Panik halde hareket etmenin bedelini yeterince yaşadık. Artık bir durun… Ve acele kararlar vermeyin…
Herkes birbirine soruyor, ekonomik olarak nasıl kendimi ve ailemi koruyabilirim? Dolardan büyük zarar ettim. Şimdi ne olacak? Kur 16 TL’den almıştım. Şimdi 11 TL’ye düştü aradaki 5 TL kime gitti? Nasıl yani! Halkı manipüle etmeye kadar geldi mi iş?
Sorularını ardı ardına soruyor millet... Ama bu demek değil hemen ve hızlıca bu yarayı iyileştirme çabası ile hatta eskisinden daha iyi yapmak için panikle, aceleyle hareket etmek bizleri doğru yola asla sokmaz… Olsa olsa panik havasında, kapana kısılmana neden olur. Paniklerin, panik atakların bitmez olur…
Maalesef bazen kendi küçük kişisel çıkarlarımıza öyle bir dalıyoruz ki! Sadece ağaca odaklanıp büyük çıkarlarımızı ormanı göremiyoruz. Unutmayın ki doğada küçük kişisel çıkarlarının peşine düşen tek yaşam formu küçük kurtçuklardır. Hani şu kıvrım kıvrım kıvrılan, gördüğümüzde midemizi bulandıran, yüzümüzü ekşittiğimiz ve ondan hemen kurtulmak istediğimiz o kurtçuklar…
Hiç birimize koca bir toplumun kurtçuğu olmak elbette yakışmaz…
Öyle bir hale geldik ki! Ülkenin atılımından çok kendi zenginliğimizin peşine düştük. Doğanın kötü huylu hücresi beton aşığı olduk. Ranta düştük, faize düştük ve bakın ne hale geldik!.. Yirmi sene önceki boğazda yalı fiyatına, İstanbul merkezden 35 km uzakta Başakşehirin yüksek katlı sitelerinde daire var. Ülkenin temellerini güçlendirecek olan; Her yere dikilmiş binalar olmayacak. Ya da ihtiyacın ötesinde ve hatta daha da kötüsü dolar ile geçilen otobanlar olmayacak.
Çağın gereklerine uygun üretim potansiyelimizi artırabilirsek, hepimiz güçleniriz. Birey olmak toplumdan kendini farklı görmek, ayrı tutmak değildir. Birey olmak doğru karar alabilmek, kişilik oluşturabilmektir. Bireysel kazancının peşine düşenler ise; orta vadede fakirleşecek ve elbet kişilik sınavını veremeyeceklerdir.
Kafamızı yormamız gereken konu, koskaca bir ülkenin, enerjisi yüksek, genç nüfusu fazla olan bir ülkenin, piyasalarının “Nasıl da bu kadar sığ hale gelebildiği?” olmalıdır. Anlık bir döviz satışı ile binlerce yıllık devlet geleneği olan bu canım toplumun, “Parasının %40 nasıl değer kaybettiği?” olmalıdır. (Bu arada genç nüfus dendiğinde “Nijerya en genç nüfus, gençlikle birşey olmuyor” diyenler var. Orada ortalama yaş 15,4... Yani tecrübesini aktaracak nesil hastalık veya terör ile bir şekilde yaşayamamış. Bizde ise hem genç nüfus var, hem de bilgisini, tecrübesini aktaracak aydınlarımız var.)
Her birimiz şu anda kafa yoracaksak menfi kazançlarımızın değil, toplumsal kazançlarımıza kafa yormalıyız. Önce can deyip cananı arka planlara attıkça dolar kuru 11’i geç, 18’de olur, 28’de… Gelin hızlıca halkımızın, gençlerimizin daha daha yüksek, iyi eğitim almasına kafamızı yoralım.
‘Bugün dolar mı alsam? Altın mı? Yoksa borsaya mı girsem?’ sohbetlerimiz ile bu sarmalı ancak daha da büyütürüz. Bunlara kafa yorarak hiçbirimiz kaostan çıkamayız. Sadece kaosu daha da derinleştiririz.
Olan oldu artık… Hatalar silsilesi ile buralara kadar geldik. Daha da acı çekmeden bu hatalardan, birbirimize sevgiden uzak, anlayışsız, katı tutumlarımızdan derhal vazgeçmeliyiz. Hatalarımızdan dönemezsek bu %40 artış-azalışlar, katlanarak büyüyecektir. Bir tansiyon hastasının krizlerini yaşarız…
Bilmeliyiz ki tansiyonun bu seyrinin, süreklilik kazanması halinde hasta yaşayamaz…
Bunun tedavisi elbet var. Tedavi için hemen harekete geçilebilir. Tabi önce hasta olduğumuzu kabul etmemiz gerekir.
Toplumlar, işsiz bırakılarak, adeta bir manda sürüsü gibi çamurda yatması sağlanarak yönetilmez. Ya da bir karınca sürüsü gibi sürekli çalışıp ve sadece karnını doyurmaya odaklanmış bir şekilde de yönetilemez.
Toplum insani koşullarda yaşama imkânı bulabilmelidir. Sadece çalışarak değil spor, sanat, müzik dinleyerek, eğlenerek gelişebilir. Toplum olarak hareket edebilmek işte bu denli önemli...
Maneviyat dediğimiz olgu böyledir işte!.. Sürekli ders verir insana... Bireysel çıkarlarının peşine her düştüğünde daha da çıkılmaz hallere düşüverirsin… Başkalarının gönlüne girmeye çalıştıkça, tembellik etmedikçe, sana emanet edilmiş doğayı, vücudunu korudukça Cennet bahçelerinde yaşarsın…
Her zaman yönetenlerin yetersizliği ile kötü sonuca ulaşılmaz. Bazen etrafındakilerin iş bilmezliğidir çirkinliği, kargaşayı, çürümüşlüğü doğuran.
Ama halk her şeye kadirdir.
Bazen halk öyle bir yansır ki Bolu beyi doğar. Bolu beyi halkın ruhu ile can buluverir. Öyle bir gün gelir ki Bolu beyi şaşırır, geldiği yeri amacını unutur. Halk acı çeker. Ardından halk öyle bir tekrar yansır ki Köroğlu doğuverir… Köroğlu halka ruh olur, can olur, canan olur.