Kıbrıs Konusu, bilindiği üzere Ortak 1960 Kıbrıs Cumhuriyeti‘nin 21Aralık 1963’de Rumların silah zoru ile Kıbrıs Türklerini devletten atarak Ortak Kıbrıs Cumhuriyeti’nin Rum üniter devletine dönüştürmesi meselesidir. 

Kıbrıs’ın % 97’si 21 Aralık 1963’de başlayan saldırılarla Rum Yönetimi tarafından işgal edilmişti. Kıbrıs Türkleri Ada’nın % 3’ünü oluşturan anklavlarda yaşamak zorunda kalmışlardı!

Bilindiği gibi 21 Aralık 1963’de uygulamaya konan ve daha sonra Patris gazetesinde tam metni yayınlanan Akritas Planı bir etnik temizlik planı idi. Bu plan, EOKA terör örgütü öncülüğünde Kıbrıs Türklerini öldürerek veya korkutup kaçırarak Kıbrıs’a egemen olma planı idi. Yani Girit planının benzeri idi. 

Anavatan Türkiye’nin, Rum saldırılarını engellemesi ve saldırılar devam ederse müdahale edeceği uyarıları üzerine Akritas Planı gerçekleşemeyerek teşebbüs halinde kalmıştır.

Kıbrıs Türklerini top yekûn katlederek yok etmek isteyen, bu maksatla silahla Ortak Kıbrıs Cumhuriyeti’nden atan Rumlar Birleşmiş Milletler tarafından siyasi bir kararla 4 Mart 1964 tarihli kararı ile resmi olarak muhatap alınınca böylelikle Kıbrıs meselesi adil ve hukuki zeminden çıkartılmıştı!

Kasım 1973’e gelindiğinde Yunan Ordusu'ndan Dimitrios Ioannides'in önderliğinden bir grup albay ihtilâl yaparak, ülkenin yönetimine el koydu. 

Kıbrıs Cumhuriyeti istihbaratı Mart 1974’de Yunanistan'daki cunta tarafından finansal ve idari yönden desteklenen EOKA-B’nin, Ada’da darbe yapacağına dair III. Makarios'a haber verdi. Bunun üzerine 25 Nisan 1974 tarihinde bir bildiri yayınlanarak EOKA-B Ada üzerinde yasa dışı ilan edildi ve 2000'e yakın EOKA-B üyesi tutuklandı. ( Yeri gelmişken hatırlatma gereği hissediyorum, Rum yönetimi lideri Nikos Anastasiadis 1974 sonrası EOKA B üyelerinin mahkemelerde avukatlığını üstlenmiş olduğunu da ayrıca unutmamak gerekir! )

III. Makarios Temmuz 1974'ün başlarında Yunanistan Cumhurbaşkanı'na Yunan askerlerin Ada’dan çekilmesi ve kendisine düzenlenen suikast planlarının son bulmasını istedi. 3-5 Temmuz tarihlerinde ise asker ile polisler ada üzerinde birbirleri ile çatışmaya başladı. Makarios bunun arkasında cunta yönetiminin olduğunu iddia etti ve bu olayların son bulmasını istedi.

Yunan Cuntası, III. Makarios'un bu açıklamaları nedeniyle 15 Temmuz 1974 tarihinde Kıbrıs Ulusal Muhafız Birliği'ne bu birliğin komutanının görevinden alınmasını ve Ada’nın kontrolünü Yunan subayların bulunduğu bu birliğin almasını istedi. Birlik aynı gün Lefkoşa'daki Başkanlık Sarayı'nı bastı. Makarios baskını önceden istihbarat alması yüzünden sarayın arka bahçesinden askeri zırhlıya binerek  önce Baf'a ardından da  Akrotiri’deki bir helikopter ile Birleşik Krallık Üssü’nden Londra’ya gitti.

