Kazakistan’ın Kurucu Cumhurbaşkanı Nursultan Nazarbayev!in bugüne kadar yaptığı tarihi belge niteliğindeki “Ulusa Sesleniş” konuşmalarının çoğunu, tam metin olarak gazetemizde yayınladık hem de gazetemizin internet sitesinin TÜRK DÜNYASI bölümüne araştırmacıların hizmetine sunduk.

Bugün de, Kazakistan’ın efsane önderi, Kazakistan Cumhuriyeti Kurucu Cumhurbaşkanı - Elbası Sayın Nursultan Nazarbayev'in “30 YILLIK LİDERLİK” başlıklı uluslararası bilimsel konferansta yaptığı konuşmasını tam metin olarak yayınlıyoruz.

Değerli Konferans Katılımcıları!

Sayın Konuklar!

Bugünkü toplantıda hepinizi ve özellikle eski tandığım dostlarımı görmekten büyük mutluluk duymaktayım!

Unutulmaz 1989 yılı vakit geçtikçe uzaklaşmaktadır! 

O zamanlar sizler beni Kazakistan Komünist Partisi Merkez komitesinin birinci sekreteri makamına seçmiştiniz. 

Sizin de şahit olduğunuz üzere ülke uğurundaki hizmetlerim tam o gün başlamıştı. 

Biz bağımsız Kazakistan’ın temellerini beraber attık. 

Bağımsız ülkemizin yeni tarihini birlikte yazmaya başladık. 

Bu toplantıda gençleri de görmek beni çok mutlu ediyor.

Biz 30 yıl boyunca yeni nesillerin geleceği için çalıştık ve halkımıza hizmet ettik.

Kıymetli konferans katılımcıları!

Bugün sizlerle Bağımsız Kazakistan’ın inşa sürecini konuşmak isterim.

Kazakistan’ın çatısı altında olduğu büyük güç dağılmıştı.

30 yıl önce Kazakistan’ın hangi durumla karşı karşıya olduğunu hatırlatmak isterim.

Öncelikle - dağılmış ekonomik bir durum mevcuttu.

Ekonomik ilişkilerin çarpıcı şekilde kopmuş olması, bağımsızlığına yeni kavuşmuş devletlerin eylemlerinde koordinasyon eksikliği, ciddi bir ekonomik felakete yol açtı.

Hiperenflasyon, GSYİH düşüşte, bütçe açığı sürdürülemez hale gelmiş, halkın gelirleri düşmüş, kitle işsizliği artmıştır.

Bu çözülmesi gereken sorunların sadece ufak bir parçasıydı!

1990’ların başında Kazakistan'ın nasıl bir kritik durumla karşı karşıya kaldığını göstermek adına size birkaç gerçeği rakamlarla anlatmak isterim.

Ülke GSYH’de %61 oranında keskin bir düşüş yaşadı!

1994 yılında sanayi düşüşü %28'e ulaştı.

Sovyet pazarının %90'ı bizim ürünlerimizi tüketmesine rağmen, o dönemde 30 büyük Kazakistan işletmesi; satış piyasaları, hammaddeler ve işletme sermayesi olmadığından işletme süreci durdurulmuştur.

Bunun sonucunda 1991 ile 1995 yılları arasında işsiz nüfus sayısı 2 milyona ulaşmıştır.

Paranın değer kaybı ve dış ticaret açığındaki büyümeden dolayı, takas ilişkileri gelişmişti. 

İşletmeciler aralarındaki hesapları parayla değil, mallarla kapatıyorlardı.

Bu krizi daha da derinleştirmişti.

Üretimdeki düşüş, emeklilik maaşları ve çalışanların maaşlarında borçların ortaya çıkması sosyal sorunlar yaratmıştı.

Fiyatlar ayda %50 oranında yükseliyordu.

Yıllık enflasyon %2000'i aşmıştı.

Buna rağmen, o dönemdeki Kazakistan, Sovyetler Birliği ülkeleri arasında yaşam standartları açısından 12-13. sıradaydı.

Buradaki katılımcıların çoğu, maaşların ürünlerle ödendiği zor zamanları hatırlıyordur.

Ayrıca, düzenli olarak elektrik, ısı ve gaz kesintileri yaşanıyordu.

İkinci önemli nokta:

Etnik gruplar arası çatışma riskiydi.

