Trump’in Çin mallarına yüksek oranda vergi koyarak başlattığı ekonomi savaşı konusunda, 1 Mart günü, ABD ile Çin masaya oturacaklar ve “Tamam mı, devam mı?” diyecekler. Bütün dünya bu masadan çıkacak karara odaklanmış durumda; “Tamam mı, devam mı?” sorusuna verilecek yanıt küresel ekonomi, dolayısıyla küresel barışın geleceği açısından çok önemli. 

“Çin de, ABD de bu aşamada geniş kapsamlı bir savaşı göze alamazlar” deniyor, ama ekonomi uzmanlarının da bu konuda dikkate alınması gereken çok önemli uyarıları var. Ekonominin, dolayısıyla siyasi gelişmelerin yarınlarını görebilmek açısından çeşitli ekonomi verileriyle karşılaştırmalı grafikler üreten uzmanlar gelinen noktada oluşan grafiklerin I. ve II. Dünya Savaşı öncesi grafikleriyle örtüştüğüne dikkat çekerek alarm veriyorlar. 

M. KEMAL SALLI

Düşlediği yeni dünya düzenini hayata geçirmekte zorlanan, dünyanın çeşitli bölgelerinde insan haklarını, uluslar arası hukuku ayaklar altına alan ABD, küresel barışı tehlikeye sokan ataklar yapmaya devam ediyor. 

Dünyanın en büyük petrol rezervine sahip olan Venezuela’da bir sivil darbe düzenleyen ABD, seçilmiş Başkan Maduro yerine, Ulusal Meclis Başkanı Juan Guaido’yu devlet başkanı olarak tanıdığını ilan etmişti. Maduro’nun direncini kırabilmek, ülkeyi kaosa sürükleyebilmek için Brezilya sınırına yardım konvoyu görüntüsü altında binlerce özel kuvvet elemanını yığan ABD, Ortadoğu’da da, “Suriye’den çekiliyoruz” başlıklı tiyatro eserini sahneye koymuştur. 

Pentagon şahinlerinin karşı çıkmasıyla Suriye’den tamamen çekilme söyleminden vazgeçen ABD, Çin’in büyük ölçüde hayata geçirdiği Yeni İpek Yolu’nun önüne, Hürmüz Boğazı’nda bir Belucistan barikatı oluşturmak amacıyla İran’a geniş kapsamlı bir operasyona hazırlanırken, bütün dünyada heyecanlı bir bekleyiş başladı. 

TRUMP “ÇEKİLİYORUZ” DİYORDU, AMA…

Başkan Trump, 19 Aralık 2018’de, DEAŞ’a karşı zafer kazanıldığı belirterek “Suriye’den çekiliyoruz” “müjdesi” vermişti. Ancak, geçtiğimiz Perşembe günü (21.02.2019) Beyaz Saray Sözcüsü, “İstikrarın korunması amacıyla, en az 200 Amerikan askerinin Suriye’de bırakılacağını duyuruyordu. Beyaz Saray bu askerlerin, Suriye’nin kuzeydoğusunda güvenli bölge oluşturulması için kurulacak uluslararası gücün bir parçası olacağının altını çiziyor. Bu gücün görevi, en büyük bileşeni PPK uzantısı YPG olan Suriye Demokratik Güçleri’ni (SDG) Türk Ordusu’na karşı korumak olacakmış. 

Pentagon kaynakları da, “ABD’nin, üzerinde çalıştığı “güvenli bölge”ye şu aşamada Türk Silahlı Kuvvetleri’nin girmesini öngörmediğini” vurguluyor. Anlaşılan o ki, ABD İran’a yoğunlaştığı bir dönemde, herhangi bir olumsuz gelişme yaşanması durumunda çekilebileceği bir “güvenli bölge”yi elde tutmak istiyor.  

1 MART’TA KÜRESEL BİR DEPREM YAŞANABİLİR Mİ?

Bütün bu gelişmelerin ne yöne evrilebileceğini görebilmek açısından 1 Mart’ta Washington’da, ABD ile Çin arasında yapılacak görüşmenin sonucunu beklemek gerekiyor. 

Hatırlanacağı gibi, Trump’in Çin mallarına yüksek oranda vergi koyarak başlattığı ekonomi savaşı konusunda 1 Mart günü ABD ile Çin masaya oturacaklar ve “Tamam mı, devam mı?” diyecekler. Bütün dünya bu masadan çıkacak karara odaklanmış durumda; “Tamam mı, devam mı?” sorusuna verilecek yanıt küresel ekonomi, dolayısıyla küresel barışın geleceği açısından çok önemli. 

