VELİ TÂHİR ERDOĞAN Hocaefendi ile adı kadar muhtevası ile de dikkat çeken kitabı ‘114 SÛREDE KUR’ÂN ÇOCUKLARA NE DİYOR’ isimli eseri hakkında konuştuk.

Oğuz Çetinoğlu: ‘114 SÛREDE KUR’ÂN ÇOCUKLARA NE DİYOR? isimli kitabınız yayınlandı. Çok farklı ve faydalı bir kitap. Hayırlı olsun. Sizi böyle bir çalışmaya iten sebepler ne oldu?

Veli Tahir Erdoğan: Bizim ülkemizde, Kur’ân okumak dendiğinde, genelde ilk akla gelen, Kur’ân-ı Kerîm’i anlamadan yüzünden okumaktır. Ülkemizde var olan bütün Kur’ân kurslarında öncelik anlamadan okumayı öğretmektir. Anlamadan okumak, anlamadan ezberlemek kulağa garip gelse bile, bu anlayış bir gelenek hâline gelmiş, sanki normal olan buymuş gibi bir algı oluşmuş.

Çevremizde geleneğin bu algısını görmek hiç de zor değil; bu ülkede Kur’ân kursuna giden 100 çocuğa sorsak, “Subhaneke’yi, Fatiha’yı ve Elemtereden aşağısını (Fil sûresinden, Nas sûresine kadar) biliyor musunuz?” diye, -ben defalarca sorduğum için söylüyorum- çocukların % 95’inden fazlası ‘biliyoruz’ derler. Aynı çocuklara, ‘Anlamını biliyor musunuz?’ diye sorsak, üzülerek ifâde edeyim, % 95’ten daha fazlası bilmiyor. 

Ve işin dikkat çeken tarafı, bu durum bu ülkenin normali, bu durum yadırganmıyor. Çok fazla dert de edilmiyor. Dert edilmediği için de, yapılan çalışmalar, birbirinin tekrarı olarak devam ediyor.  

Ayrıca ezberin açık ara anlamın önüne geçmesi meselesi sâdece çocuklar da görülen bir problem değil. Dün çocuk, bugün yetişkin olan büyükler de aynı sıkıntılı durum var ve devam ediyor. 

Çetinoğlu: Mânâ yerine ezberde ısrarın sebepleri ne olabilir? 

Erdoğan: Bu sebepler açıkça söylenmez. Bu işin ehli olan bir kısım hoca/âlim arasında şöyle bir kanaat vardır. ‘(Dini konularda uzmanlığı ve alt yapısı olmayan) ‘Avam Halk’ bu işi anlamaz. Halkı meal okumaya teşvik edersek, bu teşvik birçok yanlış anlamalara sebebiyet verir. En iyisi biz ‘böyle gelmiş böyle gider’ diyelim ve geleneğin çizgisini devam ettirelim.

Çetinoğlu: Bu kanaate sâhip olanların, bu ısrarlarının arkasındaki gerekçe nedir?

Erdoğan: Ülkemizde, 2010 yılı öncesinde 250 kadar Türkçe meal vardı. Bu meallerin % 95’inden fazlası birbirinin tekrarıydı. Meallerin çoğunda açıklama yoktu. Açıklama olmadığı gibi çeviriler de motamot (birebir)  yapılıyordu. Eldeki mealler böyle olduğu için, tefsir altyapısı olmayanlar için meal okumak zorlaşıyor ve bazı âyetlerin yanlış anlaşılma ihtimâli oluyordu. Meselâ burada birçok örneği bir temsilen bir örnek vereyim. Kur’ân’da dört yerde ‘Onları nerede bulursanız öldürün’ şeklinde âyetler geçer. Bu âyetler, târihî arka plânı ile birlikte okunmazsa, birçok yanlış anlamalara sebebiyet verir. Bazı hoca ve âlimler bu ve benzeri yanlış anlamalar olmasın diye, meal okumayı teşvik etmediklerini düşünüyorum.  

