24 Ağustos’u 25 Ağustos’a bağlayan gece ay ile yıldız birbirine yaklaşmış, gökyüzünde sanki bayrağımızı oluşturmuş, kazanılacak zaferi müjdeler gibiydi. Şuhut’ta Hacıvelilerin iki katlı kerpiç evinde son hazırlıklarını tamamlayan Mustafa Kemal, Fevzi, İsmet ve Muzaffer Paşalarla 25 Ağustos gece yarısı Kocatepe’ye doğru evden ayrılırken, “ALLAH TÜRK MİLLETİNİ VE ORDUSUNU KORUYACAKTIR. RABBİM YUNANLILARIN KAZANDIĞINI GÖSTERME BANA. ONLAR KAZANACAKSA  GÖK KUBBE BAŞIMA YIKILSIN. ANAM DUA ET BİZE, DUA ET BİZE ANAM “ diyerek Yüce Tanrı’ya yakarıyordu. (1)

(26 Ağustos 2009’da (E) Piyade Albaylar Feridun ÇELENK ve Aziz AKAL ile törenlere katılmak üzere gittiğimiz Şuhut’ta müze olarak düzenlenen Hacıveli Konağını da ziyaret ettikten sonra gece yarısı yola çıkmış ve 17 km. sonra sabaha karşı Kocatepe’ye ulaşmıştık.)

13 Eylül 1921’de kazanılan Sakarya Meydan Savaşı’ndan sonra düşmanın Anadolu topraklarından kesin atılması için hazırlıklara başlanmıştı. Cepheler yeniden düzenleniyor, birlikler takviye ediliyor, silah, mühimmat, gıda ve yiyecek gibi malzemeler halkın büyük özverisiyle sağlanıyordu. Yunanlılar da boş durmuyordu. Onlar da Sakarya’da yedikleri büyük tokadın utancını silmek için her türlü hazırlığı yapıyor, bu arada işgal altında tuttukları bölgelerdeki Türk halkına insanlık dışı, akla sığmayacak zulüm ve işkenceler uyguluyorlardı.

22 gün, 22 gece süren Sakarya Meydan Savaşı, aynı zamanda 1683 yılındaki 2’nci Viyana bozgunundan sonra batılı devletler karşısındaki çekilmenin sona erdiği önemli bir dönüm noktasıdır. Artık Anadolu’nun düşmandan temizlenmesi zamanı gelmiştir. Büyük Millet Meclisi ve halk bu konuda sabırsızlanmaya başlamıştır. Mustafa Kemal, 3 Mart 1922’de bu sabırsızlığı ve zihinlerdeki kuşkuyu gidermek amacıyla Mecliste bir açıklama yaparak, taarruzun kesin yapılacağını, fakat gerekli hazırlıklar tamamlanmadan yapılacak bir taarruzun başarısızlıkla sonuçlanabileceğini söyler. Taarruz planlarıyla ilgili bir görüşme yapmak için 28 Temmuz’da ordu komutanlarını birlikler arasında yapılacak bir futbol müsabakası bahanesiyle Akşehir’e davet eder. Genel Kurmay Başkanı Fevzi ÇAKMAK ve Batı Cephesi Komutanı İsmet İNÖNÜ ve diğer komutanlarla planlar tartışılır. Bu sırada şampiyonluk maçının da 30 Ağustos’ta yapılacağı duyurulur. Böylece düşman istihbaratının yanıltılması sağlanır. 20 Ağustos Pazar günü akşamı Ankara’dan gizlice tekrar Akşehir’e gelen Mustafa Kemal, ordu komutanlarını Batı Cephesi Karargahı’na çağırarak taarruzun tarihini 26 Ağustos olarak kararlaştırır. Birkaç gün sonra yanındakilerle gündüz ağaçlıklar altında gizlenerek geceleri sessiz ve gizlilik içinde Şuhut’a varırlar.

Öte yandan 1922 yılı yaz aylarına girerken psikolojik harp tekniklerine de başvuran düşman, adam ayartarak (!) hain bulmaya çalışıyor, çeşitli vaad ve çıkarlar sunarak yandaş ve yataklık yapacak kişiler arıyordu. Yunan uçakları da boş durmuyor, cephelerimizin ve yerleşim birimlerinin üzerinde uçarak önceden hazırlanmış bildiriler atıyor, bunlarla halkın umut ve direncini kırmaya çalışıyor, isyana teşvik ediyorlardı

Günümüzden tam 98 yıl önce bu günlerde Ankara’nın 50 km. kadar yakınına gelen Yunan ordusunu Sakarya’da hezimete uğratarak geri püskürten bu paşaların emir ve komutası altındaki birliklerimiz, bir yıl sonra aldıkları “İLK HEDEFİNİZ AKDENİZ’DİR İLERİ” emri doğrultusunda İzmir’e doğru adeta akıyordu. Dağılan ve bozulan  Yunan ordusu bir taraftan kaçarken diğer yandan ayakta kalabilmiş köy ve kasabaları yakıp yıkıyor, tarihte görülmemiş zulüm ve işkencelerle insanlarımızı katlediyordu.

 ESİRE BİLE NAZİKTİ O!