1989 yılında 15 Sovyet cumhuriyeti topraklarında, 100'den fazla etnik grubun temsilcileri bir arada yaşıyorlardı.

80'lerin sonunda ve 90'lı yılların başında ulusal sorunun gündemi ne kadar meşgul ettiğini çok iyi hatırlıyoruz.

Sovyetler Birliğinin farklı bölgelerinde etnik gruplar arası çatışmalar ortaya çıktı.

Dağlık Karabağ, Tiflis, Balkan ülkeleri, Fergana Vadisi'nde neler olduğunu hatırlıyorsunuz – oralarda birçok insan ölmekteydi. 

Bu durumdan dolayı, bağımsızlık döneminde, Tacikistan’da kanlı iç savaş başlamıştı.

Birçok uzman yorumuna göre, Kazakistan geniş çaplı etnik grup çatışmalarının eşiğindeydi.

O zamanlar bu problemleri çözmek için kimsenin halihazırda doğru bir yol haritası yoktu.

Üçüncüsü. Kazakistan'ın demografik bir dramının eşiğinde olduğunu hatırlatmak isterim. 1989 nüfus sayımına göre, yerli nüfus- Kazaklar-%39’a ya da 6,5 milyona ancak yaklaşmaktaydı.

Bu, ülkenin dört bir yanından insanların toprağımıza taşınmasına ve sınır dışı edilmesinin sonucuydu.

Okulların sadece %30'u Kazakça dersler veriyordu.

Hatırlıyorsanız, Almatı’da kazakça ders veren okul sadece bir taneydi!

Bu dönemin zor ekonomik durumu, nüfusun büyük ölçüde Kazakistan'dan göç etmesine neden olmuştur.

Ortalama yaşam süresi o zamanlar beş yıla azaldı, doğum oranı düştü.

Bütün bunlar nüfusun önemli ölçüde, yani %10 oranında azalmasına yol açtı.

1999 yılındaki nüfus sayımına göre Kazakistan'da yaklaşık 14 milyon insan yaşıyordu.

Dördüncüsü: Teknolojik gerilik.

Yolculuğumuzun başlangıcında, teknolojik olarak en geri kalmış cumhuriyetlerden biri olduğumuz ifade edilmelidir. 

Hammaddelere ve sanayi sektörüne sahip olmamıza rağmen, kendi zenginliğimize sahip değildik.

Kazakistan sanayisinin %93'ünün Moskova'da bulunan merkezi departmanlara bağlı olduğunu hatırlamalısınız.

1991-1992'de ülkemiz topraklarında bulunan sanayi tesislerini geri aldık.

Ancak, onları yönetme konusunda hiçbir tecrübemiz olmadığını fark ettik.

Ayrıca, Sovyet cumhuriyetleri arasındaki ekonomik bağların hızla dağılması, hammadde tedarik sisteminin ve ürünlerin pazarlamasında kayba neden olmuştur.

Beşincisi: ulaşım güzergahının sistemsizliği.

Bilindiği üzere, Kazakistan Avrasya kıtasında oldukça elverişli transit geçiş yolları olan bir ülkedir.

Ancak, Sovyet döneminde- hammadde ihracatının alternatif ulaşım yolları olmadığından tüm ulaşım rotalarımız tamamen aynı hedefe bağlıydı.

Cumhuriyetimizin ekonomik kalkınmasını engelleyen tek yönlü bir ulaşım sistemindeydik.

Altıncısı: Ekolojik sorunlar.

Her Kazakistan vatandaşı Aral ekolojik felaketinin ve Semey nükleer test sahasının ne olduğunu biliyor.

Bu, yankılarını hala hissetmekte olduğumuz Sovyetler Birliği'nin acı bir "mirası" dır.

Herkes Aral Denizinin eşsiz bir bitki örtüsü ve faunasının büyüklüğüyle dünyanın dördüncü büyük gölü olduğunu hatırlıyor.

Sulama sistemleri için baraj yapımında yapılan affedilemez hatalar, bu zenginliğin sığlaşmasına neden oldu.

Aral Denizi'nin trajedisinin hem bölgenin ekosistemi hem de sosyo-ekonomik ve demografik durumu üzerinde zararlı bir etkisi oldu.

Sonucunda iklim değişikliği meydana geldi.

Ticari balıkçılık ortadan kalktı, 60 binden fazla iş yeri kapandı.

Yerel halk çeşitli hastalıkların ortaya çıkmasıyla iş aramak için bölgeyi terk etmeye başladı.