III. Makarios, 16-17 Temmuz tarihlerinde Birleşmiş Milletler Güvenlik Konseyi'nin kendisinin Kıbrıs Cumhuriyeti’nin hukukî lideri olarak kabul edildiği toplantılarda "Kıbrıs’ın bağımsızlığının ortadan kalktığını ve halkının tehlike altına olduğunu" belirtti. Bu süreçte EOKA'nın tanınan simalarından Nikos Sampson yeni hükümetin geçici devlet başkanı olarak dünyaya ilan edildi ve ertesi gün ise o da başkanlık yetkilerini kullanarak Kıbrıs Helen Cumhuriyeti’ni ilan etti.

20 Temmuz 1974 günü Türkiye Ada’nın garantörlerinden biri olarak Türk ve Rumlara BARIŞ ve Huzur ortamını tesis etmek üzere Mutlu Barış Harekâtını başlattı!

Bu bağlamda Rum Yönetimi Kıbrıs’a egemen olmak için Akritas Planı’nu uygulayamayarak ertelemelerinin ardından bu kez ikinci ve daha korkunç bir plan hazırladılar.

Bu ikinci plan  “Türkiye, Kıbrıs Türklerini kurtarmak için müdahale ederse kurtaracak Türk bulamamalı” düşüncesi içinde hazırlanmış bir plandır. Yani toptan bir soykırım planıdır. 

İfestos Planı ismini verdikleri bu plan, çerçevesinde tüm Kıbrıs Türkleri soykırımdan geçirilerek yok edilecekti. Bu plan dünyada hazırlanmış en korkunç insanlık suçlarından biridir. 

İfestos Planı Kıbrıs Türklerinin yaşadığı tüm bölgelerin nasıl ve kimler tarafından kuşatılarak yok edileceğini anlatan detaylı bir plandır.

İfestos Soykırım Planı, Alayköy’de Yunan Alayı kampında ele geçirilmiştir. Türk Alayı burayı ele geçirdiği zaman karargâhta yapılan aramada İfestos Soykırım Planı burada bulunmuştur. 

Bu plan daha önce Rum Yönetiminin hazırladığı ve 21 Aralık 1963 de uygulamaya koyduğu Akritas Planı’ndan oldukça farklı idi.  Yıllar sonra Rum Yasama Meclisinde yapılan bir soruşturmada gerçek ortaya çıktı. Rum Subay “Biz Türk ordusunun bulunduğu bölgeye gitmedik. Kıbrıs Türk halkının yaşadığı bölgelere saldırdık, çünkü bize verilen emir böyleydi.  İfestos planını uyguluyorduk.” dedi…

Netice itibarı ile 20 Temmuz 1974 günü Rum silahlı güçleri düşünsenize neden Türk ordusuna karşı savaşmak için Girne sahillerine toplanma yerine başka yerlere gitmiş ve bunun neticesinde Kıbrıs Türk Halkının yaşadığı anklavlara saldırmıştır?  Kıbrıs Türk Halkı neden tutuklanmaya ve katliam gerçekleştirmeye başlanmıştır? 

İfestos soykırım planın gerçekleşmesi Türk ordusu tarafından engellenmiştir. 20 Temmuz, 1974’de başlayan birinci Barış Harekâtı ile 14 Ağustos 1974’de başlayan ikinci Barış Harekâtında Türk ordusunun süratli hareket etmesi ile İfestos planının gerçekleşmesi engellemiş ve bu plan da Akritas Soykırım Planı gibi teşebbüs halinde kalmıştır.

1974’de Türk ordusunun kurtardığı bazı bölgelerde Rum halkı yaşamaya devam ediyordu. İfestos planı aynen uygulandığı zaman Türk ordusunun tepki göstereceği ve Türk kontrolüne geçen bölgelerde yaşayan Rumların da katledileceği endişesini Rum Yöneticilerde yarattı. Bu nedenle birçok bölgede İfestos planının soykırım girişimi Kıbrıs Türklerini tutuklamak ve esir kamplarına göndermekle sınırlı kaldı. Rum Ordusu Kıbrıs Türk Halkına karşı planladığı katliamı sadece Atlılar, Muratağa, Sandallar ve Taşkent köylerinde uygulayabildi.

