Yeni Türk Dili Ana Bilim Dalı Öğretim Üyesi

Prof. Dr. METİN KARAÖRS ile ERGENEKON’u konuştuk.

Oğuz Çetinoğlu:Ergenekonkavramı son yıllarda aslına uygun olmayan maksatlarla kullanılır oldu. Okuyucularımız için Ergenekon ile ilgili genel bir değerlendirme lütfeder misiniz

Prof. Dr. Metin Karaörs: Türklerin, ‘Hakanımızın bizi götüreceği yer’ diye tanımladığı Kızılelma Ülküsü'nün ilk çıktığı ve bütün cihana yayıldığı Ergenekon'dan Çıkış'ın, 21 Mart 2014 tarihi itibarıyla, 12 Hayvanlı Türk Takvimine göre 4651. yılını Türk Ergenekon Bayramı (Nevruz) adı altında kutladık.

Bayramlar toplumların birlik ve beraberlik içinde olmalarını sağladığı gibi aynı kök ve atalara sahip olan toplumlarda da millî bilincin uyanık tutulmasında en büyük etkendir.

Ergenekon'dan Çıkış (Nevruz), Türklerin 400 yıl süre ile kaldıkları Ergenekon vadisinde Türk Cihan Hâkimiyetinin Millî ve İnsanî Esaslarını benliklerinde oluşturarak Turan ülküsünü gerçekleştirmek için yeniden cihana yayıldıkları kutlu bir bayram günüdür.

Dünya üzerinde 12 milyon km karelik engin vatan topraklarında bugün asgari üç yüz milyon civarında nüfusa, 7 bağımsız devlete, onlarca özerk ve yarı özerk devlete sahip yaşayan Türk topluluklarının her birinin vatanlarında millî bayramları farklı günlerde kutlanırken Müslüman olan Türk toplulukları arasında Kurban ve Ramazan Bayramları ortak olarak kutlanır.

Dünya Türklüğünün de aynı günde kutladığı tek ortak bayramımız, Miladi 21 Mart, Rumi 9 Marta rastlayan, Güneşin Koç Burcu'na girdiği, gece ve gündüzün eşit olduğu gün dönümü günü Türkler arasında ‘Erkin Kün Bayramı’ diğer adıyla Nevruz olarak kutlanmaktadır.

Çetinoğlu: Erkin kün nedir

Prof. Karaörs: Bu konuda son yıllarda yapılmış en ciddi araştırmalardan biri Prof. Dr. Dursun Yıldırımın [ERGENE KON = ERKİN KÜN] MÜ? başlıklı makalesidir. Yaşayan Türk Lehçe ve Şivelerinde ‘erk’ kelimesi, ‘kudret, iktidar, saltanat ve buyruğu geçerli, gücü yeterli’ olarak geçmekte, fizikte de kuvvet anlamında bir terim olarak kullanılmaktadır. Erk'ten türemiş olduğu açıkça anlaşılan ‘erkin’ kelimesi ise lehçelerimizde ‘erkinlik, erkindik’ olarak hürriyet anlamında kullanılmaktadır. Erkinlik, Türkiye Türkçesi Derleme Sözlüğü'nde özgürlük anlamıyla, "serbest bırakmak" olarak yer almıştır. Kazak Türklerinin Ulttık En Uranı'nda (millî marş) "erkindik kıranı sarıkta" (özgürlük kartalı gökyüzünde, tepede) şeklinde kullanılmıştır. "Erkin Kün" yapı bakımından bir sıfat tamlamasıdır. Anlamının "özgür gün", "özgür-ük günü " kurtuluş günü, dünyaya yayılma ve Türk hâkimiyetinin başladığı gün’ olduğu açıkça anlaşılmaktadır. Erkin Kün, müstensihler ve tarihçi Reşideddin tarafından Ergene Kon olarak yanlış kaydedilmiş ve bu yanlış şekil bu güne kadar sürüp gelmiştir. Erkin Kün'ün M.Ö. 2637 yılında gerçekleştiği tarihî araştırmalarla ortaya çıkmış olup 21 Mart 2014 tarihi, Erkin Kün'ün 4651. yılıdır.