Çetinoğlu: Sizin, çocuklar için yaptığınız Kur’ân çalışmasından önce, yetişkinler için yaptığınız ‘Kur’ân Bana Ne Diyor?’ isimli bir eseriniz yayınlandı. O çalışmada siz nasıl bir yöntem tâkip etmiştiniz?   

Erdoğan: Hem geleneğin çizgisini tâkip ettim. Hem de alışılagelmiş çizgisinden ayrıldım.

Âyetlerin Arapça metinlerine Türkçe karşılık verirken, âyetin ruhuna uygun bir şekilde Türk dilindeki en yakın mânâyı vermek gibi bir mecbûriyet var. Bu mecbûriyet sebebiyle herkes gibi ben de geleneğin çizgisinden gittim. Fakat yöntem olarak ayrıldım. 

Ayrılma sebebimi de mealimin girişinde mealde ‘Açıklama bir zarurettir’ başlığı altında örneklerle anlattım. Radyo ve televizyon benzetmesi yaptım ve sordum: Geçmişte bir zamanda ve bir mekânda, yüzlerce farklı muhatapları olan olayı tâkip etmek için size iki seçenek sunsalardı hangisini tercih edersiniz?

Birinci şık: Olayları televizyondan görüntülü olarak seyretmek.

İkinci şık: Olayları radyodan sesli olarak dinlemek.

Türkiye’deki meallerin çoğu radyo yayını tercih ederken, biz mealimizde televizyonu seçerek sesi ve görüntüyü birleştirdik. Âyetleri Arapça metne en yakın çeviriyle verirken, âyetler üzerinde açıklama yaparak, âyetlerin indiği ortamı okuyucunun hayalinde canlandıracağı, okuyucunun kendini o âyetlerin indiği ortamda hissedeceği arka plân bilgilerini de verdik.

Çetinoğlu: Peki, sonuç ne oldu, yöntemin başarısını ölçebildiniz mi?

Erdoğan: Mealimin ilk baskısı 2014 yılında yayınlandı. Yöntem olarak çok yeni bir sistem tatbik etmiştim. Biraz endişeliydim. Açık söyleyeyim, bugün gördüğü ilgiyi de göreceğini hiç tahmin etmiyordum. Fakat hamd olsun Rabbim mealimizin 22. baskısını görmeyi bana nasip etti. Bunun şükründen acizim. 

Çetinoğlu: Peki Efendim! Bu girişten sonra konumuzu çocuk kitaplarına getireyim; piyasada çocuklar için hazırlanmış kitaplar hakkında genel bir değerlendirme yapar mısınız?

Erdoğan: Mevcut kitaplara baktığımızda, gördüğümüz manzara şu: Bu kitaplar arasında, Kur’ân’ın bütünü (114 sûresi) üzerinde yapılmış bir çalışma yok. Bu kitaplarda Kur’ân’ı çocuklara tanıtmak dendiğinde, en çok öne çıkan konular, Kur’ân’daki Peygamber kıssaları / hikâyeler ve o kıssaların içinde geçen mucizeler. 

Kur’ân’ı bu yöntemle çocuklara tanıtmak istediğimizde karşımıza üç problem çıkıyor. 

Birinci problem: Çocuklar Peygamberleri mûcizeleriyle tanıyor. Mûcizelerle tanınan bir Peygamber bütün işlerini mûcize ile halleden bir Peygamber algısını beraberinde getiriyor. Bu algının sonucu olarak işlerini mûcizeyle halleden bir Peygamberin, mûcize gösteremeyen bizlere örnekliği zorlaşıyor. 

