Cumhuriyet döneminde neler yapıldı ki? Diyenler acaba 623 yıl da neler yapıldı da; Cumhuriyet döneminde neler yapılmadı sorusunu sorabiliyorlar buna çok hayret ediyorum! Oysa Cumhuriyet döneminde yani1923-1938 yani 15 yılda sadece fabrika olarak 45 tane üretime geçirildi. Üstelik Osmanlı Devleti ile Birinci Dünya Savaşı’nda yenilmiş ve ardında İstiklal Savaşı’na girmiş hürriyete kavuşmuştu ama her yokluklarla mücadele etmesine rağmen 45 fabrika yapılmasını başarmış her alanda kalkınma hamleleri hız kesmeden devam etmişti.
623 yılın içler acısı Anadolu’sunu halini Ahmet Haşim, 3 Eylül 1919’da dönemin Manisa Milletvekili Refik Şevket Bey'e gönderdiği mektubunu da acı bir şekilde anlatıyor. Bu her satırı dram dolu bu mektubu her Türk vatandaşının dahası doğrusu her Türk gencinin defalarca okuması gerektiğini şiddetle öneriyorum!.. Bir kısmını kısaltarak verdiğim mektupta Anadolu’nun hali pür-melali şöyle anlatıyordu:
“Sevgili Refik,
………………………………………………………………………………………………………..
bu ikinci mektubu gene Niğde’den yazıyorum. Gördüğüm Anadolu hakkında bilmem sana ne yazayım?
………………………………………………………………………………………
Refik; Ankara’da, Almanya imparatorunun Anadolu hastalıklarını tetkik etmek üzere gönderdiği bir tıp heyetinin bazı büyük rütbeli ileri gelenleriyle görüştüm. Bunlar, bir seneden beri her gelen hastayı ücretsiz muayene etmek ve mümkün olduğu kadar incelemelerini sıhhatli kişiler üzerinde (mektep talebesi gibi) yapmak suretiyle şunu anlamışlardır ki, Anadolu Türkleri’nin karınları kurtlarla yüklü ve kanları bu kurtların salgıladığı parazitlerle dolu bulunuyor. Cinsi, yakın bir yok olma ile tehdit eden bu hâlin sebebi neymiş bilir misin? beslenme eksikliği.
Her ne kadar garip görünse de Anadolu Türkleri henüz ekmek yapımından bile habersizdirler. Yedikleri mayasız bir yufkadır ki, ne olduğunu yiyenlerin midesine bir sormalı. İstisnasız nakil araçları kağnıdır. Ellerinde esir olan öküzler ve bu türden hayvanlar için en zalim düşüncelerin bile icadından aciz kalabileceği -bununla beraber ağır, dar ve maksada gayr-ı Salih bu âlet- hiç şüphe yok ki, taş devri keşfi ve aletlerindendir. Kağnı bir araba değil, fakat, hayvana yapışıp onun hayat unsurlarına hortumunu sokan ve bu suretle kanını ve canını çeken bir canavardır. Uzaktan görüldüğü zaman heyet-i umumiyesiyle bir arabadan ziyade büyük ve korkunç bir karafatma hissini veren tarihe aşina bir göz için üzerindeki uzun değneği ve ayakta duran arabacısıyla dara ve Keyhüsrev devirlerine ait taşlar üstünde çizilmiş ilkel arabaları hatırlatan bu kağnıların boyunduruğu altında masum hayvanların çektiği azabı gördükçe, onu sevk eden sakin köylünün insanlar gibi bir ruhu olup olmadığından şüphe ettim.
Anadoluluların becerikliliği ancak öküz tezeğini kullanmakta ve onu kullanılmaya uygun bir hâle sokmak için buldukları çarelerin çeşitliliğinde görülür. Tezeğin bu adamlar nezdindeki kıymeti hayret vericidir. Sürüler meraya çıkarken veyahut akşam şehre girerken kadın ve çocuk, gözleri nurlu bir noktaya cezbedilmiş gibi, öküz kıçlarından bir saniye dikkatlerini ayırmayarak ve yüzlerce rakipten geri kalmak korkusuyla seri adamlarla koşarak, öküz götünden düşen en ufak bok parçasını toplamak üzere dirseklerine kadar bulaşık elleri ve hırstan gözbebekleri fırlamış gözleriyle yere kapanırlar. Bu boklar toplanır, sepetlere doldurulur, evlere cem ettirilir ve nihayet bir altın mayası yoğurur gibi, altın gerdanlıklı genç kadınlar beyaz kollarıyla onu yoğururlar ve muntazam yuvarlaklar hâline koyup kurumak üzere duvara yapıştırırlar. Anadolu’nun duvarları bu öküz pislikleriyle sıvalıdır. Bütün havalarında o hoş koku solunur. Yemekleri, sütleri, ekmekleri hep tezek dumanının kokusuyla ele alınmaz bir hâldedir. Eski mısırlılardan ziyade Anadolular Apis öküzüne hürmet etmeliydi. Öküz, burada hayatının genelinin zembereğidir.