“Çin de, ABD de bu aşamada geniş kapsamlı bir savaşı göze alamazlar” deniyor, ama ekonomi uzmanlarının da bu konuda dikkate alınması gereken çok önemli uyarıları var. Ekonominin, dolayısıyla siyasi gelişmelerin yarınlarını görebilmek açısından çeşitli ekonomi verileriyle karşılaştırmalı grafikler üreten uzmanlar gelinen noktada oluşan grafiklerin I. ve II. Dünya Savaşı öncesi grafikleriyle örtüştüğüne dikkat çekerek alarm veriyorlar. Geçmişte, küresel ekonominin fay hatlarında meydana gelen bu enerji birikimi, ancak büyük çapta bir çatışma ve çalkantılarla boşaltılabilmiş, grafikler normalleşebilmişti. 

ABD BİR KÜRESEL DEPREM İSTİYOR OLABİLİR Mİ?

Bu tarihi gerçeğe dikkat çeken aynı uzmanlar, ABD’nin içinde bulunduğu olumsuz koşullardan kurtulabilmesi için, mutlaka geniş kapsamlı bir savaş yaşaması gerektiğini ve bunun kaçınılmaz olduğunu savunuyorlar. ABD’nin göze almak zorunda kalabileceği savaşın kapsama alanını görebilmek için kahin olmaya da gerek yok; küresel çapta yaşamakta olduğumuz gelişmeleri yanyana koymak yeterlidir. 

Son zamanlarda, Venezuela’da olan bitenin nedenlerini irdelerken bazı önemli küresel gerçeklere dikkat çekmek istemiştik. “Maduro Türkiye’ye Güveniyor” başlıklı yazımızdan yapacağımız bir alıntıyla hatırlayalım:

 “Venezuella’da yaşanan sivil darbe, CIA Kurucu Başkanı Allen Dulles Nişanı’na sahip darbe lideri Guadio’nun geçmişi ile birlikte irdelendiğinde, bu darbenin, yalnızca Venezulea Devlet Başkanı Maduro’yu değil, başta Suudi Arabistan olmak üzere, petrol üreticisi bütün İslam ülkelerini, Rusya ve Türkiye’yi ve Çin’i hedef aldığı görülüyor.

(…)Venezuela’nın, Global Firepower’ın gizli kayıtlarına göre 450 milyar varillik rezervine karşılık, ABD’nin petrol varlığı yalnızca 35.213 milyar varil. Bu orana bakarak, “ABD petrol konusunda kendi kendine yeten bir ülke; Venezuela’nın petrolüne ihtiyacı yok” demek ne kadar gerçekçidir? Enerji konusunda kendi kendine yeten bir ülke olduğu savunulan ABD’nin, Venezuela’nın güncel fiyatlamaya göre, 20-25 trilyon dolarlık petrol rezervine ilgisiz kalması mümkün müdür? Dünya petrol ve doğalgaz üretimini ve pazarlamasını ARAMCO- Arbusto Energy ortaklığı çatısı altında kontrolü altına almayı planladığını ve ekonomisini ayakta tutabilmek için buna mecbur olduğunu bilmeden, küresel dengelerin hangi dinamiklerin etkisiyle değişmekte olduğunu anlamak mümkün olabilir mi?

ABD’nin Venezuela’yı kontrolü altına almak istemesinin nedeni, Venezuela’nın petrol rezervinin büyüklüğü ile sınırlı değildir. Son zamanlarda Maduro’nun ülkesinde neler yaşandığını anlayabilmek için, ABD’nin Venezuela üzerinden neler yapmak, neleri kontrol altına almak ve Türkiye ile Rusya’nın arasını neden açmak istediğini bilmek gerekir. Suriye’de çıkar çatışması yaşayan ABD ile Rusya ve Türkiye’nin Güney Amerika kıtasında neden ve hangi gerekçelerle karşı karşıya geldiklerini bilmeden, bölgesel ve küresel dengelerin hangi yöne evrildiğini öngörebilmek kolay değildir. 

