milli Kahraman İnönü’den sonra Sayın Demirel’i bu savaşmadan kazanılan zafer nedeni ile gerçekten sevmiştik.
Daha sonra Sayın Demirel’in ABD ile mücadelesinde alınan başarılı sonuçlardan da çok mutlu olmuştuk.
Sayın Demirel’in daha başbakan olmadığı günlerde 1964’te, Türkiye Kıbrıs’a müdahale kararı vermiş, ABD Başkanı Johnson da, kaba bir uslup içeren mektubu ile müdahalemizi önlemişti. Bu durum NATO’ya girişimizden sonra ABD ile yapılan iki anlaşmalarla Türkiye’deki Amerikalılara tanınan ayrıcalıklar yüzünden ortaya çıkan Amerikan karşıtlığını daha da körüklemişti. Zira o günlerde sarhoş Amerikan askerleri yaptıkları ölümlü trafik kazalarından sonra bile ABD makamlarının verdiği görev belgesi ile kurtulup Amerika’ya kaçabiliyordu.
Bu şekilde mevcudu 91’i bulan ikili anlaşmalar Sayın Demirel’in Başbakanlığı döneminde kaldırılabilmiştir. Böylece Türkiye’deki Amerikan üs ve tesislerinde Türkiye tam ve kesin denetim hakkını almıştı. ABD ile ilişkilerde egemenlik ve eşitlik prensibinin de kabul edildiği 3 Temmuz 1969 da varılan bu anlaşma ile egemenlik haklarımıza gölge düşüren hususlara son verilebilmiştir. Bilahare 1974 Kıbrıs Barış Harekâtı’nın ardından ABD Türkiye’ye haksız bir ambargo kararı almış, bu anlamsız karara Başbakan Demirel de 25 Temmuz 1975’te, Türkiye’deki bütün Amerikan üs ve tesislerine el koyarak cevap vermiştir.
Ve tabii bir numaralı süper güce karşı bu kararlı ve haklı duruş, hepimizi yine mutlu etmişti, sevinmiştik.
Ayrıca Sayın Demirel bütün Türk devlet ve toplulukları yanında Sayın Denktaş’ın şahsında KKTC’ni hep öne çıkarmış ve yüceltmiştir. Rumların S-300 füzelerini Ada’ya yerleştirerek Türk toplumuna gözdağı verme gayretleri de, Sayın Demirel’in Cumhurbaşkanı olarak, KKTC’ye yapılacak saldırın Türkiye’ye yapılmış sayılacağını açıklaması ile Rumların kursaklarında kalmış ve hepimiz yine çok mutlu olmuştuk.
Saygıdeğer okuyucularım,
Hatası ve sevapları ile bir Ulu Çınarı edebiyete uğurladık. Bizim kuşağın, büyük hizmetlerine yakından tanık olduğumuz Sayın Demirel’in pek değinilmeyen yönünü sizlerle paylaşmak istedim.
Ruhu şad olsun.