28 ŞUBAT DÖNEMİ HUKUKU VEYA HUKUKSUZLUĞU, DİYÂNET İŞLERİ BAŞKANLIĞI!.. (2)

Abone Ol
Bu dönemde, Diyânet İşleri Başkanlığı personeli arasında yapılan fişlemeler ve jurnaller neticesi pekçok Diyânet mensubunun görevine son verilmiş, pek çoğu da sürgün edilmiştir. 
Bu müddet zarfında, kısaca “DİYAM” diye anılan, Diyânet Araştırma Merkezi adında bir merkez kurulmuş, Ergenekon zihniyetinin Diyânet İşlerinde hâkim olması için gayret sarfedilmiştir. 
Yine, 28 Şubat döneminde, Diyânet İşleri Başkanlığı bünyesinde Teşkilat Kanununda ve diğer mevzuatta bulunmamasına rağmen, “Dinlerarası Diyalog Dâire Başkanlığı” kurulmuş, yüze yakın kişi istihdam edilmiştir. 
- Cumhuriyet kurulduktan sonra, uzun bir müddet, Cumhuriyeti kuranlar ve idare edenler, bir türlü iki fobi’den kendilerini kurtaramamışlardır. İrtica ve bölücülük... 
İrtica’yı önleme bahanesiyle, tasavvuf ehline ve din hizmetlilerine zaman zaman, ağır baskılar uygulanmıştır. 
Bu baskıların en fazla uygulandığı yerler cami’ler, en fazla uygulandığı şahıslar da, vâiz’lerdir. 
1960-1971-1980 ve 28 Şubat dönemlerinde bu baskıların had safha’ya ulaştığına şahid olunmuştur. 
27 Mayıs 1960 Darbesini ta’kip eden yıllarda, vâiz’lerden, va’az’larında konuşacakları konuları üç nüsha halinde yazılı olarak hazırlamaları va’az gününden en az üç gün önceden müftülüklere teslim etmeleri istenirdi. 
Bir nüsha müftülükler’de bırakılır, iki nüsha, ilgili makama verilirdi. Cum’a günü veya bir başka gün, va’az edeceğimiz cami’in va’az kürsüsü’nün hemen dibinde, herkesten önce gelmiş ve herkesten sonra çıkan birisi olurdu. Konuşmaların, bu şahıs tarafından teyp’e kaydedildiğini tahmin ederdik. Zaman zaman da, müftülükler’den önceden verilen metne sâdık kalmadığımız hususunda ihtar alırdık. 
1960’lı, 1970’li yıllarda, Anadolu’nun pekçok il ve ilçesinde ya vâiz yoktu, ya da ba’zı il ve ilçe’de, birer vâiz bulunuyordu. Bu bakımdan bu vâiz’leri kontrol için yeterince eleman vardı. 
28 Şubat dönemine gelindiğinde, İstanbul, Ankara, İzmir gibi büyük şehirlerin yanısıra, başkaca büyük şehirler kurulmuş, il ve ilçe sayısı önemli ölçüde artmıştı. İller’de, birden fazla, yeni kurulan ilçeler de dâhil, her ilçeden en az bir vâiz olmak üzere, pek çok vâiz ta’yin edilmişti. Görüldü ki, bütün bu vâiz’leri kontrol etmek fevkâlâde zordur. 
Daha önce iyi niyetle, sınırlı ilçe’de uygulanan Merkezî Sistem’de va’az, Türkiye çapındaki bütün il ve ilçelere yaygınlaştırıldı. 
Böylece, vâiz’leri daha az me’murla kontrol imkânı hâsıl olmuştur. 
Merkezî Sistemin uygulandığı yerlerde, il ve ilçe’de, meselâ, Cum’a günleri, il ve ilçe’nin, merkezî cami’i’nde sadece bir vâiz va’az ediyor, genellikle de bu va’az eden zât o il’in veya ilçenin müftüsü oluyor. Diğer vâiz’ler, vazife yapmaktan alıkonulmuş olmaktadır. 
Son yıllarda, Diyânet İşleri Başkanlığı’na tahsis edilen kadrolara bakıldığında, ba’zı illere ve nüfusu çok kalabalık büyükşehirlerin merkez ilçelerinde, en az beş-altı vâiz ta’yin edilmiştir. Bu durumda, va’az etme imkânı bulamayan bu vâiz’ler, Merkez Vâli’leri gibi il ve ilçe müftülüklerinde boş bir oda’da pinekleyerek vakit geçirmektedirler. 
Merkez Vâli’leri: Siyâsî istikrarsızlık dönemlerinde, ortalama hükûmetlerin iktidar ömrü, bir-birbuçuk yıldır. Böyle olunca da, her hükûmet değişikliğinde ilk icraat, 81 il’in vâli’lerinin az bir kısmının yer değiştirme ve fakat ekserî kısmının merkez’e alınmasıdır. 