Bu bayramın diğer adı 5000 yıllık bir geleneğe dayanan ‘Nevruz Bayramı’dır. 

Çetinoğlu: 12 Hayvanlı Türk Takvimi’ne göre yıllar nasıl isimlendiriliyor?

Prof. Karaörs: 12 Hayvanlı Türk Takvimi'nde yıllar şu hayvanlara göre isimlendirilir:

1-Şıçgan (Fare), 2-Ud (sığır), 3-Pars, 4-Tabışgan (Tavşan), 5-Balık, 6-Yılan, 7-Yund (at), 8-Koyun, 9-Biçin (maymun), 10-Takagu (tavuk), 11-İt, 12-Tonguz (domuz). 

Dîvanü Lügati’t-Türk’te yıllar hayvanlara göre anlam kazanmışlardır. 

Çetinoğlu: Örneklemeniz mümkün mü?

Prof. Karaörs: Sığır yılı; savaş, kavga, (sığırlar savaşan kavga eden hayvanlar); tavuk yılı; yiyecek içecek çok, kavga da çok, (tavuk tohumu gagalayarak yer), timsah yılı: mahsul çok, domuz yılı; soğuk, kar buz çok, (fitne, fesat da çok) olarak anlamlandırılmıştır. Yılın başlangıcı olan bu günün adı (nev+yeni+ruz=güti>nevruz=yeni gün) "yeni gün" anlamında Farsçadan alınmış bir sözdür.

Nev kelimesi (İng: Newyork, Neworleans, Rusça: Novgorod, Sogodca: Nacısarıyz, Ermenice: Novasorci, Çuvaş Türkçesi Noras-oyake ve Türkiye Türkçesinde Nevşehir isimlerinde yaşamaktadır. Bu bayram, bugünkü Türk topluluklarında Nevruz, Noruz, Navrız, Ergenekon, Bozkurt, Çağan Yeni Gün Ulusun Ulu Günü isimleriyle kutlanmaktadır. Bütün Türk topluluklarında baharın gelişiyle yapılan diğer bir tören ise karaların koruyucusu Hz. Hızır ile denizlerin koruyu¬cusu Hz. İlyas'm buluştukları 6 Mayıs günü kutlanan Hıdırellez inancıdır.

Bütün Türk toplulukları, baharın gelişiyle tabiatın canlanmasını Nevruz gününü Erkin Kün destanında anlatılan destanî motiflerle birleştirerek kutlamış, bugün de kutlamaktadır.

Anadolu Beylikleri'nde Selçuklu ve Osmanlılarda Nevruz, Nevruz-ı Sultanî, Sultan Navrız adlarıyla kutlanmıştır.

Çetinoğlu: Ergenekon Destanı, Türklerin en önemli destanlarından biridir.

Prof. Karaörs: Evet! Türklere Erkin Kün'e kavuşurken yol gösteren Bozkurt'un adı Börteçene (Börteçine)'nin Börü Tegin>Börteçine isminin yanlış hecelenmesi ve hece kayması sonucu Moğol telaffuzu ile ortaya çıkmış bir biçim olduğu anlaşılmaktadır. Bu konuda başka görüşler de bulunmaktadır.

Çetinoğlu: Ergenekon Bayramı ile ilgili en eski yazılı bilgilere hangi kaynaklardan ulaşılıyor?

Prof. Karaörs: Çin yıllıklarının anlattığına göre Türkler Ötüken'de al, yeşil ve san elbiseler ve flamalarla örs üzerinde demir döverek bayram yaparlardı. Güneşin Koç Burcu'na girdiği gün 21 Mart günü bütün Türk dünyasında Ergenekon'dan çıkış günü yeni gün, kutlu gün, kuvvetli gün olarak kutlanır. Türkler insanın hamurunun yoğrulduğu günü, Hz. Âdem ile Havva'nın Cennet'ten kovulduktan sonra Arafat'ta yeniden buluştukları günü, Hz. Nuh'un gemiden çıktığı günü, Hz. Yusuf'un kuyudan çıktığı günü, Hz. Musa'nın Mısır'dan ayrıldığı günü ve daha birçok kutlu olayın Ergenekon'dan çıkış gününde yaşandığına inanırlar.