VENEZUELA KONUSUNDA ABD İLE MÜTTEFİK DEĞİL, RAKİBİZ 

Suriye’de, ABD’nin en önemli hedeflerinden bir olan Terör Koridoru’nun Akdeniz’e uzatmasına birlikte karşı çıkan Türkiye ile Rusya, okyanus ötesinde, Güney Amerika’da da ABD’nin oyununu boşa çıkarmak üzere dayanışma sergiliyorlar. Bu durumda Trump’ın, “Türkiye’nin Suriye Kürtlerini katletmesine izin vermeyeceğiz” tepkisini anlamamız gerekir; çünkü, Venezuela konusunda ABD ile müttefik değil, rakibiz. 

ABD’nin, Maduro’nun yerine, Ulusal Meclis Başkanı Juan Guaido’yu devlet başkanı olarak tanıdığını ilan etmesi üzerine, Rusya’nın nükleer başlıklı füzeler atabilen SUR-160 savaş uçaklarını neden Carakas’a konuşlandırdığını bilmeden, Venezuela bilmecesini çözmek mümkün değildir. 

ABD Rusya’yı, Avrupa ülkeleri için, “enerji tedarikçi” konumunun dışına savurmak için uğraşırken, önce “Türk Akımı”, sonra da Venezuela petrolü Rusya’yı enerji alanında yeniden bir küresel aktör konumuna yükseltmişti. Maduro’nun, Rusya’yı ABD’de rafineri sahibi yapmaya yönelik oyunu da, Pentagon şahinlerinin tepesini attırmış olmalı ki, Trump’ın, “Seni başkan olarak tanımıyoruz” tepkisine neden olmuştu. 

Venezuela’nın silah ihtiyacını da karşılayan Rusya, alacaklarına karşılık, Venezuela’nın ABD’deki petrol rafinerisine ipotek koymuştu. Anlaşmaya göre, Venezuela borcunu ödemediği takdirde, Rusya bu rafineriye el koyacak ve Amerika’da bir rafineri sahibi olacak. 

ABD, bir taraftan, Türkiye ve Rusya’nın Venezuela’da önünü kesmeye çalışırken, diğer yandan da, Çin’in Yeni İpek Yolu’nu kontrolü altına almaya çalışıyor. ABD’nin en büyük savaş gemilerinden biri sayılan güdümlü füze destroyeri 'USS Donald Cook'un Çin'in deniz yolu ticaretini engellemek için Akdeniz’e gönderilmesi, küresel aktörler arasındaki restleşmenin giderek derinleştiğini gösteriyor. Bütün bu gelişmelerin ülkelerin ekonomilerini çok olumsuz etkilemekte olduğuna ilişkin uyarıları dikkate almamız gerekiyor. 

Yarınlarda çok geç kalmamış olmak için önlemlerimizi almalıyız.” (Maduro Türkiye’ye Güveniyor-01.02.2019 https://www.oncevatan.com.tr/maduro-turkiyeye-guveniyor-makale,43769.html)

“ABD-Çin Çatışması” (24.02.2019) başlıklı yazımızda da, ABD’nin Çin’e karşı İran üzerinden yapacağı operasyonlarda bütün Sünni İslam ülkelerini yanına çekmeye çalıştığını anlatmıştık. 

Türkiye, Rusya ve İran’ın Soçi’de biraraya gelmelerinin birgün öncesinde, İsrail ve Sünni İslam ülkelerinin katılımıyla Varşova’da gerçekleştirdikleri zirvede konuşulanlar sır değil; Hürmüz Boğazı’nda, sonu nereye varacağı kestirilemeyen ve ruhani boyutu da çok önemli olan bir büyük bir hareketlenme bekleniyor. 

Ortadoğu’da, Kırım Savaşı (1853-56), I. Dünya Savaşı (1914-18) ve I. Körfez Savaşı (1991) sonrasında Kürtler ve Araplar üzerinden İslam’ın birliğini, bütünlüğünü de hedef alan bir Büyük Oyun daha tezgahlanıyor. Ortaçağ Avrupası’nda yaşanan uzun soluklu mezhep savaşları güncellenerek  Ortadoğu’ya taşınmak isteniyor. 

Budist Çin’in katılımıyla bu çatışmanın ruhani boyutta da küreselleşme olasılığı var mı? 

Bu sorunun yanıtı da, 1mart’ta Washington’da, ABD ile Çin arasında yapılacak toplantı sonrasında netleşecek.

O nedenle, 1 Mart’ta masaya oturacak olan ABD ile Çin’in masadan hangi kararla kalkacakları çok önemli. 

Duamız, bu görüşmenin küresel barışı tehlikeye sokmaması yönünde. Dualarımız kabul olur inşallah..