Şu ömrüme, bini aşkın kitap sığdırdım. Bazı ruhlar böyledir bilirsiniz; kitaplar onların dostudur, öğretmenidir, ailesidir, arkadaşıdır, sevgilisidir. Anlaşılamadıklarının anlaşıldığı, anlatmadıklarının bilindiği, gidilemeyenlerin görüldüğü kanaldır. 

Hayatıma kitap, ortaokulun ilk yıllarında Cahit Sıtkı Tarancı’nın Yaş Otuz beş şiiri ile girdi;

“Yaş otuz beş! Yolun yarısı eder.

Dante gibi ortasındayız ömrün.

Delikanlı çağımızdaki cevher,

Yalvarmak yakarmak nafile bugün,

Gözünün yaşına bakmadan gider”

Beni her defasında o kadar ağlattı ki okuma tutkumun başlangıcı bu şiir ve böylesine acı satırları, kâğıda ustalıkla dökebilen insanı tanıma merakım olmuştur. Tüm şiirlerini, hayatına dair tüm biyografileri, ders kitaplarını, dergileri bulur buluştur okurdum. Okudukça daha çok yüreğime dokunurdu, bazen kendimi, onun perdelerinin hep yarı aralı olduğunu kurguladığım loş odasında, ayna da kendisine ve yüzündeki lekelere baktığını gözlemlerken bulurdum. Tutup kollarından sürüklemek isterdim sokaklara; “Hayır, çirkin değilsin, sen kocaman bir yeteneksin” diye haykırarak.

Çocuk aklım, o günlerde, her göz kamaştıran yeteneğin altında biraz da acının yattığına ermiyordu. O acılar yaşanmasa ne Cahit Sıtkı Tarancı olurdu ne de Otuz Beş Yaş şiiri böylesine ağlatırdı insanı. “Her güzel gülün dibinde biraz gübre vardır” diyor yabancılar, yumuşatılmış versiyonuyla. İşte, bu farkındalıktan çok uzaktım o günlerde.

Gelişim bir spiraldir, doğrusal değildir ya hani, bu sene ilk kez klasik ve kült eserlere doğru bir merakım oluşmaya başlayınca, Dante’nin üçlemesini okudum; Cehennem, Araf ve Cennet. Bu kitaplar, beni yeniden Cahit Sıtkı Tarancı’nın satırlarına götürdü;

“Yaş otuz beş! Yolun yarısı eder.

Dante gibi ortasındayız ömrün.”

Dante, Cehennem’in Birinci Kantosu’na şöyle başlıyor,

“Yaşam yolumuzun ortasında

Karanlık bir ormanda buldum kendimi.

Çünkü doğru yol yitmişti.

Ah, içimdeki korkuyu

Tazeleyen, balta girmemiş o sarp, güçlü

Ormanı anlatabilmek ne zor!

Öyle acı verdi ki, olum acısı sanki;

Ama ben, orada bulduğum iyilikten söz edeceğim,

Gördüğüm başka şeyleri söyleyeceğim.”

Ömrün ortalarında hayatın derinlerine yapılan bir yolculuğu daha ne kadar iyi anlatabilirdi ki! Çevirmen Rekin Teksoy, altına faydalı bir açıklama düşmüş;

“Dante’ye göre insan yaşamı, en yüksek noktası 35 yaş olan bir yay çizer”.

Aha! 

Bu ‘aha!’ anlarını bilirsiniz değil mi?

Şimdi, 35 yaşıma girdiğim, kendimi yeniden doğmuş hissettiğim bir yılda bu satırları okumama ve tekrar Cahit Sıtkı Tarancı ile buluşmama, sizler tesadüf diyebilirsiniz belki, ben “evren benimle konuşuyordu” diyorum. Doğum iznim öncesi, ayrı kalacağımız bu 3,5 aylık aradan önce, tam olarak 35 yaşıma girdiğim doğum günümde, bu konuya giriyor olmamız da tesadüf değil elbette. Hikmet! İçeride hep dinlenmeyi, dışarıya bağlanıp alanını bulmayı bekleyen bir şeyler var.

Ben de Dante’nin girişine sığınacağım, oturup 35 yılı, bu yıla nasıl gelindiğini, son beş yılımın nasıl geçtiğini anlatmayı bir kenara bırakıp orada bulduğum iyilikten, kendime çıkardığım 11 dersten söz edeceğim.

  • Her zaman aklının, kalbinin ve ruhunun sesini birbirinden ayırt et ve daima ruhunu dinle.
  • Küçücük dünyanın limitlerine sıkışıp kalma, daha büyük bir güce bağlan. Bağın koparsa kendini suçlamakla vakit kaybetme, yeniden bul, tutun. 
  • Korkularınla yüzleş. Onları ziyaret et, ellerinden tut aydınlığa çıkar. 
  • Kendi kabileni bul ya da kur, hayattan aynı frekansta titrediğini düşündüğün insanları topla. Onlara sen de olanı tüm gerçekliği ile sun, onların sunduklarını da gör.
  • Evren adildir, yeri dolu olan bir şeyin üzerine yenisini koymaz. Yer aç gelmesini dileğin her şeyin, herkesin yerini hayatında aç.
  • Tecrübelere kendini aç, tecrübelerinden hayatına hizmet etmeyenleri kötü diye etiketleyip kendini suçlayarak yeni tecrübelere kapama. 
  • Bedenini, ruhunu, kalbini ve aklını doğru gıdalarla yeteri kadar besle. Hangisine ne iyi geliyor, ara, dene, değiştir, yine dene, bul.
  • Soyun, ne kadar katın, katmanın, zırhın varsa hepsinden! Otantik potansiyelini özgür bırak, özüne ihanet etme hiç kimse ve hiçbir şey için, ışığını kısma, korkma.
  • Hayat amacına odaklan, seçimlerini ona göre yap. O değiştikçe her şey değişsin hayatında, izin ver.
  • Sev, dolu dolu sev. İçinde sevgi duymadığın hiçbir şeye, hiç kimseye dokunma.
  • Ver, almayı bilerek ve kendine hak görerek. Verirken kendi küçük çemberinle sınırlı kalma, seni hiç tanımadan bir yerlerde senin verebileceklerini bekliyor olabilecekleri unutma. 

*   *   *

Eylül ayında yeniden köşemizde buluşmak üzere hoşça kalın.  Saygı ve sevgilerimle…