Temmuz ayının ikinci yarısında tatile çıkmaya hazırlanırken meşum 15 Temmuz’la, yolculuğu ertelemiştik. Hatta 18 Temmuz için hazırladığım makalemin gazetemize ulaşmasında aksaklıklar olmuştu.

15 Temmuz gecesi adeta üzerinden yüzlerce tankın geçtiği bu büyük millet, hain çeteye geçit vermedi. Başta Cumhurbaşkanımız olmak üzere arka arkaya gelen açıklamalarla TSK ve emniyet teşkilatımızın büyük kısmının darbeye karşı olmaları, kahraman ve demokrasi aşığı Türk Halkının 16 Temmuz’un ilk saatlerinde meydanlara hakim olmasını kolaylaştırmış ve mümkün kılmıştı.

15 Temmuz mercek altına alınıp tahkikat ve araştırmalara başlandı. Suçlar ve suçluların meydana çıkarılarak layık oldukları cezalara çarptırılacakları muhakkak. Şimdilik magazin ön planda olsa da bazı konularda toplumsal ittifak sağlanmış gibi.

Türk Milleti demokrasi aşığıdır, gücünü göstermiş ve haklarına sahip çıkmıştır. Ne kadar övünsek azdır.

Bir blok oluşturan siyasi partilerimiz Türkiye’nin gücüne güç katmıştır. İnşallah bu uzlaşma uzun ömürlü olur.

Millete rağmen ve milletin uygun bulmadığı hiçbir hareketin başarılı olamayacağı bir kere daha ortaya çıkmıştır.

T.C.’nin bekası için en önemli silahın istihbarat olduğu bir defa daha kanıtlanmış ve hiçbir teşkilatı olmasa bile her Devlet görevlisinin, kendi biriminin nabzını tutmakla sorumlu olduğu ve hiçbir mazeretin bu sorumluluğu ortadan kaldıramayacağı bir kere daha ortaya çıkmıştır.

Değerli okurlarım,

Bir emir komuta sistemi dışında hazırlanan bu darbe için, gözünü hırs ve kin bürüyen okyanus ötesindeki hain’in kapasitesinin yetersizliği de ortadadır. Bu hain darbenin “Üst akıl ve ortakları” vardır. Bu üst akıl ve ortakların amacı; Türkiye’yi bu hain darbecilere peşkeş çekmek değil, bir iç savaşı başlatmaktı.

TSK’nin geçmişte daima düşmanı ile asaletine yakışan bir şekilde çarpıştığına, döğüştüğüne tarih ve bütün dünya şahittir. Asker elbisesi giyen hain çetecilerin 15 Temmuz eylemleri, en hafif ifade ile ihanetin ta kendisidir. Bu şerefsizler TSK’ni yaralamış ve lekelemişlerdir.

TSK’nin yaralarını sarmak için alındığı ifade edilen tedbirlerin bir kısmı düzeltilinceye kadar herhalde uzun süre tartışılacaktır. Bunların birkaçına değinmek istiyorum.

TSK için öngörülen yeni yapılanma ile emir komuta birliği tesis edilebilir mi? Eskilerin tabiri ile “Emir komuta iştirak kabul etmez”, bedeli kanla ödenmiş bir harp prensibi ve önemli bir kuraldır. Savaş yönetiminin olmazsa olmazlarındandır.

Ayrıca TSK’nin hiçbir eğitim tesis ve okullarında darbe dersi verilmez, hiçbir eğitimin konu ve kapsamında yeri de yoktur. Bu faaliyetler denetim altındadır, gizli de değildir, aslında gizlenemez de.

Aynı şekilde asker hastanelerinin Sağlık Bakanlığı’na devri ile darbe arasında kurulan ilişki hep tartışılacak konular arasındadır. Aslında yaralanan askere hemen, derhal sağlık hizmeti sunulması komutanlığın asli görevleri arasındadır. Sağlık Bakanlığı’nın sorumluluğu komutanlığı kurtarabilecek mi?

Ve TSK bünyesindeki okulların nerede ise tamamı kapatıldı. Okullar suçlu bulundu. Oysa çete mensubu vali, kaymakam, hakim, savcı ve diğer meslek sahipleri gibi askerler de yargıya teslim edilmedi mi?