İkinci problem: Bu kitapların neredeyse tamamı, çocukları bugünden 1400 yıl önce Peygamberimizin (as) yaşadığı çağa, MÖ 1300’lere Hz. Musa’nın (as) yaşadığı çağa, MÖ 2000’lere Hz. İbrahim’in (as) yaşadığı çağa götürüyor. Onların hayatını o günün dekorunda anlatıyor. Buraya kadar tamam. Fakat, o kitaplarda çocukların o günden bu güne ne getireceği sorusunun cevabını bulamıyoruz. O Peygamberlerin hayatları bugün ‘bize ne diyor?’ bunun cevabını göremiyoruz. 

Üçüncü problem: Günümüz çocukları diziler, filmler üzerinden Badman, Süperman, Spiderman gibi sanal kahramanlarla tanışıyor. Mûcizeler üzerinden tanıdığı Peygamberleri bunlarla kıyasladığında, Peygamber mûcizeleri çocuk için çok fazla bir şey ifâde etmeyebiliyor.

Çetinoğlu: Bu genel değerlendirmeden sonra 114 SÛREDE KUR’ÂN ÇOCUKLARA NE DİYOR? isimli çalışmanıza gelirsek Efendim,  bu eserinizde nasıl bir yöntem kullandınız?

Erdoğan: Tercih ettiğimiz yönteme sürâhi-bardak yöntemi diyoruz. Bu yöntem dünyânın her yerinde, bütün eğitim sistemlerinde uygulanan bir yöntem. Çocuklarımıza okullarda öğretilen Matematik, Fizik, Kimya, Biyoloji,  bütün ilimleri sürâhiye benzetirsek, çocuklarımız o sürâhi karşısında bardak oluyor. Sürâhideki suyun tamamı bardağa konmuyor. Bardağın alabileceği kadar konuyor. 

Biz kitabımızda, bütün eğitim sistemlerinde kullanılan yöntemi kullandık. Çocuklarımıza, Kur’ân’ın tamamını vermedik, vereceklerimiz arasında bir öncelik sıralaması yaptık. Bu sıralamaya göre, 114 sûreden 114 konu belirledik. Bu konularla maksadımız çocuklarımıza bir Kur’ân kültürü ve alt yapısı vermekti. Sûrelerin içinden âyetleri verirken, âyeti olduğu gibi vermek yerine, çocuğun anlayabileceği şekilde sâdeleştirerek verdik.

Çetinoğlu: Kitapta bir kurgu var. Mesajları bu kurgu içinde veriyorsunuz. Biraz da bu kurgu hakkında bilgi lütfeder misiniz?

Erdoğan: Muhatap çocuk olunca, soyut konuları ona anlatmak için kurgu bir zaruret oluyor. Benzer kitaplarda, kurguların merkezinde, dini motifler ve dînî mekânlar var. Konular ya bir câmide bir hocanın anlatımıyla, ya da Nasrettin Hoca veya yaşlı bir dede anlatımıyla sunuluyor.

Biz bu kitapta Kur’ân’a daha geniş bir pencereden baktık. Cihanşümul olan kitabı cihanşümul motifler içinde sunduk. Kurgunun merkezine üniversiteyi ve çocukların okulunu koyduk. Kur’ân birçok ilimlere işâret eden bir kitap olduğu için, üniversitenin öğretim üyeleri ve çocukların sınıf öğretmenleri çocukların proje danışmanı oldu.

114 öğrenci bu projeye gönüllü olarak katıldı. Her biri bir sûrenin sunumunu yaptı. Kurgu gereği yapılan sunumlar, facebook, twitter, instagram, youtube gibi bütün sosyal medya kanallarından canlı yayınlandı. Sunumları dinleyenler yorumlarıyla, sorularıyla geri dönüş yaptılar.

Bu kurguda, teknolojiyi öne çıkarmamızın sebebi, çocukları teknoloji kullanmaya teşvik değildi, zaten oyun ve eğlence için kullandığı teknolojide çocuğu araştırmaya, öğrenmeye, kendini geliştirmeye yönlendirmekti.