Bu gerçekleri yok sayarak ya da görmezlikten gelerek Kıbrıs konusu, 20 Temmuz 1974 Mutlu Barış Harekatını anlamak mümkün değildir. 

Dolayısı ile görüldüğü üzere 21 Aralık 1963’den itibaren Kıbrıs’ta KAN akıtan eli kanlı Rum çeteleridir! Eoka’dır, Eoka B’dir. Faşist Yunan Albaylar Cuntası’dır. 

Yunan Albaylar Cuntası Yunanistan’da darbe yaparak yönetimi ele geçirmiş. Kıbrıs’ta 3. Makarios’u devirerek yerine geçmek için suikast ve darbeler gerçekleştirmiş. 1974 Temmuz’unda Darbe ile Ada’da yönetimi ele geçiren Yunan albaylar cuntası yandaşları ile işbirlikçileri Eoka B yandaşları önce karşılarında direnen Rumları katletmeye başlamış, ardından da Türkleri top yekun yok etmeye girişme aşamasında oluk oluk KAN dökmekteydiler! 

Dönemin Başbakanı Merhum Bülent Ecevit 20 Temmuz Mutlu Barış Harekatı ile ilgili olarak yaptığı o meşhur konuşmasında “Biz aslında savaş için değil, BARIŞ için; yalnız Türklere değil, Rumlara da BARIŞ getirmek için adaya gidiyoruz.” demişti…


Merhum Ecevit’in dolayısı ile Türkiye’nin söyledikleri olmadı mı? Faşist EOKA B ve Yunan Cuntası tarafından oluk oluk akıtılan KAN durmadı mı? 20 Temmuz 1974’ün ardından geçen 45 yıllık süre zarfında Türklerle Rumlar arasında çatışma yaşandı mı? Tek bir Rum’un burnu kanadı mı? 

Türkiye sözünü tuttu ve Türklere olduğu gibi, Rumlara da BARIŞI getirildi. Faşist EOKA B ve Yunan Cuntası tarafından darbe ile yerinden edilen sözde Kıbrıs Cumhuriyeti Cumhurbaşkanı Başpiskopos Makarios, Türkiye’nin müdahalesi sayesinde adaya dönerek makamına yeniden oturmadı mı?

Yunanistan’da Cuntacılar iktidardan giderken, sürgüne gönderilen Başbakan Karamanlis 20 Temmuz 1974 sayesinde ülkesine geri dönmedi mi? Yunanistan’da demokrasi bu gelişme üzerinde yeniden çalışmaya başlamadı mı?

20 Temmuz Mutlu Barış Harekâtı, Kıbrıs Türklerini topyekûn katliamdan kurtarmış, uçurumun kenarından çekip kurtararak Ada’nın Yunanistan’a ilhakına ve dolayısı ile ENOSİS’in gerçekleşmesine engel olmuştur.

Barış Pınarı Harekatı Suriye ve Türkiye’yi kana bulayan YPG-PYD ile İŞİD terör örgütlerine karşı yapılmıştır. YPG-PYD terör örgütünü bölgesel çıkar ve menfaatleri gereği taşeron olarak kullanarak bölgeyi KANA bulayanlar batılı bazı devletler ve bölgesel aktörlerdir. 

Anlaşılacağı üzere Kan ve Gözyaşı bazı batılı devletler ile onların taşeron olarak kullandıkları terör örgütleri tarafından dökülmektedir. Bunu görmemek, görmezlikten gelmek ya da yok saymak günümüz iletişim ve medya çağında mümkün değildir!

Sözlerime kısa bir süre önce 16. ölüm yıldönümünü andığımız Bosna Hersek'in birinci Cumhurbaşkanı Aliya İzzetbegoviç'in güzel bir ifadesi ile sonlandırmak istiyorum. 

"Bunu hiç unutma evlat...
Batı hiç bir zaman uygar olmamıştır! Bugünkü refahı devam edegelen sömürgeciliği, döktüğü kan, akıttığı gözyaşı ve çektirdiği acılar üzerine kuruludur! "