Merkez’e alınan vali’ler, Ankara’da, İstanbul’da ve İzmir’de görev yaparlar. Görev dediysem, kendilerine herhangi bir görev verilmez de, vâliliklerdeki depo bir oda’da sürekli bulunmaları istenir. 
Bu oda’lar adetâ, birer Avcı-Atıcı’lar Kulübü salonlarına benzer, geçmişte şu veya bu il’de vâlilik yapmış olanlar, buralardaki icraat’larını ve faaliyetlerini biraz da abartarak anlatarak vakit geçirirler. 
Tek bir merkez’den va’az, vâiz’lerimizi birer merkez valisi durumuna düşürmüştür. Hâlen, vazife’de bulunan, Diyânet İşleri Başkanımız, Pek Muhterem Prof.Dr. Mehmed Görmez Hocamız da, pek haklı olarak, “Merkezi Sistem va’az, vâiz’lerimizin zihnini, zekasını dumura uğratmıştır. Biz, bu Merkezî Sistem va’az ve Merkezî Sistem ezan uygulamasına son vereceğiz”, demişti. 
Ne hazîn, Muhterem Başkan’ın bir hayli sert konuşması Diyânet İşleri Başkanlığı’nda herhangi bir ma’kes bulmuş değildir. Derîn bir sükût ile karşıladılar, fakat, hiçbir il ve ilçe’de, merkezî sistem va’az’a, merkezî sistem ezan’a son vermediler. Direndiler, direnmeye devam ediyorlar. 
Benim de ikâmetgahımın bulunduğu, İstanbul Kadıköyü’nde, uzun yıllardan beridir merkezî sistem va’az, merkezî sistem ezan sistemi uygulanıyordu. Hâla da uygulanmaya devam ediliyor. 
Kadıköyü’nün, Osmanağa Cami’i’nde okunan ezan ilçe’nin diğer bütün cami’i’lerinden radyolink vasıtasıyla verilmektedir. İlçe’de bir-kaç imam-müezzin seçilmiş, birer ikişer gün ara ile nöbet tutup ezan okumaktadırlar. Bunlar nöbette oldukları gün, bir gün öncesinde ve bir gün sonrasında kendilerinin asıl vazife yaptıkları cami’de haklı olarak vazife yapamıyorlar. Buna mukabil, diğer cami’ilerin müezzinleri çoğu vakit cami’i’lerine uğramıyorlar bile... 
Türkiye çapında ba’zı il ve ilçe’lerde, ezan’ın bant’dan verildiği söyleniyor. 
Gerek bundan önceki Diyânet İşleri Başkanımız ve gerekse hâlen vazifedeki Diyânet İşleri Başkanımız, “Merkezî sistem va’az, merkezî sistem ezan durdurulacaktır,” diye açıklamalarda bulununca, doğrudan muhatapları, Diyânet camiasında ve cami cemaatinden herhangi bir reaksiyon gelmezken, ne alaka ise, Türkiye Elektronik Sanayicileri şiddetle i’tiraz etmiş, “Türkiye çapında binlerce insan bu merkezî sistem’lerden ekmek yiyor, eğer merkezî sistemler iptal edilirse, bunca insan işinden olacaktır. Bu insanlara yazık değil mi?” diye açıklamada bulundu. 
“Yok Efendim! Her müezzin usûlüne uygun ezan okuyamıyor, her müezzin’in sesi güzel değil, ezan için uygun değil... 
İl ve ilçe’lerdeki kâfî derecede vâiz bulunmadığı için, istiyoruz ki, her cami cemaati va’az ve nasîhat hizmetlerinden yararlansınlar,” diye bu merkezî sistemlere devam olunduğu birer bahâne’dir. Asl olan, raht şâhane’dir. 
Sistem’in bir ilk kuruluşu vardır. Merkezî cami’de vericinin, uzak mesafelerde, cami’lerdeki, alıcıların önemli bir meblağ ile kurulduğu ma’lumdur. Daha sonra sistemin sağlıklı çalıştırılması için elbetteki çok önemli bir külfeti olmalıdır. 200 bin kadar insanımıza ekmek kapısı haline gelmişse, bu kadar insanımız merkezî sistemler’den geçimini te’min ediyorsa, ortada çok büyük bir rant olduğu muhakkaktır. 
Kimseyi itham etmek gibi bir niyetimiz olamaz. Ancak, il ve ilçe müftüleri aynı zamanda, Türkiye Diyânet Vakfı’nında il veya ilçe Başkanı’dırlar. Türkiye Diyânet Vakfı’nın en büyük geliri, Cum’a ve bayram günlerinde cami’lerde cemaatten toplanan iâne’lerdir. Şube Başkanı olan il ve ilçe müftülerinin bu toplanan paralardan sınırsız, sarf yetkileri bulunmaktadır.