Çetinoğlu: Yöntem güzel, kurgu orijinal… Peki biraz da ulaşılmak istenen hedeflerden bahsedebilir misiniz?

Erdoğan: Hedeflerimizi 7 maddede özetlemeye çalışayım.

1-Kur’ân’ı yüzünden okuyan çocukları, anlayarak okumaya teşvik etmek. Yüzünden okuma, anlayarak okuma ile birleştiğinde, daha güzel ve daha verimli bir okuma olacak.

2-‘Kur’ân yetişkinlere hitap eden bir kitaptır. Çocukların O’nu anlaması zordur algısını’ değiştirmek.

3-Kur’ân sâdece dini ilimlerden bahseder, algısını değiştirmek. Kur’ân’da fen bilimlerine işâret eden ilimle alâkalı âyetleri ve ilmî mûcizeleri öne çıkarmak.

4-Kur’ân’ın, insanın kişiliğini, karakterini geliştiren ve insana güzel ahlâk kazandıran bir kitap olduğu gerçeğini göstermek. Bu yönüyle Kur’ân en güzel şahsî gelişim kitabıdır, Kur’ân’da ismi geçen Peygamberler de bu konuda en güzel örneklerdir. 

5-Sûrelerde, insanın Allah katındaki ve insanların yanındaki değerini arttıran özelliklere işâret etmek. Böylece, Kur’ân’ın değerler eğitimi veren ve bu eğitimle kişiyi değerli bir insan hâline getiren bir kitap olduğunu göstermek. 

6-Ezber üzerine kurulu bir din anlayışının yerine, okuyarak anlama, düşünerek kavrama, benimseyerek yaşama anlayışını geliştirmek.

7-Sunumların çocuklar tarafından yapılması üzerinden; çocuklara özgüven kazandırmak. Kendini topluluk karşısında rahatça ifâde eden, inandığı dini; sevgi, bilgi ve ikna dillerini kullanarak anlatma becerisine sâhip olan gençler yetiştirmek.  

Çetinoğlu: Önsözde bu çalışmadan bir ekip yardımından bahsediyorsunuz. Bu konuyu biraz açar mısınız?

Erdoğan: 2014’den beri yazıyorum. Yazı hayatım bana 2. Bir çevre kazandırdı. O çevre için ‘Türkiye ortalaması’ diyebilirim. Bu çevrede farklı mesleklerden onlarca insan var. Yazdığım bütün kitapları baskıya göndermeden önce bu arkadaşlarıma gönderiyorum. Onlardan geri dönüşler alıyorum. Onları eleştiri noktasında açık çek veriyorum. Bunun benim yazı hayatıma çok büyük faydaları oluyor. Fabrika örneğiyle söylersem, üreteceğim bir ürünün ilk örneğini, piyasaya çıkmadan önce müşteriler üzerinden test etmeye benziyor. Eksikleri, kusurları, hatâları daha baştan görme şansınız oluyor.

Çocuk kitaplarında da bu yöntemi tâkip ettim. Grup içinde öğretmen arkadaşlarımız, benim gönderdiğim örnekleri sınıfta öğrencilere okudu ve okuttular. Onlardan aldığımız geri dönüşler çalışmamızın daha güzel bir hâle gelmesinde yardımcı oldu.

Çetinoğlu: Biraz da hedef kitleyi konuşalım mı?. Bu kitabı hangi yaştaki çocuklara göre hazırladınız?

Erdoğan: Bir çocuk kitabının başarısını ölçmede kriterlerinden biri şu: Bir çocuk kitabını çocuğun önüne koyduğunuzda, yardım almadan kendisi anlayabiliyorsa başarılıdır.