SSCB'nin nükleer silahların test edilmesinde ana yeri olan meşhur Semey nükleer test sahasının etkisi özellikle ağırdı.

Bildiğiniz gibi, bu test sahasının kullanıldığı yıllar arasında, 343 yeraltı ve 200'den fazla yer üstü nükleer patlama gerçekleştirilmiştir.

Elbette, bu testler insanların sağlığını ve bölgenin ekolojik durumunu olumsuz yönde etkiledi.

Bu üzücü listeye devam etmek istemem lakin bu hayatın gerçeğidir. Bizim gerçeklerimizdir.

Bütün süreçleri net olarak görüyordum.

İş tecrübem, durumu açıkça anlamamı ve açıkça SSCB milletvekillerinin kongre toplantılarında onlar hakkında konuşmamı sağladı.

1990'ların başlarında Gorbaçov, Yeltsin - o zamanki en yetkili şahsiyetler SSCB Başbakanı olmamı önermişlerdi.

Eğer Sovyetler Birliği Hükümeti Başkanlığı görevine gelseydim tarihin nasıl bir yol izleyeceği hakkındaki tartışmalar hala devam etmektedir.

Bunun muhakemesinin yapılması çok zor ve şimdi bu konuda koşmaya devam etmek anlamsızdır. 

Daha sonra hayatımdaki en önemli kararı verdim.

Bu andan itibaren, Kazakistan’ımın kaderi, benim asıl görevim oldu!

O yıllarda ilk önce bir politikacının stratejik düşüncesinin önemini anladım.

Geminin bu zor ve öngörülemeyen koşullarda hangi limana götürülmesi gerek?

Yukarıda bahsettiğim tüm bu inanılmaz karmaşık zorlukları nasıl çözdüğümüze ve stratejimizin doğru olup olmadığına bakalım.

Birincisi. Serbest piyasa ekonomisi raylarına geçmek ve hemen harekete geçilmesi gerekliydi.

Piyasa ekonomisinin sırlarını öğrenmek için, aylarca seçkin ekonomistlerle çalışmak zorundaydık.

Biz kısa sürede çalışma planını yaptık ve piyasa ekonomisinin uygulamasına geçtik.

Bu konuda çok şey söylendi.

Yaptığımız gerçek bir atılımdı.

Ülke içinde ne kadar çok eleştiri olduğunu, kaç tane suçlama duyduğumu hatırlayın?

Çabalarımızın bir sonucu olarak Kazakistan, tüm Bağımsız Devletler Topluluğu içinde ekonomik açıdan gelişim lideri olan en başarılı devlete dönüştü.

Hepinizin bildiği gibi, bağımsızlık yılları boyunca, halkımızın yaşam standardı önemli bir artış gösterdi.

30 yıldır biz halkımızın yaşam standardının gelişiminde önemli ilerleme kaydettik 

Kazakistan GSYİH bağımsızlık döneminde, 1993’teki 11 milyardan şimdiki 170,5 milyar dolara çıktı.

Diğer tüm Orta Asya ülkelerinin GSYİH toplamı alındığında, bu rakam yaklaşık 109 milyar dolar idi.

Kazakistan 86 milyar dolardan fazla uluslararası rezervi ve varlık biriktirdi ve bu fonlar istikrarlı bir para politikası uygulamak için yeterli idi.

300 milyar dolarlık doğrudan yabancı yatırımları çektik.

Endüstrinin dijitalizasyonunu ve teknolojik ekipmanını aktif şekilde sağlıyoruz.

Günümüzde satılan her iki otomobilden biri Kazakistan'da üretilmektedir.

Dünya Bankası İş Yapma sıralamasında ülkemiz bugün 28. sırada.

Küçük ve orta ölçekli işletmelerin GSYİH içindeki payı %27'dir.

Ekonomik başarı sayesinde, nüfusun refahında gerçek bir artış sağlamak ve ülkedeki yoksulluğun üstesinden gelmek mümkün oldu.

90'lı yılların başında nüfusun üçte birinden fazlası yoksulluk sınırının altındayken, bu rakam %4,6'ya düşmüştür.

Kazakistan'ın 30 yıllık ekonomik gelişimini analiz ederek, büyük çapta bir çalışma yapıldığını anlıyorsunuz.

