GÜNERİ CİVAOĞLU 28 YIL ÖNCE NELER DEMİŞTİ?

28 YILLIK KEHANET

Suriye’de bulunma nedenini DEAŞ’la mücadeleye bağlayan dostumuz, müttefikimiz, NATO ortağımız ABD’nin, PKK uzantısı YPG’yi binlerce TIR dolusu silahla donatmasının, eğitip ordulaştırmasının, “Ortadoğu’daki en büyük ortağım” diyerek alalamasının, bu terör örgütünü özgürlük savaşçıları olarak tanıtma çabalarının, Trump’ın “Suriye’den çekiliyoruz” tweetlerinin arka planındaki gerçek niyetleri görebilmek için, Güneri Cıvaoğlu’nun 28 yıl önce yayılanmış kehanetleşen haber/analizini, bir gazetecilik örneği olarak yeniden okumamız gerekiyor.

 Duayen gazeteci Civaoğlu, zaman zaman alıntılar yaparak hatırlattığı I. Körfez Savaşı izlenimlerini, 15 Ekim 2014’te bir kez daha yayınlamıştı. Civaoğlu’nun kehanetleşen yazısını Fırat Kalkanı, Zeytin Dalı operasyonları sonrasında yapmak zorunda kaldığımız Barış Pınarı Harekatı bağlamında, ABD ve Rusya ile peşpeşe imzalanan Ankara ve Soçi mutabakatları çerçevesinde yeniden hatırlatalım istedik.  

Sovyetler Birliği’nin dağılmasının sonrasında oluşan “tek kutuplu dünya” düzenini ebedi kılabilmek ve I. Dünya Savaşı sonrasında kağıt üstünde oluşturulan Ortadoğu siyasi haritasını yeniden düzenlemek amacıyla ilk adım I. Körfez Savaşı’yla (1991) atılmıştı. 

Savaşın gerekçesi, ABD’nin Bağdat Büyükelçisi tarafından, “Bizim açımızdan bir sakıncası yok” aldatmacasıyla Kuveyt’e sokulan Saddam’ın, “bağımsız bir ülkeyi işgal etmekle” suçlanmasıydı. ABD öncülüğünde oluşturulan Batılı koalisyon güçleriyle Saddam tepelenmiş, ABD’nin 10 yıllık silah stoku Kuveyt çöllerinde eritilmiş, faturası da Kuveyt şeyhinin önüne konmuştu. Kuveyt’in petrolleri, bu borcu ödeyebilmek için, yıllarca ABD’li petrol devlerinin kasasına akacaktı.   

Savaş sonrasında 36 Paralel boyunca bölünerek Saddam’ın uçuşlarına yasaklanan Irak’ın kuzey parselinde, topraklarımızda konuşlanan Çekiç Güç’ün kanatları altında tam teşekküllü bir Kürt devleti kurma çalışmaları başlatılmıştı. ABD’de hazırlanan ve silahların gölgesinde yapılan referandumla Irak halkına kabul ettirilen “anayasa” ile, 36. Paralel’in kuzeyi Irak’tan koparılmış oldu. Bugün Suriye’nin kuzey parselinde Kobani ve Kamışlı merkezli yaşanan gelişmeler, I. Körfez Savaşı sonrasında Irak’ın kuzey parselinde “belli bir amaca yönelik” olarak başlatılan operasyonların devamıdır. 

“Belli bir amaç”tan kastımız nedir?

Onu biz değil, 28 yıl önce I. Körfez Savaşı’nı karargah merkezinden izleyen ve konuyla ilgili haber/analizi Sabah gazetesinde yayınlandığında büyük yankılar uyandıran Güneri Civaoğlu anlatacak. Sürekli okuyucularımız hatırlayacaklardır; yeri geldiğinde, Güneri Civaoğlu’nun bu haber/analizinden alıntılar yaptığımızda hep, “Yarınlarda kaderimizi başkalarının yazmasını istemiyorsak, bu yazıyı muska yapıp boynumuza asmalıyız” notunu düşmüşüzdür. 

Suriye’nin kuzey bölgesindeki Kobani ve Kamışlı merkezli gelişmeler, tarihsel boyutlarıyla ele alınması gereken bir özgürlük mücadelesi midir, yoksa “özerk yönetim oluşturma” kamuflajı altında uygulanan bir algı operasyonu mudur, yani, ötekileştirmiş bir bölge halkının bir terör örgütü eliyle intihara sürüklenmesi midir? 

Aynı soruyu şöyle de sorabiliriz: Yüzyıl öncesinde hazırlanan ve I. Dünya Savaşı’nın erken noktalanmasına neden olan Rus Ekim Devrimi ve Türk Kurtuluş Savaşı dolayısıyla rafa kaldırılmak durumunda kalınan bir planı, Sovyetler Birliği’nin dağılmasından ve küresel ekonomik krizin narkotik etkisinden yararlanılarak BOP etiketi altında yeniden uygulamaya koyma çalışmaları mıdır? 

Suriye’de bulunma nedenini DEAŞ’la mücadeleye bağlayan dostumuz, müttefikimiz, NATO ortağımız ABD’nin, PKK uzantısı YPG’yi binlerce TIR dolusu silahla donatmasının, eğitip ordulaştırmasının, “Ortadoğu’daki en büyük ortağım” diyerek alalamasının, bu terör örgütünü özgürlük savaşçıları olarak tanıtma çabalarının, Trump’ın “Suriye’den çekiliyoruz” tweetlerinin arka planındaki gerçek niyetleri görebilmek için, Güneri Cıvaoğlu’nun 28 yıl önce yayılanmış kehanetleşen haber/analizini, bir gazetecilik örneği olarak, yeniden okumamız gerekiyor.