Biz bu kitapta şöyle bir yola gitmedik. Adını çocuk kitabı koyalım, kitabı çocuğun önüne koyalım, anladığını anlar, anlamadığını anne-babasına sorar. Bu yolu izlemedik. Şunu yaptık: Az önce bahsettiğim gibi Kitaptaki 114 sûresinin içeriklerini öğretmelerimiz ve anne-babalar vasıtasıyla öğrenciler üzerinde test ettik. Bu testler sonucunda bu kitabın 10 yaş üstü çocuklar tarafından anlaşılabilir olduğunu gördük.   

Bu açıklamalardan sonra sorunuzun kısa cevabına gelirsem. Bu kitabı 5-15 yaş arası bütün çocuklar için hazırladık.

10 yaşın üzerindeki çocuklar kendileri okuyup anlayabilir. 10 yaş altı çocuklarımızda anne-baba rehberliğinde anlayabilir.

Ama şunu da söylemeden geçemeyeceğim, bu kitabı kim gördüyse de şunu da söyledi, bu kitap büyüklerin de ilgisini çeker.  

Çetinoğlu: Buraya kadar kitap hakkında genel konuştuk. Biraz da kitabın içeriği hakkında konuşabilir miyiz?. Kitapta önsözden sonra bir de konu fihristi var. Orada farklı konular var. Onlar hakkında bilgi lütfeder misiniz? 

Erdoğan: Az önce ifâde ettiğim gibi bu kitap için 114 sûreden 114 konu tespit ettik. Bunları tespit ederken, konuları gruplara ayırdık.

Birinci gruba; ‘Kur’ân’ı anlamaya giriş dersleri’ dedik. Bu derslerin yetişkinlerdeki karşılığı tefsir usulü. Biz tefsir usulünü çocukların seviyesine göre uyarladık. Bu bölüme Kur’ân’ı anlama rehberi de diyebiliriz.

İkinci gruba;  ‘İman şartları’ dedik. İmanın şartlarının kaynağı Kur’ân’dır. Bu grupta 6 iman esası işlediğimiz sûreleri öne çıkardık.

Üçüncü gruba; ‘İslam’ın şartları’ dedik. İmanın şartlarında olduğu gibi imanın şartlarında da kaynak Kur’ân’dır. Bu grupta İslam’ın 5 şartına işâret eden âyetleri öne çıkardık.

Dördüncü gruba; ‘değerler eğitimi’ dedik. Bu grupta insanı hem insanların yanında hem de Allah katında değerli bir insan yapacak 30 kadar özelliğe dikkat çektik.

Beşinci gruba; ‘örnek insanlar’ dedik. Bu grupta, isimlerini Peygamber isimlerinden alan sûrelerde, Peygamberleri ‘örnek insanlar’ olarak tanıtıyoruz.

Altıncı gruba; ‘âyetler üzerinde tefekkür dersleri’ dedik.  Bur grupta 30’a yakın konuyu çocuklarımıza sunuyoruz. Bu derslerde, Kur’ân’ın istediği şekilde tefekkür nasıl yapılır, bunu uygulamalı olarak gösteriyoruz.

Yedinci gruba ‘Esmâ-i Hüsnâ dersleri’ dedik. Bu grupta bazı isimler üzerinden çocuklarımıza Allah’ın güzel isimleri hakkında sıradışı bilgiler veriyoruz.    

Sekizinci gruba ‘ilmî mûcizeler bölümü’ dedik. Burada Kur’ân’da işâret edilen ilmî mûcizelere dikkat çekiyoruz. 

Çetinoğlu: Çok kısa olarak gelecek çalışmalarınızla ilgili planlarınız hakkında bilgi verebilir misiniz? Bir de kitaplar için konu seçimin nasıl yapıyorsunuz?  

Erdoğan: Allah’a hamd olsun şu ana kadar 12. kitabımız yayınlandı. Bu kitap 13. olacak. Şu günlerde 14. kitabımızın ham hâli bitti. Gelecek 6 ay içinde üzerinde çalışacağımız kitapların da konusu belli oldu.