Dünyanın en gelişmiş 30 ülkesine girmek gibi – kendimize iddialı bir görev edindik. Bu hedefi gerçekleştireceğimize eminim!

İkincisi. Ülkemizde barışı ve istikrarı korumayı başardık.

“Çeşitlilik içinde birlik” ilkesine dayanan, etnik bir uyumun eşsiz bir modelini oluşturduk. 

1995 yılında kurulan ve 130 etnik grubun temsilcilerini bir araya getiren Kazakistan Halkları Asamblesi, yeni bir sivil toplum enstitüsüdür.

2007'den bu yana Kazakistan Halkları Asamblesi, temsilcilerinden 9'u ülke parlamentosunun meclisinde yer alma hakkına sahiptir.

Bugün, deneyimlerimiz birçok ülkede incelenmiştir ve bazı benzer kuruluşlar oluşturulmaktadır.

Dinler arası barış ve uyumu sağladık.

Kazakistan'da 46 dinler temsilcisi yan yana yaşıyor, okuyor, çalışıyor, çocuklarını birlikte yetiştiriyor.

Genç Başkentimiz Dünya ve Geleneksel Dinler Kongrelerinin düzenli olarak düzenlendiği uluslararası bir manevi merkez haline geldi.

Üçüncü. Biz demografik sorunları çözüme kavuşturduk. 

Kazakistan halkının sayısı 3,5 milyona arttı. 

Şu anda biz 18 milyondan fazlayız, onun içinde kazak halkının sayısı ise yüzde 70’ten fazlasını oluşturmaktadır. 

Zamanında yabancı topraklara göç etmek zorunda kalan 1 milyondan fazla Kazak öz vatanlarına döndüler. 

Ülkemizdeki ortalama yaşam süresi 1991 yılında 67 iken 2018 yılında 73 yaşa kadar yükselmiştir. 

Bir kişiye ait konut alanı 1,5 kat – 14 metre kareden 22 metre kareye kadar arttı. 

219 yeni hastane, 1200 küsur poliklinik ve ayakta tedavi tesisi inşa edildi. 

1849 yeni okul, 900 küsur anaokulu inşa edilmiştir. 

“Bolaşak” programı kapsamında yurt dışında 10 binden fazla uzman yetiştirdik. 

Sadece ana dilimizi korumakla kalmayıp aynı zamanda Kazakistan'daki bilim ve eğitim diline dönüştürmek için tüm koşulları yarattık.

Bugün okulların yüzde 70’i kazakça eğitim vermektedir. 

Kazakça eğitim gören üniversite öğrenci payı – %64,5, Rusça %31, İngilizce %4,5’tir. 

Bu meselelerin hepsini hiçbir baskı olmadan, somut ve doğru önlemler alarak çözüme ulaştırdık. 

Biz ülke tarihinde ilk defa önemli ulusal mesele – “Ruhani Jangıru” (Manevi Dirliş) programını hayata geçirmeye başladık. 

Dünyadaki en iyi ders kitaplarıyla önemli eserlerin yabancı dillerden Kazakçaya çevrilmesi çok önemlidir. 

Bugüne kadar 48 tane ders kitabının çevirisi tamamlanmıştır. 

Dördüncü. Biz çevre korumayla ilgili benzeri görülmemiş önlemler aldık. 

Bununla ilgili benim çıkardığım ilk kararlardan biri – Semey nükleer deneme tesisinin kapatılmasıydı. 

Büyük bir ekolojik felakete yol açan bu nükleer test bölgesini kapatmak için kapsamlı çalışmalar yaptık ve yoğun mesailer harcadık.

Bunu Sovyetler Birliği askeri-sanayi kompleksinin muhalefetine rağmen yaptık.

Biz Aral Denizi'nin kuzeyini kurtarmak için somut önlemler aldık.

Uluslararası Aral Denizi Tasarruf Fonu'nun aktif katılımıyla, Aral Denizi havzasının gelişimi için üç program uygulanmıştır.

Bunun neticesinde Aral civarı halkının refah seviyesi yükselmiştir. 

Yerel halk Aral gölü civarından taşınmayı bırakarak, yerleşmeye başladılar. 

Biz burada balıkçılığın yeniden gelişmesini sağladık. 

Şu anda, balığın Avrupa Birliği'ne yıllık ihracatı 8 bin tonu aşmaktadır.

Beşincisi: Bu dönemde, tüm kilit taşımacılık ve lojistik meselelerini çözdük.

