Birinci Dünya Harbine Almanya’nın yanında, sonradan katılan Osmanlı İmparatorluğu, malumları 106 yıl önce 18 Mart’ta, Çanakkale Boğazından zorla geçmeye kalkan İngiliz-Fransız ortak donanmasına, hiç beklemedikleri bir ders vererek çok önemli ve büyük bir zafer kazanmıştı. 

Bu müstesna zaferimizin 106ncı yılı kutlu olsun. 

Değerli okurlarım, bilindiği gibi Avrupa, ekonomik ve siyasi önemli sorunlar ve büyük devletlerin rekabetleri arasında 20nci yüzyıla girmişti. Fransa Almanya’dan 1870 yenilgisinin intikamını almanın, Rusya Boğazlar ve sıcak denizlere ulaşmanın, Avusturya Balkanlara hakim olmanın, Almanya ve İtalya da yeni pazarlar ve nüfuz bölgeleri temin etmenin peşinde koşarlarken Asya ve Afrika’da, Avrupalılar arasında amansız bir rekabet ve menfaat çatışması devam etmekteydi. 

Osmanlı İmparatorluğu da 20nci yüzyılın daha hemen başında tarihinin en acı bozgunu Balkan Harbi ile bütün Rumeli’yi ve Ege Adalarını kaybetmişti ama 25 milyon nüfusu, 2 milyon km2 toprakları ile Avrupa dengelerinde hala özel bir yeri vardı. Ve Avrupalı devletlerin hepsinin Osmanlı topraklarında gözleri ve hedefleri de vardı. 

Ruslar; Boğazları, Doğu Anadolu ve Mezopotamya’yı sıcak denizlere çıkmak için yıllardan beri istiyordu. 

Yunan Megali İdea’sının hedefi de İstanbul ve Anadolu idi. 

Bulgarların da gözü İstanbul’daydı. 

İngilizler için önemli olan ise, Boğazları Ruslara kapalı tutmak ve sıcak denizlere sarkmalarını önlemek ve petrol havzalarını kontrol altına almaktı. 

Fransa, Suriye ve Çukurova’yı istiyordu. 

İtalya da, eski Roma hayalleri içinde Antalya dahil Ege Bölgesinin peşindeydi. 

Ve Osmanlı coğrafyasındaki ayrılıkçı unsurlar da özerklik ve bağımsızlık yarışı içinde ve bütün Avrupa ve Rusya’da bu unsurların arkasındaydı. 

Almanya için 2 km2’lik Osmanlı coğrafyası; Hindistan ve Asya’ya, Mısır ve Afrika’ya uzanan ve en kolay geçilebilecek bir köprü gibiydi. 

İngiltere ve Fransa için de Osmanlı coğrafyası; Almanya’nın Asya ve Afrika’ya uzanabilecek nefes borularının kesilebileceği en uygun alan olarak değerlendirilmekteydi. 

Bu çıkar hesapları arasında uzun pazarlıklar sonunda, 20nci yüzyılın başlarında; 

- İngiltere ve Fransa, Boğazları vadederek Rusya ile İTİLAF Bloku’nu, 

- Almanya, Avusturya ve İtalya da İTTİFAK Bloku’nu oluşturdular. 

Avrupa’da kılıçlar çekilmiş, bir kıvılcım bekleniyordu. Nitekim savaş; 28 Haziran 1914’te Avusturya veliahtının Sırbistan’da öldürülmesinin ardından, Avusturya’nın 28 Temmuz’da Sırbistan’a saldırması ile başladı. 

Daha sonra Almanya 2 Ağustos’ta Rusya’ya, 3 Ağustos’ta da Fransa’ya saldırdı. 

Bu ara İngiltere ve Fransa tarafından İtilaf Bloku’na alınmayan Osmanlı’da gizlice 2 Ağustos 1914’de Almanya ile anlaşarak İttifak Bloku’nun gizli ortağı olmuştu. 

Almanlar; Doğu’da Rusya’ya taarruzunda 29 Ağustos’ta, Tanenberg’de bir Rus Ordusunu imha etmiş diğerini de geriye atarak bugünkü Ukrayna içlerine kadar ilerlemişti. Batı’da ise Belçika üzerinden Paris’in kuzeyine kadar ilerleyen Almanları Fransızlar, Marn Nehri kuzeyinde durdurabilmişlerdi. 