Duayen gazeteci Civaoğlu, zaman zaman alıntılar yaparak hatırlattığı I. Körfez Savaşı izlenimlerini, 15 Ekim 2014’te bir kez daha yayınlamıştı. Civaoğlu’nun kehanetleşen yazısını Fırat Kalkanı, Zeytin Dalı operasyonları sonrasında yapmak zorunda kaldığımız Barış Pınarı Harekatı bağlamında, ABD ve Rusya ile peşpeşe imzalanan Ankara ve Soçi mutabakatları çerçevesinde yeniden hatırlatalım istedik.  

Söz Üstad Cıvaoğlu’nun.. 

YÖNETMEK ÖNGÖRMEKTİR

GÜNERİ CİVAOĞLU (Milliyet: 15.10.2014)

Birinci Körfez Savaşı... Amerikan kuvvetleri karargâhı olarak kullanılan otelin bir odasında çok iyi Türkçe konuşan subayı dinliyorum.

Subay duvarda asılı olan haritada avucunu gezdirerek dehşet içinde dinlediğim açıklamalar ediyor:

“Savaş bitecek.

Amerikan kuvvetleri çekilecek.

Bıraktığı silahlar Kuzey Irak’taki Kürtlerin eline geçecek.

Kürtler Türkiye’den toprak isteyecek.

Ya vermeyeceksiniz ve savaşacaksınız ya da toprak vereceksiniz.”

Kulaklarıma inanamıyordum.

“NATO, iki ülkenin müttefik olduğu, Türkiye-Amerika dostluğu” gibi laflar geveliyorum.

Hiç oralı olmuyor...

Bir randevum daha vardı..

Başka bir odaya aldılar.

Gene duvarda asılı büyük bir Ortadoğu haritası.

Ve iyi Türkçe konuşan bir başka rütbeli subay.

O da avucunu Kuzey Irak ve Güneydoğu Türkiye üzerinde dolaştırıyor.

Bir önceki subayın anlattıklarını hemen hemen aynen tekrarlıyor.

O subaya da “NATO, Türkiye, Amerika dostluğu/müttefikliği” gibi kırık dökük bir şeyler söylüyorum.

Hiç oralı değil:

“Ya toprak vereceksiniz ya da vermemek için savaşacaksınız.”

***

 “Bunlar saçmalıyorlar” deyip geçmem mümkündü ama “randevunun” gelişimi, olayı ciddiye almamı gerektiriyordu.

Dönemin Suudi Arabistan Büyükelçisi -AK Parti hükümetinin ilk Dışişleri Bakanı- Yaşar Yakış yanımda ABD Büyükelçisi’ni aramıştı ve benim için randevu rica etmişti.

Daha sonra ABD Büyükelçiliği’nden cevap geldi.

Onların bildirdiği saatte “karargâh” olarak kullanılan otele gittim.

Ve yukarıda anlattığım iki ayrı subayla üst üste görüştürüldüm.

Bu durumda “Amerikalı subayların saçmaladıklarını” mı düşünürsünüz, yoksa “hesaplanmış, tartılmış söylemlerin medya aracılığıyla Türkiye’ye duyurulmak istendiğini” mi?

Bana göre hâlâ “ikinci görüş” geçerli.

Bunları yazdığımda ABD’den bir “tekzip”, bir “yalanlama”, bir “düzeltme”, bir “açıklama” gelmedi.

Oysa...

O sırada çalıştığım SABAH gazetesi, Hürriyet’le başa baş satıyordu.

Birinci sayfadan yayımlanmıştı.

Görülmeyecek ya da görmezden gelinecek bir küçük gazete haberi değildi.

ABD’nin “Sükut ikrardan gelir” söylemini hatırlatan bu suskunluğu Ankara’ya bir mesaj/uyarı izlenimini vermişti.

“Haber/analiz” büyük yankı yaptı.

Aradan 23 yıl geçti.

Hâlâ zaman zaman bazı yazılarda o günkü satırlarım “referans” gösteriliyor.

Bana da hâlâ en çok yöneltilen soru bu olay oluyor.

***

Türkiye’nin güneyini ve doğusunu saran ateş çemberi bana ABD kuvvetleri karargâhının bulunduğu otel odalarında dinlediklerimi hatırlattı.

Amerika’nın Birinci ve İkinci Körfez savaşlarından çekilirken bıraktığı silahlar bir şekilde PKK’nın da eline geçti.

Şimdi...

Senaryoya bir sayfa daha eklenmekte.

PKK’nın bir uzantısı olan PYD’ye “Kobani’de, IŞİD’e karşı kullanması için silah veriliyor. Hatta Kuzey Irak Yönetimi’nin başındaki Barzani tarafından bu silah trafiğinin kurulduğu” açıkça söylenmekte.

Elbette Kobani halkının IŞİD tarafından kıyılmasını vicdan sahibi kimse kabul edemez.

Ama...

Öte yandan parça parça özerk bölgelerle “birleşmiş Kürt devletinin” oluşma süreci de bir gerçek.

Türkiye bu yeni süreci, “barış sürecine hız kazandırarak” birlikte yol aldırırsa belki şu söylemi de doğrulamış olur:

“Yönetmek öngörmektir.”