“Nurly Zhol” (Nurlu Yol) programının uygulanması tamamlanmak üzeredir. 

Bu süre zarfında 12.5 bin kilometre yol imarını yaptık ve yeniden inşa ettik.

Bu otobanları asla hayal bile edemezdik.

Ayrıca 2.5 bin kilometre demiryolları inşa ettik.

Kazakistan'ın tüm havaalanları yenilendi, Hazar Denizi'ne iki modern liman inşa edildi.

Program çok büyük bir çarpma etkisi yaratıyor.

İnşaat malzemelerine talep arttı.

Karayolları boyunca uygun altyapı inşa edildi.

İş yeri imkanları sağlandı.

Bu yıl 54 bin iş yerinin açılması planlanıyor.

“Nurly Zhol” programının “Tek kuşak – Tek yol” girişimi ile birlikte kullanılması, Kazakistan ekonomisinin kârlı bir sektörü olarak transit geçiş potansiyelini güçlendirdi.

Şimdi Çin'den Kazakistan aracılığıyla Avrupa'ya mal gönderiliyor ve alınıyor. Bu deniz yoluyla gönderimden 4 kat daha az zaman alıyor.

2018’de transitden elde edilen gelir 1.5 milyar dolara ulaştı. Bu ileride 5 milyar dolara yaklaşacaktır.

Lütfen söyleyin, 30 yıl önce Avrupa pazarlarına ve Asya-Pasifik bölgesine doğrudan ulaşabileceğimizi düşünebilir miydik?

Günümüzde bir yandan Avrupa ülkelerine ve diğer yandan Atlantik Okyanusu'na doğrudan erişimimiz var.

Öte yandan - Kazakistan-Çin sınırındaki “Khorgos” kara limanı, Pasifik Okyanusu'ndaki Lianyungang Kazakistan lojistik terminali ile doğrudan bağlantılıdır.

Türkmenistan ve İran üzerinden demiryolları Basra Körfezi ve Hint Okyanusu'na gitmemize izin verildi.

Stratejimiz sayesinde, Kazakistan Avrasya'daki kıta ticaretinde ana kapı ve ana geçiş noktası oldu.

Altıncısı: Ülkemiz uluslararası alanda tanınırlık kazanmıştır ve büyük bir prestije sahiptir.

Tarihimizde ilk defa uluslararası olarak kabul görmüş devlet sınırlarına sahip olduk.

Küresel jeostratejik olarak belirsiz bir arka fonda, bu Kazakistan'ın en önemli başarılarından biri haline geldi.

Asya’da İşbirliği ve Güven Arttırıcı Önlemler Konferansı, Şanghay İşbirliği Örgütü ve Avrasya Ekonomik Birliği gibi istikrarlı bir komşuluk ve işbirliği kuşağı oluşturduk.

2010 yılında, başkentimiz Avrupa Güvenlik ve İşbirliği Teşkilatı zirvesine ev sahipliği yaptı.

Bağımsız Devletler Topluluğu ülkeleri arasında ilk olarak uzmanlaşmış tüm Dünya’ya EXPO-2017 düzenledik.

30 yıl önce hayal bile edemediğimiz yeni ve güzel bir başkent inşa ettik!

Sevgili dostlar!

Zamanımızın olaylarında, hepimiz başka bir geleceğin imajının hatlarını daha net görüyoruz.

Tarihsel deneyimler, bu yüzyılın daha tahmin edilemez olacağını gösteriyor.

Bizi neler bekliyor?

Küresel değişimin yaşandığı dönemde tekrar birkaç stratejik zorlukları vurgulamak istiyorum.

Onlar benim görüşüme göre, çevremizdeki dünyayı kökten değiştirdiler.

İlk olarak, yaşanan dinamik ve sürekli bir teknolojik dalgadır.

Bilmesek te, biz artık zaten dijital bir gerçeklik içinde yaşıyoruz.

Gözlerimizin önünde, mucitler, programcılar ve mühendisler ana ve en doğru fütüristlere dönüştüler. 

İkincisi bir otomobil dönemi geliyor.

Makine öğrenim teknolojilerinin, yapay zekanın ve transhümanizmin patlayıcı büyümesini görüyoruz.

İkincisi, bir sonraki sanayi devrimi ekonomik paradigmada bir değişime yol açacaktır.

Bu buluş, içten yanmalı bir motor, elektrik veya bilgisayar teknolojisi icadıyla karşılaştırılabilir.