Avrupa alev alev yanarken genel seferberlik ilan eden Osmanlı tarafsız kalmaya çalışıyor, Almanya da Osmanlı’yı habire savaşa girmeye zorluyordu. 

Bilindiği gibi Akdeniz’de İngiliz donanmasının takibinden kaçan iki Alman savaş gemisi (Goeben ve Breslau) 10 Ağustos 1914’de Çanakkale Boğazı’na sığınmış, Osmanlı da bu gemileri satın aldığını ilan ederek mürettebatı ile birlikte kabul etmişti. Bilahare Yavuz ve Midilli adı verilen bu gemiler dahil, onbir gemiden oluşan Osmanlı donanması Karadeniz’e açılarak 29 Ekim 1914’te Rus savaş gemileri ile limanlarını topa tutmuştu. 

Ve artık Osmanlı’nın tarafsızlığı kalmamış, 1 Kasım’da Rusların Doğu’dan, 3 Kasım’da da İngilizlerin Basra Körfezi’nden Osmanlı topraklarına taarruzları başlamış, böylece Osmanlı da savaşın üçüncü ayında bu büyük harbe dahil olmuştu. 

Bilindiği gibi Osmanlı Ordusunun Doğu’da Rus Ordusunu Sarıkamış’ta imha etmek, Güney’de de Süveyş Kanalını geçip Mısır’ı kontrol altına almak için 1914 yılı sonuna doğru başlattığı taarruzlar ne yazık ki hüsranla neticelenmişti. Irak’ta da Basra Körfezi’ne çıkan İngilizler Basra dahil, bölgeyi işgal etmişlerdi. 

Müttefiklerimizden, Fransa ve Rusya’ya karşı iki cephede savaşan Almanya ise; Doğu’da Ukrayna içlerine kadar ilerlese de malumları Batı’da, Fransa karşısında Marn Nehri hattında tıkanıp kalmış, Avusturya da Balkanlarda Sırbistan cephesinde başarılı olamadığı gibi Rus taarruzları karşısında zorlukla tutunabilmekteydi. 

Avrupa’da Almanya’ya, Balkanlarda Avusturya’ya Kafkasya’da da Osmanlı’ya karşı üç cephede savaşan Rusya; Sarıkamış’ta elde ettiği başarıya rağmen Kafkaslar’daki yükünün hafifletilmesi için İngiltere’den, Türklere karadan veya denizden baskı yapılmasını talep etmekteydi. 

Bu talep de İngiltere için adeta bir fırsat gibi idi. Çanakkale’de açılacak cephe ile hem bu talep karşılanmış hem de Ruslara vadedilen Boğazlara Ruslardan önce el atılmış olacaktı. Zaten İngiltere’de Yüksek Savunma Konseyinde, Suriye ve Filistin’de harekete hazırlanan Osmanlı’yı en zayıf yeri Boğazlardan vurma konusu görüşülmüş, Bahriye Nazırı Churchill, “Güçlü donanmamız bir vuruşta Çanakkale Boğazını ele geçirebilir. Ve inanıyoruz ki yenilmez armadamızın İstanbul açıklarında görünmesi bile, bu Hasta Adam’ın teslim olmasına yeter de artar bile.” diye kanaatini açıklamıştı. Bilahare, Donanma Çanakkale’yi geçince İstanbul’un ancak bir hafta dayanabileceğini ifade eden Harbiye Nazırı Kitchener’in de “Donanmamız Marmara Denizinden uzaktan bütün şehri bombardıman edebilir. Zaten nüfusun çoğunluğunun Türk ve Müslüman olmadını ve gemilerin bacalarından çıkan dumanları gören Hristiyanların isyanı ile İstanbul’un kısa sürede teslim olacağını” belirterek Churchill’i desteklemişti. 

Daha sonra İngiltere’de Kabinede de görüşülen Çanakkale Boğazına donanma ile taarruz konusu 19 Ocak 1915’te kararlaştırılmıştı. Ve bu harekat için 4’ü Fransız 16 zırhlı, 1’i Rus 4 kruvazör, 14 muhrip, 2’si Fransız 7 denizaltı, altı uçaklı 1 uçak gemisi ve diğer yardımcı gemiler olmak üzere 100 parçadan oluşan bir donanma oluşturulmuş, komutanlığına da Akdeniz Filo Komutanı Amiral Carden atanmıştı. Ve ayrıca İstanbul’un işgalinde kullanılmak üzere Mısır’da hazır bulundurulanlardan yeteri kadar kara kuvveti de tahsis edilmişti. 

