Bu, 100. Yazımız. Yazım diyerek tek başıma sahiplenemiyorum nitekim okuyanı, düzenleyeni, yayınlayanı, aynı konularda şimdiye kadar yazanları olmasa, bu yazılar, elektronik bir ortamda asılı kalan harfler olmaktan öteye gidemeyeceklerdi. Onları hep birlikte hayata kattık, sizlerle teşekkür ederim.

Gazetede yazmaya başlamak, önemli bir karar süreciydi. Korkunun üstüne gitmek, yıllardır kapıyı çalana, kapıyı açıp “hoş geldin” demekti. Korku, yazarlık ya da gazetecilik adına bir okul okumadan, arkada çeşitli nedenlerle bir kitle olmadan yazmak, bu otantik, kırılgan ve kendiliğinden kalemin nasıl bir dönüşü olacağını bilememekten ileri gelmekteydi. Derinlerde, kabul edilmeme, beğenilmeme, başarma ya da başaramama gibi korkulara da dokunduğundan eminim. Konfor alanından çıkmak da içten gelen bir sinyali takip edip belirsizliğe doğru, korkuya rağmen bir adım atma cesareti göstermek değil midir zaten?

İlk aylarda, yazıların elektronik versiyonunun ziyaretçi sayısını takip ederdim. Günü geldi bir makale bir haftada 2000lere dayandı, günü geldi on okuyucu sayısını aşmadı. Yine ilk aylarda yazılan ve paylaşılan yorumları itinayla takip ederdim. Yazıların bazıları sosyal medyada yankı buldu, övgüler, teşekkürler aldı. İçlerinde en çok yüreğime dokunan “bunca zamandır neredeydin?” diyerek yazıyı paylaşan ve hayalimde bile bir arada kendimi düşünmeyeceğim, sevdiğim yazarlardan örnekler vererek benzer bir keyifle okuduğunu aktaran bir okurumuzdu. O hafta kendimi görülmüş ve çok özel hissettim, kalemimin gücüne daha çok inandım, “iyi ki yazıyordum yahu!”. Bu ruh halinden çok kısa bir süre sonra, bir iki vurucu yorum, eleştiri aldım. Onların içinde en hatırımda kalan ise özetle beni rastgele ve anlamsızca bir genç kızın defterini karalaması gibi yazılar yazmakla eleştiren bir okurumuzdu. Diğer yazıları okumuşlar mıydı? Acaba nerede yetersiz kalmıştım? Nedenleri bilsem kendimi geliştirip onları da kazanabilir miydim? “Belki de haddimi bilmeli ve yazmamalıydım.” İlk övgü ve eleştiriler olmalarının bendeki toyluğu yakalayışı, korkularımı ya da egomu gıdıklayışı, iki ekstrem arası kısa süreli salınımlar… 

Birkaç ay sonra ne sayı takip eder ne yorum okur oldum. Nedeni kendimi yetersiz görerek incinip küsmek ya da kusursuz olduğuma inanarak küstah bir kayıtsızlık göstermek değildi. Bu karar, her şeyi olduğu gibi kabul eden ve amacını hatırlayan bir sebattan ileri geldi. Günün sonunda, ben yazmaya içimde birikenleri, aklımda ve ruhumda demleyip durduklarımı, doğru bir kanala aktarmak ve işlemek için başladım. Herkesin içinde olan özgünlüğe saygımla, kendi özgünlüğümü de hayata katmak için yola çıktım. O halde yazmaya hakkını vermek, yolu yürümek ve yolu her şeyiyle kabul etmek gerekti.

Gençliğimde gittiğim bir kitapevi bir de sahaf vardı. Harçlığımın ilk günü, kendimi kitapevinde alışverişte kaybeder, son kuruşuma kadar kitaplara, dergilere, gazetelere, kasetlere gömülür, daha sonra da ayı okuduğum kitapları sahafta takas ederek tamamlardım. Kitapevimizin kafesi vardı, iki tane de gitmekten keyif aldığım, bir iki masası olan kalabalığın bilmediği kafeler… Bitki çayının kokusunun, yeni sayfaların kokusuna karıştığı, okuduğum her satırın beni yalnız olmadığıma, dünyada farklı ve güzel insanlar olduğuna ikna ettiği, böyle bir yazı, nasıl bir anda yazılmış olabilir diye hayranlıkla hayallere sürüklendiğim, başka kitaplarla araştırmaya devam etmek için kelimeleri yuvarlaklar içine aldığım, motivasyonumu ve hayata inancımı yükselten, hedeflerimi oluşturup görünür kılan saatler… 

Bir yerlerde, birileri bu tarz bir enerjiyle okuyorsa herhangi bir gelişim ile hukukumuz yazısını, ölümsüz bir lütuftur benim için. Beğenmeyen, anlamayan, anlayıp manasız bulan her okurumuz da yolculuğun olmazsa olmaz birer parçası, çeşitlilik, düşünce özgürlüğünün kullanılması ve geçerlidir.

Neredeyse üç yıllık bu süreç, beni daha bir insan yapan, kör noktalarımda kalan sivriliklerimi törpüleyen, ‘benim’ diyen egoma ‘hiçsin’ diyen, hayatımın diğer alanlarında da konfor alanımdan çıkma cesareti veren değerli deneyimler kattı hayatıma. O günlerden bu günlere, öğrenmeye, paylaşmaya, büyümeye, yürümeye devam ediyorum görünen o ki birkaç sene daha bu tempo ve bu platformda sizlerleyiz. İyi ki!