''Köstebek'' adlı eserinin ön sözünde Sevgili Hablemitoğlu şöyle diyordu: (05.08.2002)

''Türkiye Cumhuriyeti, tarihinin en karanlık, en hazin dönemini yaşıyor. Bir tarafta, Türkiye Cumhuriyeti’ni koşulsuz savunan, Atatürk ilke ve devrimlerinin sahibi ve takipçisi, aydınlanmacı, tam bağımsızlıkçı, sömürünün her türüne karşı, evrensel barıştan yana, yurtsever, ilerici, ulusalcı kesim var. Ancak, ne bir siyasal partiye, ne basın ve yayın kuruluşlarına, ne de kendilerini destekleyecek ulusal sermaye gücüne sahipler. Ülkenin elden gidişini sessiz çığlıklarla izliyorlar. İşlerini ve işyerlerini kaybedenler, üniversite kapılarında bekleyenler, sefalet sınırının altında yaşayanlar, ülke güvenliğini sağlamaya çalışırken baba ocağına tabut içinde dönenler, Mumcular, Üçoklar, Aksoylar, Kışlalılar ve olup-biteni izleyen milyonlarca örgütsüz, dağınık Türk yurtseveri!.. 

Karşı tarafta ise, ülkeyi etnik ve mezhepsel esasa dayalı olarak bölmeye, yer altı-yerüstü ekonomik kaynaklarını pazarlamaya, din devleti kurmaya ve halkın dinsel inançlarını sömürmeye, hatta Cumhuriyet’in başına numara koymaya kararlı, zengin, güçlü, dış destekli, örgütlü vatan hainleri ve işbirlikçileri ile peşlerinden sürükledikleri ulusal bilinçten yoksun diğer bir kesim!.. İşte “Köstebek” adlı bu çalışma, içinde bulunduğumuz kapkara dönemde, devletimizin altının nasıl oyulduğunun, nasıl zaafa düşürüldüğünün binlerce örneğinden sadece birine ışık tutuyor: Türk Devleti’nin istihbarat birimlerine sızmış, kadrolaşmış fethullahçıları!.. '' Ne yazık ki bunları söyledikten çok kısa süre sonra bir devrim şehidi daha tarihin hafızasına kara leke olarak yazılıyordu.

Tam bağımsızlığın, ulusal bütünlüğün, laikliğin, Türklüğün ve Atatürkçülüğün gür sesi, cesur yüreği Necip Hablemitoğlu’nu katledilişinin 15. yıldönümünde manevi varlığı önünde saygı ile eğilerek anıyoruz.

O yaşamı boyunca dürüstlükten, araştırmaktan, okumaktan, yazmaktan, bilimsellikten ödün vermeden mücadele etmiş cumhuriyet tarihçisi, bilim insanı kendi deyimi ile gerçek bir yurtsever ve Atatürk’ün manevi mirasçısıdır. 

Aydınlanma uğruna can veren kahramanların, ulusal bağımsızlık aşkıyla yüreğini kalkan eden vatanseverin ne ilkidir nede sonuncusu olacaktır.

Emperyalizme karşı “tam bağımsızlık” diyen aydınlarımızı yok ederek ulusal bilinci yok edeceğini zanneden; Türkiye’yi ortaçağ karanlığına, siyasal ümmetçilik batağına çekmeye çalışan din tacirlerinin, gericilerin, yabancı servis ajanlarının ve işbirlikçilerinin sadece bir kurbanıdır.

Onun katledilmesi Türkiye Cumhuriyetinin köklerinden kopartılma, kimliksizleştirme çabasının sadece son halkası, karşı devrimin geldiği son aşamadır. Cumhuriyeti koruma ve kollama görevini içselleştiren tüm yurttaşlara ve aydınlara verilen bir gözdağıdır. 