İngiltere bu hazırlıklar yapılırken Rusya’da Karadeniz’de Odesa liman bölgesinde Boğazlar ve İstanbul için 100 bin kişilik bir kuvvet hazırlamaya başlamıştı. Gerçi Yavuz ve Midilli’nin Osmanlı donanmasına katılmasından beri Rusya Karadeniz’de deniz üstünlüğünü kaybetmişti ama Müttefik donanmanın Marmara’ya girişi ile çıkacak fırsatlar değerlendirilerek kuzeyden İstanbul’a girilecekti. 

Değerli okurlarım, Çanakkale Boğazında geçişlerin kontrolü, daha Orhan Gazi zamanında 1354’te Süleyman Paşa’nın Gelibolu Yarımadasına geçmesi ile başlamış, Yıldırım Bayezıt da 1390 yılında Gelibolu’da Boğaz Muhafaza Komutanlığı kurmuştu. Daha sonra Fatih Sultan Mehmet de, İstanbul’un Ege Denizinden güvenliğini temin amacı ile 1462-65 yılları arasında Çanakkale Boğazı’nın en dar yerine, Gelibolu Yarımadasında Kilitbahir Kalesini, karşı kıyıda da Çimenlik Kalesini yaptırmıştır. Kilitbahir Kalesi 1551 yılında Kanuni Sultan Süleyman, 1870 yılında da Sultan Abdülaziz zamanında onarılmıştı. Bilahare 1659 yılında Sultan IVncü Mehmet’in emri ile Seddülbahir Kalesi ile karşı kıyıda da Kumkale yaptırılmış ve daha sonraları Boğazın her iki kıyısında da tabyalar yapılmış ve geliştirilmişti. 

Osmanlı Tarihinde Çanakkale Boğazından özellikle İmparatorluğun zaafiyet dönemlerinde zaman zaman zorla geçiş teşebbüsleri olmuştu. 

İlk teşebbüs 1770 yılında Cebelitarık’tan Akdeniz’e gelen Rus Donanması tarafından yapılmışsa da Seddülbahir Kalesi’nden yapılan şiddetli top atışları nedeni ile Ruslar, Boğaz’a girememişti. 

Daha sonra 1807 yılında Osmanlı İmparatorluğu ile Rusya savaş halinde iken, Rusya’nın yanında yer alan İngiltere Boğazların Ruslara açılması için Osmanlı’ya baskı yapıyordu. Taleplerini zorla kabul ettirmek için 14 gemiden oluşan filosu ile Kurban Bayramına rastlayan 20 Şubat 1807 günü, Çanakkale Boğazına girmiş ve askerlerin Bayram Namazında olmalarından yararlanarak Boğaz’ı kolayca geçip Marmara Denizine çıkabilmişti. Marmara Denizinden toplarını İstanbul’a çevirip taleplerini sıraladığında, başlangıçta İstanbul’da panik yaşansa da istekleri reddeden Osmanlı, bir yandan sahillere top yerleştirirken Çanakkale Boğazında da yeni önlemler almaya başlamıştı. Alınan bu tedbirlerle Marmara Denizinde sıkışıp çaresiz kalan İngiliz donanması 4 Mart 1807’de bölgeyi terk etmek zorunda kalmış, Boğazı terk ederken açılan ateşlerle İngiliz donanması aldığı büyük yaralar yanında, 29 İngiliz askeri ölmüş, 138’i de yaralanmıştı. 

Ve iki yıl önce 1912 yılında da Trablusgarp Savaşı sırasında, 18 Nisan 1912 günü bir İtalyan filosu Çanakkale Boğazı giriş tabyalarını topa tutmuş, üç ay sonra 19 Temmuz gecesi Boğaz’a akın tipi harekat icra etse de başarılı olamamıştı. 

Bunlar dışında özellikle Osmanlı’nın son zamanlarında, birçok defa Çanakkale Boğazı düşman filolarınca Ege Denizi’nden kapatılmış kaleler ve tabyalar topa tutulmuştu. 