Çetinoğlu: Ziya Gökalp’te deErgenekonkavramını kullanıyor

Prof. Karaörs: Ziya Gökalp; ‘Ergenekon yurdun adı 

                                                 Börteçine kurdun adı 

                                                 Dört yüz yıl durdun hadi 

                                                 Çık ey yüz bin mızrağımız.’

Derken dört yüz yıl süre ile Türk aklının, Türk töresinin, Türk erdemlerinin, Türk Cihan Hâkimiyeti Mefkûresinin Millî ve İnsanî Esasları'nın Türklerde teşekkül ettiğini anlatmaktadır.

Çetinoğlu:Millî ve insanî esaslarkavramını kullanıyorsunuz. Bu kavramı açar mısınız?

Prof. Karaörs: Dünyada Türklerden başka bütün milletler ırkçıdır, emperyalisttir, Sadece Türklerin genlerinde ırkçılık ve emperyalizm özelliği yoktur. Tanrı Türklere sahip oldukları sevgi ve merhametle bütün ırkçı emperyalist kavimleri idare etme bilincini vermiştir. Zulüm yapanları cezalandırmak yetkisini ve gücünü Tanrı Türklere vermiştir. İnsanları putlaştırmak, insanları Allah'la aldatmak, Allah'a şirk koşmak fiillerini işleyenleri Allah Türkler vasıtası ile cezalandırmıştır ve bu cezalandırma da devam edecektir. 17. yüzyılın sonuna kadar dünyada bir Türkler bir de diğerleri vardı.

Çetinoğlu: Türklerin Ergenekon’dan çıkışını nasıl yorumluyorsunuz?

Prof. Karaörs: Ergenekon'dan Çıkış, Türkiyecilik, Türkmencilik ve Turancılık safhalarıyla anlatılan Türk Ülküsünü gerçekleştirmenin başlangıcıdır. Ziya Gökalp, Turan başlıklı şiirinde

                       Nabızlarımda vuran duygular ki tarihin 

                       Birer derin sesidir, ben sahifelerde değil 

                       Güzide, şanlı, necip ırkımın uzak ve yakın 

                       Bütün zaferlerini kalbimin tanininde  

                       Nabızlarımda okur, anlar, eylerim tebcil

Çetinoğlu: Bu mısralar günümüz Türkçesine nasıl aktarılabilir?

Prof. Karaörs:Benim damarlarımdaki duygular Türk tarihinin derin sesidir, ben seçkin, şanlı ve asil ırkımın büyüklüklerini zaferlerini, tarih kitaplarındaki bilgiler yerine damarlarımdaki duygulardan öğrenir, okur, anlar ve bu duyguları yükseltirim.’ Şeklinde ifâde edilebilir.

Gökalp devam ediyor:  

                         Sahifelerde değil, çünkü Atilla, Cengiz 

                         Zaferle ırkımı terviç eden bu nâsiyeler 

                         O tozlu çerçevelerde, o iftira-âmiz 

                        Muhit içinde görünmekte kirli, şermende 

                        Fakat şerefle nümayân Sezar ve İskender.

Ben tarihimi sayfalardan öğrenmem, Çünkü Atilla, Cengiz gibi zaferle ırkımı yükselten, taçlandıran alınlar, iftira eden bölge içinde (yabancı kitap ve bilim adamlarınca) kirli ve kırık gösterilirken, kendilerinden olduğu için Sezar ve İskender şerefli tolarak gösterilmekte. Bu, ırkıma karşı yapılan bir haksızlıktır.’

                     Nabızlarımda evet, ilim için müphem 

                     Kalan Oğuz Han 'ı kalbim tanır tamamiyle 

                     Damarlarımda yaşar şan u ihtişâmiyle 

                     Oğuz Han, işte budur gönlümü eden mülhem.