Kitaplarımda genelde çoğul bir dil kullanıyorum. ‘Ben’ yerine ‘Biz’i tercih ediyorum. Bunun en önemli sebeplerinden biri bu başarının sâdece bana ait olmaması. Bu başarıda en az benim kadar Bilgeoğuz Yayınları’nın da payı var. Yayınevi sâhibi Oğuzhan Bey, bu konuda bana çok yardımcı oluyor. Kendisinde yılların tecrübesi var. Piyasayı biliyor, piyasadaki boşlukları görüyor. Tahminlerini, tespitlerini ve görüşlerini benimle paylaşıyor. Birlikte istişâre ediyoruz ve çalışmalarımızın meyvelerine bakınca da istişârenin bereketini görüyoruz.  

Çetinoğlu: Çok teşekkür ederim Efendim.  

1854

VELİ TÂHİR ERDOĞAN:

     1965 Kırşehir’de doğdu. İlk, orta, lise ve üniversite (İlahiyat) eğitimini yurt içinde tamamladıktan soma uzun yıllar yurt dışında eğitim konularında proje danışmanlığı yaptı. Hâlen de bu görevine yurt içinde ve yurt dışında aktif olarak devam ediyor. 

     Veli Tahir Erdoğan, kitabın yazarının müstear adıdır. Yazar, hayatı boyunca isim ve unvanı ile değil, çalışmalarıyla anılmak istemiştir. Bu sebeple isminin açıklanmasına izin vermemiştir. 

     Çalışması ve eseri hakkında şu bilgileri veriyor: 

     Çalışmalarım tekil şahıs olan fakir tarafından hazırlandı. Ancak meydana gelen ürünler, yalnızca benim değil. Benim üzerimde emeği olan birçok kitap ve insan var. Bu durumda benim ortaya, koyduğum bir eser, ne kadar özgün ve orijinal olursa olsun benim olmuyor. Üzerimde emeği olan insanlarla birlikte düşünüldüğünde ‘bizim’ oluyor. 

     O yüzden teşekkürün de, bize değil, bize bu nimetle şereflenme ve değerlenme imkânı veren Rabbimize yapılması gerektiğini düşünüyorum.

     Öncelikle böyle bir çalışma yapmayı bana lütfeden Rabbime sonsuz hamd olsun. Bıraktığı Sünnet ve Hadis mirasıyla Kur'ân'ı en doğru şekilde anlamada bize rehberlik yapan Efendimiz, Hz. Muhammed Mustafa'ya sonsuz salât u selam olsun.

     Bu çalışma, uzun zamana yayılan dost ve arkadaş sohbetlerindeki müzakereler sonucunda ortaya çıktı. Bu çalışmanın ortaya çıkışında büyük-küçük emek veren tüm dostlara teşekkürlerimi sunuyorum.

     Bu dostlar içinde, bu çalışmanın her aşamasında, gerek maddî gerek manevî desteğini esirgemeyen büyüklerime, gerekse tashih ve dizgi aşamasında destek veren yakın çalışma arkadaşlarıma, ayrıca bu ve benzeri bütün çalışmalarımda evimde her türlü maddî-manevî çalışma ortamının hazırlanmasında bana yardımcı olan değerli eşime teşekkür etmek istiyorum.

     Bu çalışma boyunca, birçok kitap, meal ve tefsirden, onları hazırlayan hocalarımızdan vicahi, şifahî ve gıyabî olarak istifade ettim. Hocalarımızın ellerinden öpüyor, onlara da teşekkürlerimi sunuyorum.

     Son olarak bugünlere gelmem, bu ve benzeri faydalı meyveler vermem için doğduğum günden beri köklerimi sulayan, verdiğim her türlü zahmete katlanan, Kur'ân'a talebe olmam için ellerinden gelen her şeyi fazlasıyla yapan, anne-babama da teşekkür ediyor, onların da ellerinden öpüyor, saygı ve sevgilerimi sunuyorum.