Erk KURBAN

“Toplumları, milletleri, kuruluşları etkileyen hareketlerden doğan, olayları zaman ve yer göstererek anlatan, bu olaylar arasındaki ilişkileri, daha önceki ve sonraki olaylarla bağlantılarını, karşılıklı etkilenmeleri, her milletin kurduğu medeniyeti inceleyen bilim” tarihin tanımıdır. Bu tanımdan zorlanılmadan tarihçinin de tanımı yapılabilir. Peki, bir tarihçi olmak için nelere ihtiyaç vardır? Öncelikle araştırmacı, meraklı ve sabırlı olunmalıdır. Bunların yanına zekâ, hitabet, iyi okuyuculuk ve dinleyicilik, objektiflik de eklenebilir. Bu özelliklere tam olarak sahip olunup da akademik eğitimin gerekliliği durumdan duruma, insandan insana değişebilmektedir. 

Eğer bir kişi üniversite eğitimi almadan tarihçi olabiliyorsa o kişi yukarıda bahsi geçen özelliklere normal tarihçilere göre öncelikle daha fazla sahip olmalıdır. Ayrıca bu kişinin içinde bulunduğu yer ve zaman çok önemlidir. Akademik eğitim almadan tarihçi olan en ünlü kişi şüphesiz ki Ord. Prof. Dr. Ahmet Zeki Velidi Togan’dır. Ahmet Zeki Velidi Togan 10 Aralık 1890’da Başkurdistan’ın İşimbay ilçesi Küzen köyünde doğmuştur. Annesinin öğretmen olması ona tarihçilik yolunda çok büyük avantajlar sağlamıştır. Çünkü ilk medrese yıllarında aldığı Rusça dersler dışında annesinden Farsça dersler almıştır. Ayrıca dayısı Habib Neccar’ın medresesinde Arapça öğrenerek dil bilgisini geliştirmiştir. Arapça ve Farsça daha sonra ona kaynaklardan yararlanırken büyük fayda sağlamıştır. 1908 yılında Kazan’a giderek burada özel dersler almıştır. Sonra mezun olduğu Kasimiye medresesinde daha 19 yaşındayken “Türk Tarihi ve Arap Edebiyatı Tarihi Muallimi” olmuştur. 1911 sonlarında kendisini tarih ve tarihçilik sahnesine çıkaracak olan “Türk ve Tatar Tarihi” adlı kitabını yayınlamıştır. Zeki Velidi Togan “Hatıralar” adlı kitabında bu kitaptan şu şekilde bahseder:

“ …Profesör Katanov’un tavsiyesiyle Kazan Üniversitesi Filoloji Fakültesinde dinleyici olarak derslere devam etmeye başladım. Başlıca şarkiyattan Katanov, umumî ve Rus lisaniyatından Profesör Bogoroditskiy, umumî tarihten Profesör Xvostov ve Xarlampoviç’lerin dersine devam ettim. Türk tarihine ait derslerimi kitap şeklinde yazmaya devam ettim…”

“… Katanov ise bana Sibirya Türkleri lehçelerini okutur, aruz meselesiyle uğraştırır, Türk tarihine ait kaynakları kendi kütüphanesinden ariyet verirdi. Bununla tarih kitabımı yazmayı muvaffakiyetle ve kolaylıkla ilerlettim. Ben bu eseri biri 16. Yüzyıla kadar, diğeri ondan sonraki zamana ait olmak üzere iki cilt halinde bu kış yazdım…”(Togan, 1999: 87)

Togan’ın bu satırlarından 1910–1911 seneleri arası Kazan Üniversitesi Filoloji bölümünde önemli kişilerle tanıştığı ve bu kişilerden aldığı kaynaklardan derleyerek Türk Tatar tarihinin en önemli eserini yazdığını anlıyoruz. Zaten birkaç medrese dersi hariç hiç tarih eğitimi almamış olan Togan bu eser sayesinde hemen 1912 senesinde tanınır ve Kazan Üniversitesi Arkeoloji ve Tarih Cemiyeti’ne aza seçilir. Eğitim görmeden yazdığı bu eseri dönemin ünlü bilim adamları tarafından takdir edilmiştir. Akademik eğitim almamış bir tarihçiyi ünlü bilim adamlarının takdir etmesinden bu kitaba ihtiyaç duyulduğunu ancak o güne kadar kimsenin konuyu ele almadığını göstermektedir. Bunu kendisi “Türk ve Tatar Tarihi”(Kazan, 1912, s.3) kitabında şöyle ifade etmiştir.

