Ramazan gibi uhreviyatı bol, nefsimize, elimize, dilimize ve belimize kısacası tüm benliğimize hakim olduğumuz bir ayı yolcu ettik.
Bayram günlerine eriştik. Normal şartlarla mutlu, şen ve şakrak yani, bayram coşkusuyla dolu olmamız gerekiyor aslında.
Ancak ne yazık ki, yakın coğrafyamızda, Filistin’de yaşanan insanlık dramı, vahşet, maalesef bizi bundan alıkoyuyor. Küçücük çocukların, her yaştan insanın kanının akıp canının yittiği bir ortamda bayramdan söz etmek de hayli güç. Ancak klasikleşmiş bir cümleyle geçiştirip, “Tüm İslam aleminin Ramazan Bayramı kutlu ve mutlu olsun” diyelim…
Evet ulusça, tadımızın kaçtığı bu bayramda sanırım en fazla üzgün olan Bursalılardır. Nedeni onlar hem Filistin’de yaşanan olaylara üzüldüler, hem de Bursaspor’un Gürcistan’ın bir kasaba takımı olan Chikhura Shackhere karşısında her iki maçta da tek gol dahi atamadan elenmesiyle adeta bunalıma girdiler.
İşin şakası bir yana, Bursaspor’un tabiri caizse, beşinci sınıf bir futbol takımı karşısında böylesine elenişine futbolun bilinen terimleri arasında pek bir karşılık bulamadığımı söylemeliyim. Gerçekten açıklaması hayli zor bir durum bu. Benim aklım ermedi. Aklınıza gelen her açıdan, rakibiyle kıyas dahi edilemeyecek durumdaki Gürcü takımına penaltılarla kaybetmek üzerinde belki de günlerce konuşulması gereken bir durum bence.
Benim bu ülkede en çok sevip değer verdiğim, bilgi ve kariyerine en fazla güvendiğim teknik adamların en ön sıralarında gelen Şenol Güneş de bu durumda benimle aynı görüşü paylaşarak, "Kızmak ve üzülmenin yerine neler yapabileceğimizi konuşmak çok daha doğru olacaktır" diyor. Peki iyi hoş da sevgili Şenol hocam, olaya düz bir mantıkla bakacak olursak, böyle bir durumda eğer sen de benim gibi düşünüyorsan, aramızda bir fark yok demektir. Eğer böyle bir fark yoksa da, o koltukta ha sen, ha ben oturabilirim. Bunların arasında da fark yok demektir…  
Şaka bir yana, Şenol hoca Bursa’da yerel basınla yaptığı toplantıda aslında hayli önemli ve de uygulanması gereken şeyler de söyledi; “Bugün daha çok birbirimize destek olup güven duymalıyız. Bu takımın ve camianın güven sıkıntısı var. Geçmişten gelen travmalarını bunda etkisi olduğunu düşünüyorum. Günü karalamadan yarını planlamamız lazım. Bir maç kaybettiğimizde önce birbirimizi kaybetmeyelim ama yanlış yapanları da tutmayalım. İyi sonuçlar almak istiyorsak daha iyi çalışıp dersimizi çalışmalıyız. Bursaspor etrafında birleşirsek bu işi becereceğimizi düşünüyorum”.
Evet tüm bunlar bence doğru ve de bu durumda söylenmesi gereken sözler. Ancak unutmamalıyız ki, futbol gibi dünyanın bacasız ekonomilerinin en öndeki kulvarlarından birinde lafla da işler yürümez. Bir an önce, ‘Az laf, çok iş’ parolasıyla kollar sıvanmalı, Ziya Paşa’nın, “Ayinesi iştir kişinin lafa bakılmaz, kişinin görünür rütbe-i aklı eserinde” deyişi de akıldan çıkarılmamalı diye düşünüyorum. Yoksa, Türk futbolunda şampiyonluk ipini göğüslemiş bir takım olma onurunu yaşayan Bursaspor’un, ‘kurtlar sofrası’ ligimizde son yıllarda yaşadığı sıkıntılı sezonlara bir yenisini daha eklemesi işten bile olmaz diyorum.
Kalın sağlıcakla…