Daha önce katledilen Uğur Mumcu, Bahriye Üçok,  Ahmet Taner Kışlalı, Muammer Aksoy gibi Cumhuriyet aydınlarının öldürülmesinde araç olan tetikçilerin kim oldukları, ideolojileri, tabiiyetleri, inançları ya da inançsızlıkları bizce artık önemli değildir. Yıllarca suçluların yakalanması için gösterdiğimiz çabalar suya yazılmış yazılar olarak kalmıştır.  Artık tarafsızlığını kaybettiğinden emin olduğumuz hukuk sistemimizin bu yönde çaba göstereceğine dair umudumuz ve güvenimiz tükenmiştir.

Tam bağımsızlık mücadelesinde katledilen devrim şehitlerinin katilleri ve azmettiricilerinin tespiti; fırsatçılık, çıkar hesapları, siyasi oy kaygısı ile hareket eden siyasetçilerden ve laikliği dinsizlik olarak gören, dini siyasete alet etmekten geri durmayan, her fırsatta cumhuriyetin kuruluş değerlerine, kurucu kadrosuna saldırmaktan çekinmeyenlerden de beklenemez.

Bu cinayetlerin arkasındaki azmettiricilerin, müttefik görünümlü emperyalist sömürgecileri olduğu, niyetleri ve metotları artık aşikâr olup artık beklentimiz olan biteni izleyen milyonlarca sessiz örgütsüz dağınık Türk yurtseverin bu cinayetlerin tekrarlanmaması için Türklük, Ulusal birlik ve Atatürk ortak paydasında omuz omuza vermesi ve birlik olmasıdır. 

Ülkeyi etnik ve mezhepsel esasa dayalı olarak bölmeye, yer altı yer üstü kaynaklarımızı sömürmeye, pazarlamaya çalışan ve halkın dinsel inançlarını kullanarak ortaçağ karanlığına mahkûm etmek isteyen emperyalistleri görmemek bilmemek  zihni kör olmaktan başka bir şey değildir. 

Ülkemiz; özgürlükler adına özgürlükleri yıkmaya çalışanların, savunmaya çalışanlardan daha özgür ve güçlü olduğu bir paradoksu yaşamaktadır.

Türkiye Cumhuriyeti’nin üniter ve laik yapısına göz diken tüm unsurlara karşı; Türkiye cumhuriyetini koşulsuz savunan, Atatürk ilke ve devrimlerinin takipçisi, ilerici, aydınlanmacı ve tam bağımsızlıkçı, sömürünün her türüne karşı evrensel barıştan yana olan biz yurtseverler var oldukça onlar asla bunu başaramayacaktır. Çünkü Türk’üz ve başka Türkiye yok!”

Tüm yurtseverlere düşen bu emperyalist çetelerin sağladığı sermaye, istihbarat, enformasyon desteği ile yasamayı, yürütmeyi, yargıyı ele geçiren örgütlü vatan hainleri ve işbirlikçilerinin peşlerinden sürükledikleri ulusal bilinçten yoksun halkımızı aydınlatmak, sivil toplum cemaatleri denilen, yobazlığın küreselleşmiş hali olan tarikatların pençesinden kurtarmaktır.

Sönen her mumun ardından binlercesini yakacağız, mumlar değil karanlık isteyenlerin nefesleri tükeninceye kadar buna devam edeceğiz. Devrim şehitlerimizi sadece ölüm yıl dönümlerinde anmayacağız. Neden öldürüldüklerin, susturulduklarını sorgulayacak ve hesabını soracağız. 

Cumhuriyeti çökertmenize, Sevr dayatmanıza ve Ortadoğu bataklığında ortaçağ karanlığında yaşatma isteğinize direneceğiz ve kazanacağız.

“Kemalist budur. Ateşte pişen çelik gibi dağlanır yüreği acıyla, çıplak elleriyle tutar kor gibi ateş gibi kardeşinin sonsuza uzanan bedenini, Kemalist yanar meşale olur nice karanlık böyle aydınlanır.'' 

Tüm Devrim şehitlerimizin Ruhları Şad olsun.