Gözlerimizin önünde, uygarlığın enerji temeli de hızla değişiyor.

2050 itibariyle, küresel enerji talebi mevcut talep hacmini 3’e katlayacaktır.

Birçok ülkede, rüzgâr ve güneş enerjisi zaten normalden daha ucuzdur.

Maddesel mallar değer kazanacaktır, bilgi ve entegrasyon süreci dünyanın dijital ağlarına dönüşecektir. 

Yeni meslekler ortaya çıkacak ve eskilerinin çoğu kaybolacaktır.

Mevcut parasal sistemin devalüasyonun düşünülmemesi mümkün değildir.

Üçüncüsü, bu arka plana karşı dünyadaki köklü jeopolitik uyum değişmektedir.

Dünya sistemi, dünyanın çeşitli bölgelerinde dikişlerinde kopma meydana gelmeye başladı.

Gezegenin, temel olarak yeni güçlerin, yeni trendlerin, yeni zorlukların ve yeni yüzlerin ortaya çıkışını hesaba katarsak dünya düzeninin yeni bir versiyonuna ihtiyacı var.

Pek çok ülke aktif olarak henüz yeni uluslararası yasalarla düzenlenmeyen yeni süper güçlü kitle imha silahları ve bunların dağıtım şekillerini yaratıyor.

Son yüzyılda, dünya yıkıcı bir dünya savaşı'ndan birden fazlasını yaşadı.

Ancak en son askeri gelişmeler ve toplanan silahlara bakıldığında Üçüncü Dünya Savaşı dünyadaki son savaş olabilir.

Dördüncü olarak, dünyada artan çatışmalara ek olarak, farklı küresel gerçekliklerin bir çatışması daha vardır.

Çin, Hindistan ve Endonezya'nın yükselişine bağlı olarak Asya'da küresel büyümenin merkezinde gözle görülür bir değişim var.

"Büyük yirmi"nin içinde 7 ülke zaten Doğu ülkelerini temsil ediyor.

Belki gelecekte, Batı’nın uzun vadeli tarihsel egemenliğine bir alternatif yaratabilecekler.

Bu çerçevede, zamanın ivmesini ve gerçekleşen değişiklikleri görüyoruz.

Ve “satranç tahtası”, “medeniyetler çatışması”, “tarihin sonu” gibi türlü kavramlar zaten arşive yazılmıştır.

Mevcut dünyanın sistematik dönüşümü halkımız için stratejik bir zorluktur. Onları kabul etmeye hazır olmalıyız.

Geçen 30 yılda Kazakistan bir dizi zorlu ekonomik krizle daha da güçlenmiştir.

1998'de Asya'nın “mali fırtınasının” 2007 ve 2014 yıllarının küresel ve karmaşık kriz dalgaları 1990'ların başında SSCB'nin çöküşünün bir yansımasıdır.

Hızla değişen dünyadaki durum sürekli olarak bizden kararlılık, uyumluluk ve profesyonel faaliyet talep ediyor.

Bunun için 2050 yılına kadar stratejik bir gelişme planı oluşturuldu.

“Dış fırtınalara” rağmen, gelişimimize daha önceki planlara göre devam ediyoruz.

Yeni dünyadaki yerimiz için yarışa girdik, gezegendeki en gelişmiş 30 ülke kulübüne girmeye çalışıyoruz.

Kazakistan'ın yeni çabalarıyla dünyadaki gelişim liderlerinden biri olacağına eminim.

Fırsattan istifade ederek “Kazakistan-2050” stratejik belgesindeki sözümü tekrar etmek isterim. 

Gelecekteki engelleri aşabilmek, bizim birliğimize ve beraberliğimize bağlıdır.

Ülkemiz ancak birlik ve istikrar varken büyüyebilir ve gelişebilir.

Tüm başarılarımız, halkımızın birliği, ülkenin bağımsızlığını korumak adına yaptıkları özverili çalışmaları sayesinde mümkün oldu.

Ben sadece beni seçenlerin iradesini yerine getirdim

Birlik sayesinde, Kazak halkı düşmanlarının üstesinden geldi ve ülkelerini ve topraklarını korudu.

Kazakları boyun eğdirmek için hanlığını gasp ederek, soy ve kabileye bölmeyi hile olarak kullanmıştır. 