Değerli okurlarım, bilindiği gibi Çanakkale Boğazı’nın uzunluğu 70 km’dir. Boğazın genişliği Ege Denizi girişinde 3600m, en dar yeri Kilitbahir’de 1300m, kuzey çıkışında da 3200m’dir. 

Birinci Dünya Harbi başladığında Çanakkale Boğaz tahkimatı yeterli ve bakımlı değildi. Kaleler dahil tahkimat bakımsız, toplar değişik çap ve cinste, cephane ve cephanelikler yetersizdi. Albay Cevat (Cevat Çobanlı Paşa)’ın komuta ettiği Çanakkale Müstahkem Mevki Komutanlığı, Alman uzmanlarla da takviye edilmiş, eski gemilerden ve Edirne Kalesi’nden sökülen toplarla ateş gücü artırılmış, tabyalar ve düşmanı yanıltmak için sahte tesisler onarılmış, yenileri yapılmıştı. Boğaz Tahkimatı haritasında görüldüğü gibi, Giriş, Orta ve Merkez tahkimatları birbiri ile uyumlu ve irtibatlı hale getirilmiş, gerekli tesisler hazırlanıp personel de eğitilmişti. Karada toplar ve topçular haritada görüldüğü gibi Merkez Tahkimatı bölgesine, 403 mayının yerleştirildiği 18 mayın hattı da tesis edilmişti. 

Ayrıca 7/8 Mart gecesi Yüzbaşı Tophaneli Hakkı, NUSRAT Mayın Gemisi ile Boğazı enlemesine kesen bu mayın hatları güneyine, Karanlık Liman bölgesinde enlemesine değil kıyıya paralel, eldeki son 26 mayını da düşmana görünmeden, gece karanlığında gizlice döşemişti. Yüzbaşı Hakkı’nın mayın döşediği bu alanda, on gün önceden beri düşman mayın temizliği yaptığından bu alan İngilizler tarafından temiz olarak işaretlenmişti. 

Değerli okurlarım, Müttefik Donanmanın dört safhalı taarruz planı, ana hatları ile özet olarak aşağıdaki gibiydi. 

- Giriş bölgesindeki tahkimatın tahribi. 

- Orta bölge tahkimatının tahribi ve mayınların temizlenmesi. 

- Merkez tahkimatının tahribi. 

- Mayın temizliği ve Boğazın dar yerinin, karaya çıkarılacak birliklerle işgali ve donanmanın Marmara’ya girmesi. 

Bundan sonrası da, Çanakkale Boğazı güven altına alınarak İstanbul’u İşgal Harekatını başlatmaktı. 

Planın birinci safhası için ilk harekat, 19 Şubat günü başlamıştı. Sabah saat 09:15’te 12 savaş gemisi ile Boğaz girişindeki tabyalar beş saat uzaktan bombalanmıştı. Saat 14:00’ten sonra düşman gemileri yaklaşıp toplarımızın menziline girince başlayan topçu düellosunda bazı düşman gemileri hasar almıştı. Ve bu düelloda 4’ü şehit ayrıca 11 Mehmet’imiz yaralanmıştı. 

İkinci bombardıman, bir hafta sonra 25 Şubat sabahı başlamış, akşama kadar süren top düellosunda Giriş Tahkimatıntaki bataryalarımızın topları kullanılamaz hale gelmiş ve bu gün de 13’ü şehit ve 19 Mehmet’imiz yaralanmıştı. Gece karanlıkta, elde kalan toplarla cephane ve malzeme gerilere taşınarak tabyalar boşaltıldığından, ertesi gün düşman donanması ellerini kollarını sallayarak Boğaz’a 2-3 km kadar girmiş, Seddülbahir ve Kumkale’ye asker çıkararak susturulan tabyaları tahrip ederek kullanılmaz hale getirmişlerdi. 

Böylece harekatın ikinci safhası da tamamlanmıştı. 

Bu iki günlük bombardımanla Türk Topçusunun imhası, başta Yunan Başbakanı Venizelos’u heyecanlandırmış hemen İtilaf Bloku safında harbe girmek ve İstanbul harekatına üç tümenle katılmak için hazır olduklarını bildirmişti. Ancak Alman İmparatoru Wilhelm’in kız kardeşi ile evli olan Yunan Kralı Konstantin ise tarafsız olmaktan yanaydı. Ve İstanbul için Odesa’da kuvvet toplayan Rus Çarı Nikola da şiddetle karşı çıkınca Venizelos öneriyi bir kenara bırakmak zorunda kalmıştı. 

