‘’ Ey Güzel İstanbul, Sen Bir Ömre Bedelsin.’’
   Demişti Şair… YA ŞİMDİ..?

 ‘’Sararan çimenlerin yeşilliğini, solan çiçeklerin rengini kim geri getirebilir? Ama her şeye rağmen hayat yaşamaya değer…’’ ( William Wortsword )

  Gecenin zifir karanlığı düşmüş yaşadığım şehrin üstüne, tüm ayıpları gizleyecek sanırsın!
  Ama ne çare?
  Şehrin her yanını sarmış aynalı binalarla, yükselen demir dolu yığınlar…
  Neredeyse bütün yeşilleri yok ettiler, çaldılar!
 
  Denizin rengi çoktan kaçtı, balığın tadı bile değişti..!
  Ne balıkçı Yorgo kaldı, ne de çirozlar,
  Nerede o lezzetine doyum olmaz karagözler, kırlangıçlar, uskumrular?
 
  Ağaçları kalmadı ki, tünesin serçeler, kırlangıçlar.
  Yok! Neredeyse kalmadı şehrimin o güzel meydanlarının süsleri,
  Güvercinlerle, kumrular…
 
  Biz bile bulamazken Marmara’da palamutu, kofanayı, lüferi!
  Onlar nerden bulsun?
  Şehrimin o beyaz süsü martılar; karıştırıyor yığın, yığın karadaki çöpleri…
 
‘’Ey güzel İstanbul Sen Bir Ömre Bedelsin.’’ Demişti şair, o gecenin sabahında…
   Bir kez de, şimdilerde baktım ‘’O Aziz İstanbul’a ’’
  İçim cız etti, günümüzde yapılan onca acımasızlığa…
 
  Dön bak, dön çevrene bir bak!
  Ne kalmış geriye,‘ O Güzel İstanbul’dan’ ?
  Yol trafiğinde büyük bir karmaşa, adeta her izbesinde sahipsiz çocuklar,
  Gaspçısı, tecavüzcüsü, uyuşturucusu kol, kola…
  Nerede o güzelim Adalar, Caddebostan, Kalamış, Moda?

  Şehrin susuzluğuna çare olsun diyerek taşındı; onca yol ötesinden derelerin, çayların suları.
  Gelin görün ki!
  Doğası kan ağlıyor,
  Küçüğünün de, Büyüğünün de Çekmece havzasına yansıyor,
  O ucube yapıların gölgesi…

  Bunca yükselen gökdelenler, unutturdu sanılmasın!
  Beklenen ‘’İstanbul Depremi ’’ için ne demeli?
  Tüm bu aymazlıklara, birileri cevap vermeli..!
 
  Ya Boğaziçi?
  Şehrin etrafını çevreleyen 7 tepenin nerede kaldı o sihri?
  Yok olup gitti güzel şehrimin o eşsiz silueti!
 
  Bak, gör! Unutma! Sorgula..!
  Sultanahmet’ten, Ayasofya’dan yükselen tarihin; kalbine saplanmış duruyor o kuleler, hala orada…
 
  Ömrümün yarım asırdan fazlası geçmiş bu efsane şehir İstanbul’da,
  Ama ne dostluğu, ne kardeşliği, ne de sevgisi kalmış o günlerden, bu günlere!
  Sanki hepsi bir rüya…
 
 Güneş ile ay, yine aynı yerde duruyor. Ancak onlar bile; ne eskisi gibi batıp, ne de eskisi gibi doğuyor!
 Bir an bakıyorum Kadıköy’den ta uzaklara…
 Tarihte kalan o muhteşem yaşanmışlıklara, ‘Aziz İstanbul’un’ o güzel yıllarına…
 
 İçim yanıyor bir, bir yitip giden; kentsel dönüşüme kurban edilen doğaya,
 Doğaya hayat veren eski dostlara…

  Bir not daha düşülsün tarihe!
  Aşağıdaki hitabım, bu değişime neden olan herkese:

 Her şeyi elde edebilirsiniz!
 Ama hayallerimizi asla…