Evet, kalbim, nabızlarımdaki duygulardan ilim için belirsiz gibi görünen Oğuz Han'ı tamamıyla tanır. O, damarlarımda şan ve şerefle yaşar. Oğuz Han, benim gönlüme şu duyguları ilham etmektedir. ‘

                    Vatan ne Türkiye'dir Türklere, ne Türkistan 

                    Vatan büyük ve müebbed bir ülkedir: Turan.. 

Vatan, Türklere sadece Türkiye ve Türkistan değildir. Vatan, Türklere, Türkiye ve Türkistan'ın da içinde bulunduğu bütün Türklerin mesut ve müreffeh yaşadığı büyük bir Türk ülkesidir.’

Ergenekon bayramı Türklerin: Dr. Hayati Bice’nin yazdığı, Kafkasya Türklerinden Sabir Karger’in besteleyerek okuduğu Anayurt Marşı’ndaki 

                  Özbek, Türkmen, Uygur, Tatar, Azer bir boydur,

                  Kara Kalpak, Kırgız, Kazak bunlar bir soydur

Mısralarıyla duygulanarak Türklük bilincine ulaştıkları günün bayramıdır.

Çetinoğlu: Bir konuşmanızda, İstiklal Marşımız ile Nevruz arasında bağ olduğunu ifâde etmiştiniz. Okuyucularımız için de anlatır mısınız?

Prof. Karaörs: İstiklâl Marşı'mızın birçok mısraında Nevruz yeni günü, Erkin Kün destanımızdaki olay ve motifleri hatırlatan söylemler bulunmaktadır.

On kıtalık, kırk bir mısralık İstiklâl Marşı'mız, arka arkaya açılan ve gittikçe nura yaklaşan on pencerenin iç içe sıralandığı mübarek bir kader tüneli olup, ilk kıtalar, Ergenekon'a girişi; son kıtalar Erkin Kün'de çıkışı ifade etmektedir. İstiklâl Marşı'nın birinci kıtasındaki şafak kelimesi, Arapçadaki anlamına göre akşam şafağı olarak ‘Memleketimin manzarası akşam aydınlığı gibi. Akşam aydınlığı kendisini geceye bıraktığından, milletimin hayatına da gece mi hâkim olacak, bayrağım görünmez mi olacak diye ‘korkma!’ kelimesi kullanılmıştır. Son kıtadaki şafak kelimesi ise Türkçedeki ‘sabah aydınlığı’ anlamında kullanılarak geceden gündüze, karanlıktan aydınlığa çıkış ifade edilmiştir. Türk’ü yok etmek isteyen Mondros Mütarekesi, Sevr Antlaşması ve Anadolu'nun işgali Türkün adeta Ergenekon'a girişi, 30 Ağustos Başkomutanlık Meydan Muharebesi ve Lozan Antlaşması da Türkün Ergenekon'dan çıkışı demektir.

Korkma, Sönmez bu şafaklarda yüzen al sancak, 

Sönmeden yurdumun üstünde tüten en son ocak. 

Dalgalan sen de şafaklar gibi ey şanlı hilal

Ergenekon Destanında geçen Atalarımızdan işittik; Ergenekon dışında geniş ülkeler, güzel yurtlar varmış. Bizim yurdumuz da eskiden o yerlerde imiş. Dağların arasını araştırıp yol bulalım. Göçüp Ergenekon'dan çıkalım. Ergenekon dışında kim bize dost olursa biz de onunla dost olalım, kim bize düşman olursa biz de onunla düşman olalım, sözleri ise Sivas, Erzurum Kongreleri kararlarıyla İstiklâl Savaşımızı yapan TBMM kararlarını hatırlatmaktadır.