Evlerine gelince, onlar da öyle: duvarlar yontulmamış alelâde taşların, çalı çırpının, leylek yuvasında olduğu gibi, gelişigüzel dizilmesinden hasıl olmuştur. Baca nedir, bilir misin? dibi kırık bir testi. Kızılırmak civarında, büsbütün ev inşasından da feragat ederek, toprağın maddesel özelliğinden yararlanarak dağları oymakla vücuda getirdikleri mağaralar içinde kuşlar gibi yaşarlar. Nevşehir’den yarım saat beride güvercinlik adında kovuklardan oluşan bir köy vardır ki, hakikaten ancak bir güvercinlik olmaya yakışan bir köydür. Anadolu, külliyen temizlikten mahrumdur. Sakallı Celal’in dediği gibi en nefis bir icatları olan yoğurt bile pislik mahsulünden başka bir şey değildir. Kaynamış süte kirli bir demir parçası yahut eski bir gümüş para atılsa sütün derhal yoğurda dönüşeceğini sen de bilirsin.
Anadolu, hemen bir uçtan bir uca firengilidir. Anadoluların güzelliği de bozulmuştur. Bir köy, bir kasaba veya bir şehrin kalabalığına bakılsa, şehrin kalabalığında o kadar topal, topalların o kadar çeşitlisi, o kadar cüce, kambur, kör ve çolak görülür ki, insan kendini eşyanın şeklini bozan dışbükey bir camla etrafa bakıyorum zanneder. Bununla birlikte güzel oldukları zaman da güzelliklerinin emsalsiz olduğunu itiraf etmeli. Siyah, derin ve titretici gözlerle insana bakan şalvarlı, düzgün ölçülü Anadolu kadınları; sizleri nasıl unutacağım? gençleri, insanın bazen en mükemmel bir örneğini temsil ederler. Fakat, bunlar, nadirlerdendir., refik.
Anadolular hakkında sana daha çok yazacak şeyler varsa da mektuba gülünç bir makale süsü vermemek için bu konuyu burada kesiyorum. Anadolu seyahati artık benim için nihayet buluyor demektir. Bundan da üzgün değilim. … Niğde teftişi son bulmuştur. İaşe heyet-i teftişiyesine girdiğim günden beri kazandırmış olduğum tutar iki bin liraya varmıştır. Benim zararım ise pek çoktur. Öncelikle sağlığım bozuldu. Hayli keçi eti yedim. Birçok da gereksiz masraflar ettim ve rahatımdan da birçok şey kaybettikten sonra yerimden de oldum. Yakında, belki, üç gün sonra İstanbul’a gidiyorum.'' (Güzel Yazılar-Mektuplar TDK) Diye mektubunu bitirir.
İşte Mustafa Kemal’in yani Cumhuriyet’in teslim aldığı 623 yıllık yoksul Anadolu ve işte iki savaş geçirmiş perişan Anadolu’da 15 yılda yapılan muhteşem kalkınma hamleleri. Anadolu’nun bu acıklı halini 15 yılda özenilir hale getirenler teşekkür etmek gerekir diyorum. 1923 -1938 arasını değerlendirirken tarihi olayları ve gelişmeleri gününe göre yorumlamak gerekir; ilkesini asla unutmamalıyız. Torunların yaptıkları dedelerinin yaptıklarından fazla değilse zaten hiçbir şey yapılmamış demektir. Dolaysıyla benim dedem, benim yaptıklarımı neden yapamamış diye sorarsanız; dedenizin zamanındaki, teknoloji, ekonomi, sosyal gelişmişlik böyle değildi ki diyenler hep haklı çıkar.