Ayrıca İngilizlerin 25-26 Şubat bombardımanları İstanbul’u da karıştırmıştı. Padişah ve hükümetin Konya’ya taşınma hazırlıkları yapılıyor, nakilleri için Haydarpaşa’da özel bir tren bekletiliyordu. İstanbul da telaş içinde ve şaşkındı. 

İngilizler ise, 26 Şubat’tan sonra da havaların imkan verdiği ölçüde harekatı ve donanmanın koruması altında mayın arama ve temizleme faaliyetlerini devam ettirdiklerinden artık görünürde harekatın 2 ve 3ncü safhaları birlikte yürütülür hale gelmişti. 

Boğaza giren zırhlılarla Türk Merkez Tahkimatının ağır topları arasındaki topçu düellosu bütün hızı ile artarak devam etmekteydi ve bu ara rahatsızlığı nedeni ile görevden ayrılan Amiral Carden’ın yerine Akdeniz Filo Komutanlığına Amiral De Robeck getirilmiştir ve yeni komutan da, daha önce kararlaştırıldığı gibi Çanakkale Boğazına son ve kesin taarruzun 18 Mart 1915 sabahı başlamasını emretmişti. 

Bu mağrur donanmanın öndeki zırhlıları saat 09:00 sularında artık gözle seçilebiliyordu. Ve şimdi bu donanmanın, Boğaz girişinden Çanakkale şehrinin 7km güneyine kadar mayından temizlendiği sanılan bölgeden, üstün ateş gücü ile Merkez Tahkimatı ezip geçmesine sıra gelmişti. 

Gemilerin taarruz düzeni ile üç grubu teşkil eden gemilerin listesi Deniz Savaşı haritasında görülmektedir. 

Grupların görevleri özet olarak aşağıdaki gibiydi. 

Birinci Grup; en önde Boğaza girerek 13km uzaktan Merkez Tahkimatını ateş altına alacak ve geriden gelip ileri geçecek grupları destekleyecek. 

İkinci Grup; İkinci sıradan, 1-1,5 saat sonra emirle Birinci Grubun önüne geçecek, 5-6 km yaklaşarak Merkez Tahkimatının imhasına katılacak. 

Üçüncü Grup; İkinci Gruptan iki saat sonra ileri çıkarak İkinci Grubun görevini devralacak. 

Bu Grupların emrine mayın tarama gemileri ile Kruvazörler ve muhripler de görevlendirilmişti. 

Plana göre mayınların temizlenmesine bombardımanın ikinci saatinden sonra başlanarak Çanakkale’ye kadar 800 m genişliğinde bir koridor açılacaktı. Ve ayrıca Gelibolu Yarımadası batısına çıkarma yapılıyormuş gibi yanıltıcı faaliyetler de icra edilecekti. 

Limni, Gökçe ve Bozcaada’dan hareket eden gemiler saat 10:00 sularında savaş düzenini alabilmişler, Amiral De Robeck’in bulunduğu Birinci Grup zırhlılarının 11:30’da Merkez Tahkimata ateşleri ile 18 Mart Deniz Savaşı başlamıştı.

Düşman zırhlıları henüz Merkez Tahkimat bölgesindeki Türk toplarının menziline girmediğinden, sadece Orta Tahkimat bataryaları ateşe karşılık verebiliyordu. Düşman zırhlılarının adeta tek taraflı bombardımanını kafi gören Amiral De Robeck’in saat 12:00 sularında İkinci Grubun öne geçmesini emretmesiyle Fransız Amiral Komutasındaki Fransız zırhlıları ileri çıktıklarında, artık Merkez Bataryalarımızın menziline girmişlerdi. 

O ana kadar suskun olan Merkez Tabyadaki Türk toplarının ateşi ile Fransız Bouvet zırhlısı isabet alarak gemi yan yatmış, diğer üç zırhlıda da hasarlar olmuş, yangınlar çıkmıştı. Korkunç topçu düellosu bütün şiddeti ile devam ediyordu. 