Şu an bizim ülkemizin başarılarını çekemeyen, zenginliğimizi kıskananlar az değildir. 

Bunu hiçbir zaman aklımızdan çıkarmamalıyız. 

Onlar bizi içeriden bölmek için kolay manipüle edilen ve kandırılabilenleri aramaktadırlar. 

Ve maalesef öylelerini buluyorlar da. 

Bu ise eski “böl ve yönet” olarak tabir edilen sinsi siyasettir.

Bu bizim için en büyük tehlikedir. 

Bağımsızlığın çetrefilli yollarla ve zorluklarla elde edildiğini araştırmayan, bilmeyen gençler, bugünkü özgürlükten ve bağımsız Vatanlarından ayrılabileceklerinin farkında olamazlar. 

Devlet buna izin vermemelidir. 

Bütün bir ulus olarak birliği, huzuru desteklemeliyiz. 

Kazak halkı bugün ulaştığı refah seviyesine hiçbir zaman ulaşmamıştır. Bunu kaybetmeyelim.

Bu benim ülkeme verebileceğim en temel vasiyetimdir. 

Ulu Abay’ın “Kazaklar birbirini dost görmedikçe – yapılan işin hepsi boş” nasihati da buna ifade ediyordur. 

Unutmayalım.

Halk ve Cumhurbaşkanı hep birliktedir. 

Biz bütün başarılarımızı işbirliğine borçluyuz. 

İç çelişkilerin olduğu ülkeler, dünyadaki kalkınma ve gelişme sürecinden uzak kaldılar ve hatta terk ettiler.

Atalarımız boşuna: “Vatan ateşten de sıcaktır”, “Vatan için ateşe gir, yanmazsın”, “Altısı beraber değilse – nasibin kaybolur, Dördü tam ise – rızkın artar” dememiştir. 

Bu şekilde onlar Vatanı sevmeye, ülkeyi birlik ve beraberlikte olmayı çağırdı. 

Şimdi konuşmamı önceki nesil - eski kuşağa ithaf ediyorum!

Sizler aklı-selim derin düşüncelerinizle ve öngörülerinize dayanarak, gençlere doğru yolu ve yönü göstermelisiniz. 

Onlar Vatanı sevmenin, Bağımsızlığı korumanın ve parlak gelecek için çalışmanın önemini anlamalıdır. 

Şimdi orta yaş kuşağındaki vatandaşlarıma sesleniyorum!

Sizler bir memleketin dağılarak, bağımsız memleketimizin oluşmasını yaşayarak gördünüz. 

O dönem – sıkıntılı ve zor kararların alındığı zamanlardı. 

Sizlerin hayat tecrübeleri - herhangi bir engelin üstesinden gelmenize yardımcı olabilecek paha biçilmez bir hazinedir.

Son nesil gençlere tavsiyem: 

İyi bir hayat sürmenin tek bir yolu vardır, bu – çok sıkı çalışmaktır. 

Bizim gelecekten ümidimiz – sizlersiniz. 

Bizim bugün gerçekleştirdiğimiz çalışmalarımız sadece sizler için yapılmaktadır. 

Çoğunuz bağımsız Kazakistan ile yaşıtsınız. 

2050 yılına doğru sizler bu programın hayata geçirilmesine katılarak, sağınızı, solunuzu tanıyan birer vatandaş olacaksınız. 

Ülkemizin ondan sonraki gelişmesi sizin elinizde olacak.

Değerli Vatandaşlar!

Yeni dönemde vereceğimiz sınav daha çetin olacaktır ve yaklaşmakta olan 30 yıllık tarih, insanlık tarihinde zorlu bir dönem olabilir.

Ancak herhangi bir ülke sadece ekonomi ve toprak parçasından oluşmaz. 

Devletçilik – öncelikle bağımsızlık, vatanseverlik ve halkın ruhu demektir. 

Ben bu kıymetli değerleri her zaman yaymaya ve saklamaya çalıştım.

Tüm gücümü doğduğum ülkemin gövdesini yüksek tutmaya adadım. 

Bu değerleri gelecek nesil 30 yıl sonra, yani 2049 yılından sonra da gözü gibi bakarak, saygınlığımızın artacağına inanıyorum!

Ülkemizin itibarının daima artması dileğiyle!

Dinlediğiniz için şükranlarımı sunarım!

http://www.akorda.kz/…/elbasy-na-nazarbaevtyn-kemengerlikti…