Büyük Taarruz sırasında  General Trikopis sıkıştırılmıştı. Nikolaos TRİKOPİS Anadolu’ya saldıran Yunan Ordusunda önce kolordu komutanı idi. 22 Ağustos 1922’de General Hacıanesti’nin yerine “Küçük Asya Ordusu” nun başkomutanı oldu. 2 Eylül 1922’de bazı generaller ve üst rütbeli subaylarla birlikte esir alındı. 24 Eylül’de Ankara’ya götürüldü ve Sarıkışla’ya yerleştirildi. Serbest bırakıldıktan sonra Yunanistan’a döndü, anılarını yazdı, 1959’da öldü. (2) 

Mustafa Kemal Paşa Trikopis ve yanındakilere tutsak muamelesi yaptırmadı. Zaman zaman cephedeki karargahında onunla sohbet etti, nazik davrandı. Hatta bir gün, Gazi’den bir ricada bulundu; ”Büyükada’da oturan eşime bir sağlık mesajımı iletir misiniz?” Mustafa Kemal’in yanıtı kısa ve son derece nazikti .”Emredersiniz” (3) 

İŞGALİN İLK GÜNÜ

 15 Mayıs 1919 sabahı tanyeri ağarırken Yunan savaş gemileri Karaburun açıklarında görülmeye başlandı. Yerli Rumlar ile Manisa, Söke, Aydın, Kemalpaşa vb. yerlerden gelenler Kordon’da toplanmaya başlamış, sevinç ve heyecanla Yunan askerlerini karşılamaya hazırlanıyorlardı. Bütün ev ve işyerleri akşamdan Yunan bayraklarıyla donatılmıştı. Çıkarma Punta’dan, Avcılar Kulübünün önünden başladı. Metropolit Hristostomos, Efzun Alayının askerlerini kutsuyordu. Askerler Hükümet Meydanının önüne geldiği zaman coşku ve sevinç doruktaydı. Tam bu sırada bir silah patladı. Efzun alayının sancaktarı Hasan Tahsin’in kurşunuyla  yere yıkıldı. Askerler ve Rum ahali panik ve korku içinde kaçışmaya, dağılmaya başladı. Bir süre sonra korkuları geçince toparlandılar. Hasan Tahsin’i yakalayarak orada linç ettiler ve tam bir saat boyunca Konak Meydanı ile Kemeraltı girişindeki otel ve kahveleri ateşe tuttular. Yaklaşık 2000 Türk’ü öldürdüler.

İşgalin ilk günü olaylar bununla sınırlı kalmadı. ”Yaşasın Venizelos” diye bağırmayan pek çok Türk öldürüldü. Bütün subaylar ve memurlar, yerli Rumların da katıldığı bin bir hakaret ve tüfek darbeleriyle, süngü ve dipçiklerle içi hayvan pislikleriyle dolu Patris vapuruna götürüldüler.

Şehit edilenlerin arasında Askerlik Dairesi Başkanı Albay Süleyman Fethi Bey’de bulunuyordu. Yunan subayı tam 22 kez bağırdı. ”Zito Venizelos” demesi için. O ağzını bile açmadı. Dimdik ayakta idi, gözünü bile kırpmadı. Tam 22 kez süngülendi. Sonra yıkıldı. (4)

 VE SON PERDE

9 Eylül 1922’de, Orgeneral Fahrettin ALTAY’ın süvari birlikleri İzmir’e girdiği zaman bütün şehir yanıyordu. Tüm acılarına karşın İzmirliler Gazi Paşayı bekliyorlardı. Belkahvede biraz dinlendikten sonra şehre giren Mustafa Kemal Paşa, İzmirlilerin armağanı olan çiçeklerle süslü otomobille Karşıyaka’ya hareket etti. Karşıyakalıların Gazi Paşa için hazırladıkları evin önü, bahçesi kadınlar ve kalpaklı erkeklerle doluydu. Paşa’yı görenler sevinçten ağlamaya başladı. Binanın girişindeki mermer zemine bir Yunan bayrağı serilmişti. Paşa sordu; ”Bu niçin?” Heyecanla açıkladılar: 

Yunan Kralı kalacağı eve bizim bayrağımızı çiğneyerek girmişti. Siz de onun gibi yapın, öcümüzü alın Paşam”

Paşa,”sizi anlıyorum, ama o bir milletin mukaddes timsalini çiğneyerek hata yapmış. Ben o hatayı tekrar edemem, kaldırın bu bayrağı yerden” dedi. (5)

30 Ağustos Zaferimizin 97. Yılını büyük bir gurur ve coşkuyla kutluyor, başta büyük önderimiz Gazi Mustafa Kemal ATATÜRK ve silah arkadaşları ile tüm şehitlerimizi ve gazilerimizi rahmetle anıyor, aziz hatıraları önünde saygı ve minnetle eğiliyorum.  

KAYNAKÇA :

(1)- Şuhut’ta, şimdi müze olan Hacıvelilerin konağı önündeki tablodan

(2)- Kurtuluş Savaşı Sözlüğü-Fahrettin ÇİLOĞLU

(3)- Mustafa Kemal’den Atatürk’e-Tahsin ÖZTİN

(4,5)- İşgal’den Kurtuluş’a İzmir-İzmir BB, Cumhuriyet