Türk tarafında da kayıplar vardı. Topların bazıları isabet alarak saf dışı kalmış, telefon telleri koptuğundan gözetleme ve komuta irtibatları kesilmişti. Saat 14:00 sıralarında Türk ağır topçusu ateşleri etkisini kaybetmeye başlamıştı ki, Nusrat Gemimizin döktüğü ve kimsenin bilmediği mayınlar adeta imdadımıza yetişmişti. 

Zaten yaralı olan Bouvet zırhlısı saat 14:10 sularında bir mayına çarparak hemen batmış, yaralanan Gaulois de savaş alanını terk etmişti. Saat 16:00’ya doğru da daha önceden yaralanmış olan Inflexible zırhlısı da mayına çarparak görev yapamaz hale gelmişti. 10 dakika sonra saat 16:10’da Irresistible zırhlısı ve iki saat sonra da Ocean zırhlısı, Nusrat’ın mayınlarına çarparak batmışlardı.  

Türk topçu ateşlerinin etkisinin azalmaya başladığı saatlerde, Yüzbaşı Hakkı’nın Nusrat gemisi ile 7/8 Mart gecesi denize döktüğü mayınlar her şeyi değiştirmişti. 6,5 saat içinde bu mağrur Donanma’nın üç zırhlısı, iki muhrip’i yedi mayın tarama gemisi batmış, dört zırhlısı da görev yapamaz hale gelmiş, 900 askeri de Boğaz sularına gömülmüştü. Bu kayıp, o günlerin bu en güçlü ve büyük donanmasının gücünün üçtü birini ifade ediyordu ve Amiral De Robeck için de yenilgiyi kabul edip çekilmekten başka çare yoktu. 

Ve Boğazı asıl sahiplerine bırakıp çekildiler. 

Bugün 58 Mehmet’imiz şehit olmuş, 74’ü de yaralanmıştı. Ayrıca 9 top elden çıkmış Çanakkale şehri ve Kilitbahir Köyü’nün de bir bölümü yanmış ve yıkılmıştı. 

Ve yine bugün Çanakkale Müstahkem Komutanlığı, üstün düşmana olanca gücü ile kahramanca karşı koymuş ve başarmıştı. Türk topçuları fevkalade başarılı idiler. 

Değerli okurlarım, Gelibolu Yarımadası Mecidiye Bataryasında mermi taşıyan vincin bozulması üzerine 276 kg ağırlığındaki mermiyi sırtına alıp topa sürerken, Edremitli Seyit Onbaşının yüksek coşku ve görev aşkı ile gösterdiği performans müthişti, daha sonra hiç yapılamamıştı. Unutulmazdı. 

Yine Anadolu yakasında Dardanos Bataryasında kahramanca görev yapan Batarya Komutanı Yüzbaşı Hasan ve Gözetleme Subayı Üsteğmen Mevsuf ve 9 Mehmet’imiz düşman mermisi ile şehadetlerinden sonra gömülü oldukları Dardanos’un adı Hasan Mevsuf olarak değiştirilerek unutulmaz olmuşlardı. 

Ve tabii savaşın seyrini değiştiren mayınları döken Nusrat Mayın Gemisinin Komutanı Yüzbaşı Tophaneli Hakkı ve geminin bütün mürettebatının başarılı da unutulmazdı, hiç unutulmadı. Şükranla anılmaktadır. 

Değerli okurlarım, Avrupa’nın Hasta Adamının topları, mayınları, kahraman evlatları önünde, Düvel-i Muazzamanın mağrur donanması için de ÇANAKKALE GEÇİLMEZDİ, GEÇEMEDİLER. 

Ve Birinci Dünya Harbini de erkenden sonlandıramadılar. 

Bir ay sonra, bu defa Gelibolu’da yeniden şanslarını deneyecekler, yine de GEÇEMEYECEKLER’di. 

18 Mart Zaferi, Şanlı Tarihimizin en şanlı, en onurlu, müstesna zaferleri arasındadır. Aziz Milletimin bu mutlu gününü yürekten kutluyor, kahraman şehitlerimize ve ebediyete intikal eden 18 Mart’ın bütün komutan, subay, astsubay, erbaş ve erlerini yüksek bir saygı ile anıyor Ulu Tanrı’dan rahmet diliyorum. 

Ruhları şad, mekanları cennet olsun.