Birinci kıtada ‘yurdumun üstünde tüten en son ocak sönmeden, bayrağımın rengi sönmez, korkma’ sözleri, Türklerin Türeyiş Destanı'ndaki "bütün Türklerin öldürülmesinden sonra tek başına kalan bir Türk yiğidinin Asena adlı dişi bir kurt tarafından korunup beslendiğini, o kurttan çoğaldıklarını’ anlatan motiflerle beraberdir. Ergenekon Destanı'nda yol gösterici, kurtarıcı durumundaki Börü Tegin (Börteçine), Kurtuluş Savaşı'nda Türkün başına geçip, Türk’ü zafere kavuşturduğundan Batılıların ‘Bozkurt Mustafa Kemal’ diye nitelendirdikleri Gazi Mustafa Kemal Atatürk'ten başkası olabilir mi?

Özellikle üçüncü kıta, Ergenekon Destanı'nı manzum şekilde övünme ve gururlanma penceresi olarak anlatmakta; Türkün ezelî tecrübeden geçmiş kudret ve kuvveti ile Ergenekon'dan çıkışı haykırılmaktadır. Türk kendini tarif etmektedir:

                        Ben ezelden beridir hür yaşadım, hür yaşarım 

                        Hangi çılgın bana zincir vuracakmış şaşarım 

                        Kükremiş sel gibiyim bendimi çiğner aşarım 

                        Yırtarım dağları enginlere sığmam taşarım!

Üç kıtada Türk milletinin ezelden beri hür yaşadığı, ebediyete kadar da hür yaşayacağı, tıpkı Orhun Abideleri'nde geçen ‘Türk, üstte gök çökmezse altta kara yer delinmezse senin ilini töreni kim yıkabilir?’ Sözlerdeki gibi haykırılmaktadır. Kükremiş sel gibi olup, bentleri aşmak, dağları yırtıp enginlere sığmayıp taşmak sözlerinde, demir dağları delerek Ergenekon'dan çıkıp ve etrafı sıra dağlarla çevrili bir kara parçası olan kapalı mekân hâlindeki Orta Asya'dan ufuklara gitme, kabına sığamama, denizlere, enginlere kavuşma ülküsü vardır. Kıtada, Oğuz Kağan Destanı'ndaki;

     ‘Takı taluy takı müren, kün tuğ bolğıl kök kurıkan / Daha çok ırmakları, denizleri aşalım,

      yurdumuzu öyle genişletelim ki güneş bizim tuğumuz, gök de çadırımız olsun’ 

şeklinde özetlenen Türk cihan hâkimiyeti ülküsü ve hürriyet aşkı dile getirilmektedir.

12 Hayvanlı Türk Takvimi: Türkler tarafından icat edildiği bildirilen 12 Hayvanlı Türk Takvimi, Mete Han’ın tahta çıkış tarihi olan M.Ö. 209 yılında başlar. 12 yılın 5 katı olan 60 yıllık devreleri ile Göktürkler, Uygur Türkleri, Tuna Bulgarları, İdil Bulgarları da kullanmıştır. 

Göktürk Yazıtları, Uygur kitap ve hukuk belgeleri, Tuna Bulgarları'nın yazıtları, Bulgar Hakanları Listesi ve Manas Destanı'ndaki bazı olaylar da bu takvim ile tarihlendirilmiştir. Çinliler de bu takvimi Türklerden alarak kullanmışlardır. 

Bu takvimde her hayvan bir yılı gösterir. Mesela;‘Pars Yılı’ gibi. Her yılın o hayvanın özelliklerine göre şekillendiğine inanılır.  

müstensih: Matbaanın icadından önce yazma eserin suretini çıkaran veya çoğaltan, kopya eden kişi. 

Reşideddin: 1247 – 1318 yılları arasında yaşayan Fars Musevisi asıllı hekim, yazar, hattat ve tarihçidir. İlhanlılar Devleti’nde vezir olarak görev yaptı. Hz. Âdem’den İlhanlı hükümdârı Gazan Han’a kadar olan döneme ait tarihî olayların yer aldığı ‘Cami’üt- Tevârih’ isimli eseri yazdı. Eserin bir bölümü; ‘Tarih-i Oğuzân ve Türkân’ başlığını taşır. Bu bölüm, Ord. Prof. Dr. Zeki Velidi Togan tarafından ‘Oğuz Destanı’ adı ile Türkçeye çevrilmiş ve yayınlanmıştır. 

(DEVAM EDECEK)