Biz Türk olduğumuzu bile Avrupalı Türkologlardan öğrendik. Büyük Önder Gazi M.Kemal Atatürk Türkiye’yi ortaçağdan çıkarmak için devrimler yaptı fakat ondan sonra gelenler O büyük insanın yapmak istediğini anlayamadığı için, 10 Kasım 1938‘den sonra devam ettiremedik. Bugün neredeyse uzayın fethedileceği devirde ortaçağa heves eden, cehaletten beslenen, okumayan, araştırmayan, itaat, biat, menfaat sarmalında debelenip duran  toplumun yaşadığı sosyal, kültürel, siyasi problemlere çok şaşırmamak lazım.

İyi zamanlarda servet, kötü zamanlarda bir sığınak ve rehber olan BİLİMDEN, uzaklaşarak, geleceğimizi inşa edemez, yabancıların esiri oluruz. Osmanlı döneminde  BİLİMİ ihmal yüzünden, RUMELİ’yi, KIRIM’ı, MUSUL’u, KERKÜK’ü kaybettik... Bugün ehliyeti, liyakati ve BİLİMİ ihmal edip  EDİRNE’yi, KARS’ı,  TRABZON’u,  DİYARBAKIR’Iı  İZMİR’i ve İSTANBUL’u ve geleceğimizi mi kaybedelim???

İslam dünyasının çöküşü, Gazali‘nin düşüncesinin bilim ve felsefeyi yasaklamasıyla başladı… Ne yazık ki İslam dünyası bilim ve felsefeyi savunan İbn-i Rüsd’ün değil, bilim ve felsefe karşıtı Gazali’nin yanında yer aldı. Müslüman mollaların yaktığı  İbn-i Rüsd’ün kitabı, Latince‘ye ve İbranice‘ye çevrildi, kliseye rağmen Avrupa’daki aydınlanmacı çevreler kitaba sahip çıktılar…İstanbul’un fethinden sonra Fatih’in kurduğu medresede mollalar, ne yazık ki Gazali’den yana tavır koydular ve Çağ Açan Sultan‘ın gücü mollalara yetmedi…

Fatih Sultan Mehmet İstanbul’u fethederken, Avrupa‘da bilim ilerlemeye başlamış top döküm teknolojisi, Osmanlı’nın kullandığı teknolojiyi geçmiş bulunuyordu ve matbaayı bulmuş, kullanmaya başlamışlardı.… İstanbul’u fethedebilecek kadar güçlü olan Fatih’in gücü, Gutenberg‘in 1450’de bulduğu matbaayı Osmanlı’ya getirmeye de yetmedi…

Bizim deli dediğimiz Rus İmparatoru Büyük Petro, 1682’de tahta geçtiği sırada Rusya, Avrupa siyasetinde hiçbir ağırlığı olmayan sıradan bir devlet konumundaydı. 1697’de 270 kişilik bir toplulukla kendisini Topçu Petr Mihaylov adıyla gizleyerek Avrupa’ya gitti ve bu yolculukta çok merak ettiği Avrupa medeniyetini keşfetme imkânı buldu. Ruslar yarı aç yaşarken, Alman, Fransız, Hollandalı, 17 bilim insanına çok yüksek ücretler vererek ülkesine getirmiş ve Rus Bilimler Akademisini kurmuştu. Avrupa’ya çok sayıda öğrenci göndererek soylular dışındaki toplumsal tabakalara eğitim imkânı sağladı.

Rus köylüleri sefalet içinde bunları gerçekleştirirken, düşmanlar dışardan, biz saray entirikalarıyla koskoca imparatorluğu içerden kemiriyorduk.

Dinimiz,  “Çin’de de olsa ilmi arayınız. Çünkü ilim öğrenmek her Müslümana farzdır” der,

Cumuriyetimizin kurucusu ve Türk milletinin kurtarıcısı Büyük Önder ATATÜRK;  “Dünya'da her şey için, medeniyet için, hayat için, muvaffakiyet için en hakiki mürşit bilimdir, fendir. Bilim ve fennin haricinde mürşit aramak cehalettir,  gaflettir, dalâlettir” demiştir..

Büyük Önder Gazi M.Kemal ATATÜRK’ün  “HAYATTA EN HAKİKİ MÜRŞİT İLİMDİR” sözünden yola çıkarak, Türkiye’nin birinci meselesinin BİLİM olduğunu, “daha çok BİLİM, daha çok ARGE” diyerek, bilim meselesi halledilmeden ekonomik ve siyasi krizlerden, zihnen orta çağda kalmış karanlık odakların ve günümüzdeki küresel güçlerin kumpaslarından çıkılamayacağını değerlendiriyoruz.

Bilimin insanlığın refah ve gelişmesi açısından önemi göz ardı edilemez....

Siyasetçileri, bürokratları, bilim insanlarını, aydınları, iş insanlarını, kanaat önderlerini, sanatçı ve sporcuları, basın mensuplarını, STK.’ları ve Türk milletini bu konuda duyarlı olmaya davet ediyoruz. Gelin hepbirlikte “aranlığa kızmak yerine, bir mum yakarak geleceğimizi aydınlatalım...”