28 ŞUBAT’TAN 15 TEMMUZ’A

Abone Ol

Zaman o kadar hızlı akıyor ki; 28 Şubat postmodern darbe sürecinde yaşananları anlamakta, anlatılanları algılamakta zorlanan bir nesille karşı karşıyayız. Bunda galiba o sürece dair etkin bir toplumsal hafıza oluşturamamış olmanın da kuvvetli tesiri olsa gerek. 

Halk, o günün kanunları çerçevesinde reyini kullanmış, Refah Partisi de en yüksek oyu almış olmasına rağmen tek başına hükümet olacak rakama erişemediği için koalisyon hükümetini kurma görevini hak etmişti. Bütün mesele böyle başladı. Seçimi kazanmış olan Refah Partisinin iktidar olmasını engellemek için ayağa ve atağa kalkan çevreler önce siyasi partileri tesirleri altına alıp Refahsız formülleri devreye sokma gayretine girdi. Çevrilen bütün oyunlar tersyüz olup Erbakan Başbakan olunca bu defa hükümeti etkisizleştirme operasyonları başlatıldı. Mesela çok demokrat Ecevit, daha yemin töreninde “Hükümet Başkanı olarak söz hakkı istiyorum” diyerek kürsüye geldi ve cebinden çıkardığı kâğıttan “Lütfen bu hanıma haddini bildirin” cümlelerini okuyarak Milletvekillerini RP’nin başörtülü milletvekili Merve Kavakçı’ya karşı kışkırttı.

“Başörtülü olmak suç mu?” diyen genç nesli duyar gibiyim. Evet, başörtülü olmak bu ülkede o kadar büyük bir suçtu ki, dönemin Cumhurbaşkanı Süleyman Demirel, “Başörtüsü ile okumak isteyenler Arabistan’a gitsin” demişti. Okul önlerinde başörtüsü avcıları nöbet tutuyor,  başını açmayan hanım talebeler kampüslerin kapısından çevriliyordu. Hatta okulu birincilikle bitiren başörtülü öğrenciler ödül töreninin yapıldığı salonlardan hırpalanarak dışarı atılıyordu. 

Dahası var; kırk yıldır ülkemizde binlerce ocak söndüren PKK dururken, sözde irticayı Türkiye için birinci tehdit olarak gösterdiler. Devlet dairelerinde “Refahçı olanlar ve Refah karşıtları” diye ayrışmalar yaşandı. Bunun acı örneklerinden birini eski gazeteci dostumuz Veysel Göktekin yaşadı. Yeni ataması yapılan dairede Refah yanlısı görüldüğü için bodrum katta karanlık bir odaya sürüldüğünü ve günlerce tehdit telefonlarıyla psikolojik baskıya maruz kaldığını, kendisiyle aynı durumu yaşayan birçok arkadaşının istifa etiğini anlattı.

**

Hakkını teslim etmek lâzım, o güne kadar elinde ekonomiden dış politikaya kadar tam teşekküllü hükümet programıyla seçim kazanan tek parti Refah Partisiydi. Dört bir yandan saldırı altında olmasına rağmen uygulamaya koyduğu ekonomi paketi ile dünyayı şaşkına çevirdi. Hazineden rantiyeye akan muslukları kesince devletin kasası parayla doldu. Cumhuriyet tarihinin en yüksek maaş zamları verildi ve halkın refah düzeyi yüzde yüz oranında yükseldi. Fakat bir de halkı umursamayan zümre vardı. Onlara göre halkın seçimi “kendilerine uygun değilse” yanlış demekti. Aslında o zümre bugün de var ama bu defa ne yaptılarsa olmadı!

Bakmayın şimdi kimi siyasetçilerin Erbakan’ı anma toplantılarında fotoğraf verdiğine… Hele bir de sosyal ağlarda o dönemin siyasilerine dair fotoğrafların altına “Birbirlerini kırmadılar, incitmediler” diye yazanlar yok mu? Ya görmediler, duymadılar ya da perdeleme derdiler.

**

Gençler bilmez ama Fetullah Gülen o dönem iktidardaki meşru Refah-Yol hükümetine karşı “Beceremediniz, bırakın gidin” diye açıklamalar yaparken, hükümeti yıkma girişimindeki askerlerin “Yanlış bile yapsalar sevap kazanacakları” fetvasını vermişti. Yıllar önce bir dost meclisinde 28 Şubat süreci konu edildiğinde söz Fetullah Gülen’in o günlerdeki tavrına gelmişti. Gülencilere o dönem biraz yakınlığı olan bir zat bakın neler anlatmıştı:

“Askerler MGK toplantısında mücadele edilerek tasfiye edilmesini istedikleri cemaatlerin listesini Erbakan’ın önüne koymuşlar. O da listeyi başından sonuna kadar okuduktan sonra ‘Bütün cemaatleri yazmışsınız ama Fetullah Gülen’i yazmayı unutmuşsunuz’ diyerek el yazısıyla listenin sonuna eklemiş. Bu haber gelince Gülen deliye dönmüş.”

Konya’dan birinin konuyu etraflıca anlatması ilginç gelmişti. “Gülen nereden öğrenmiş bunu?” diye sorulunca da, “MGK’da ya girenlerin arasında da adamı vardı, toplantı biter bitmez her şeyi anlatmış” diye karşılık vermişti.

15 Temmuz gibi 28 Şubat’ın da bir siyasi ayağı olduğunu düşünmeden doğru sonuca varmak mümkün değildir. Fakat daha da önemlisi, ipuçlarına bakıldığında 28 Şubat ile 15 Temmuz arasında organik bir bağ görülüyor sanki.

**

GİZEMLİ HADİSELER

Yakın tarihimizin ihanet girişimi 15 Temmuz Darbe-İşgal kalkışması sırasında yaşanan onca hadise var ki, gün yüzüne çıkması zaman alıyor. O geceye dair anlatılan ilginç bir hadiseyi nakledelim:

Kalkışmanın ilk saatlerinde durumu haber alan bir müdür yanına aldığı birkaç yakın elemanıyla birlikte kendisine bağlı olan kurumların yolunu tutar. Vardığı yerlerde de ilk talimatı duvarlarda asılı olan Cumhurbaşkanı tablolarının kaldırılması yönünde olur. Cin mi desek, hin mi desek; ekipteki bir şahıs da cep telefonunun kamerasıyla bu müdahaleleri kaydeder. Gecenin ilk saatlerinde “darbecilerin paralelinde” hareket eden müdür gün ağarırken ihanet şebekesi çökertilince kontrpiyede kalmanın telaşıyla “Tabloları yerine asın” talimatını yollar. Fakat hikâye henüz bitmemiştir. Zira geceye dair görüntüleri kaydeden şahıs elinde önemli bir koz bulundurmaktadır!

Buraya kadar olan birinci bölümdür. İşin devamı daha da ilginç!

Meğer zengin ve yaşlı bir hayırsever kadın epey bir zamandır, her yıl kazancından hatırı sayılır bir miktar parayı o kurumun hizmetlerinde kullanması için kameralı şahsa vermekteymiş. Kadıncağız son geldiğinde de çantasında bağış yapacağı para vardır. Fakat her yıl odasına teklifsiz girdiği “kuzusunu” bulamayınca personele durumu anlatır. Yüklü miktarda bağış söz konusu olunca başka bir idareciye durum aksettirilir. Kadın “7-8 senedir her sene hayrını getirip o şahsa verdiğini, onun da kendi adına bunu kurumda değerlendirdiğini anlatır. Fakat kayıtlarda böyle bir bağış görünmemektedir. Durum Cumhurbaşkanı tablolarını indirten müdüre anlatılır. Fakat aradan geçen zamanda herhangi bir işlem yapılmaz. Olayı nakledenler, kameralı şahsın FETÖ ile iltisaklı olmasına rağmen pozisyonunda sarsılma olmadığını da anlatıyor. Hatta müdürün ilgili kurumlara “Bu şahıs FETÖ’cü” değil demek zorunda kaldığını söyleyenler de var.

Anlaşılan o ki FETÖcülerin üzerindeki perdeyi tümüyle kaldırmak epey zaman alacak. 

**

SAĞLIKTA İDARİ KADRO ÇEKİŞMESİ

Bu arada Konya İl Sağlık Müdürlüğünde idari kadro yapılanmasının mart ayı içinde yeni şeklini alacağı konuşuluyor. İl Sağlık Müdürü Mehmet Koç’un sendika işbirliği ile “kendine münhasır bir liste hazırladığı, AK Parti İl yönetiminden gelen talepleri geri çevirdiği ve MHP’nin de bazı atamalar için Ankara ile temasa geçtiği konuşuluyor. Ankara’ya üç ayrı liste gönderildiği ve durumun hoş karşılanmadığı da söyleniyor.

**

KONYA EMNİYETİ’NDEN YILLIK RAPOR

Konya Emniyet Müdürlüğü 2019-2020 yıllarını kapsayan 366 sayfalık geniş bir yıllık hazırlamış. İl Emniyet Müdürü Mustafa Aydın’ın Konya’da göreve başladığı tarihten bu yana basında yer alan haberlerin bir araya getirildiği çalışma adeta dönemin raporu özelliğini taşıyor.

Kargo ile bize ulaştırılan kuşe kâğıda basılı “Basında Biz” adlı kitabı incelerken gâh Vilayet Binasının ikinci katında merhum İbrahim Yıldırım’ın yönettiği basın bürosundan üçüncü hamur kâğıda basılı emniyet ve pelür kâğıda basılı jandarma bültenlerini aldığımız günleri, gâh asayiş şubenin yaptığı huzur denetimlerine katıldığımız günleri hatırladık. Huzuru ve güveni sağlayan bütün emniyet güçlerine selam olsun.