“…Bizim kitap çarşılarımızda, yazılacak tarih kitaplarına kaynak olabilecek pek çok eser satılmaktadır. Bunların hepsi, bir ikisi istisna edildiğinde Mustafad al-Akbar evladıdır. İşbu güne kadar hiçbir kimse hiç olmazsa şu çarşıdaki kitaplardan toplayarak da olsa bir eser çıkarmadı. Cerideler, mücelleler de bunun gibi eserlere ihtiyacın o kadar çok olduğunu söylediler ki, onları okuya okuya bıkmış olan insanlar da yok değildir. Halkın başına gelen şu ihtiyacın kendi başımıza da gelmesi sebebiyle(bundan üç sene evvel) çok eserden toplayıp işbu Türk ve Tatar Tarihi isimli eserimi yazdım…”(Togan, 2003: 468)

Togan’ı takdir eden bilim adamlarından Yusuf Akçura Türkiye’de “Türk Yurdu” dergisinde, Kırım’da İsmail Gaspıralı “Tercüman” gazetesinde, Kazan’da Prof. Katanov ile müsteşrik Yemelyanov Rus ilmî dergilerinde övgüyle Togan’ın kitabından söz etmişlerdir. Togan eseri hakkında en samimi temaslara giren kişinin Prof. Barthold olduğunu ve ilmî bakımdan takdir ettiğini “Hâtıralar” adlı kitabında belirtmiştir. Bunlara daha birçok isim ilave edilebilir.

Bu tarihten sonra da Togan içindeki merak ve tarihçilik aşkıyla 1913 yılında Fergana ardından 1914 yılında Buhara’ya gönderilmiş ve Fergana’da Türk edebiyatının İslami dönemde verdiği ilk eserlerden olan Yusuf Has Hacib’in Kutadgu Bilig adlı eserinin bir el yazma nüshasını bulmuştur. 1914’ten sonra Togan araştırmalara devam etmiş ve yazıları çeşitli yerlerde basılmıştır. Tarihten aldığı bilgi ve güçle olsa gerek siyasete atılmış Başkurdistan’ın muhtariyetini ilan etmiş, Türkistan Millî Birliği’ni kurmuş ve ilk başkanı olmuştur. Bu olay hakkında “Hâtıralar” adlı kitabında şu şekilde bahseder.

“…Katanov ise Kazan Üniversitesi Arkeoloji ve Tarih Cemiyeti umumî toplantısında bir tebliğde bulunarak beni Türk tarih ve etnografyasına ait tetkikatta bulunmak ve yazma kaynaklar ve vesikalar aramak için Ferğane’ye göndermek teklifinde bulundu. Milletimin ve müsteşrik âlimlerin bu şekilde teşvik etmeleri beni tamamiyle Türk tarihine bağlanmaya sevk etti. Bu da beni nihayet siyasete de sevk edecektir…”

Togan ilmî çalışmaları ve siyasi hayatıyla daha da ünlenmiş bu ünü sonucu Paris, Londra ve Berlin’deki birçok Orta Asya tarihçisi onunla çalışmak istemiş ancak o Türkî devlettir düşüncesiyle olsa gerek devrin Türkiye Milli Eğitim Bakanı Hamdullah Suphi, Fuat Köprülü, Rıza Nur ve Yusuf Akçura’nın istekleri sayesinde Türkiye’ye gelmiştir. 20 Mayıs 1925 tarihinde geldiği Türkiye’de, Maarif Vekâleti Telif ve Tercüme Encümeni’ne tayin edilmiştir. O zamanki Ankara’nın kitap açısında yetersiz olması yüzünden kendi isteği ile İstanbul Darülfünun’u Türk Tarihi Müderris Muavinliği’ne tayin edilmiştir.

Bundan sonra İstanbul ve Anadolu kütüphanelerinde hummalı çalışmalarına başlamıştır. Fakat 1932 yılında kendisine yapılan kötü davranış ve takınılan tavırlardan dolayı ülkeyi terk etme kararı almıştır.   

Togan, 8 Temmuz 1932 tarihinde istifa ederek Viyana’ya gitmiştir. 1935 senesinde Viyana Üniversitesi’nden felsefe doktoru unvanı almıştır.1935–1937 yılları arasında Bonn Üniversitesi’nde, 1938–1939 yılları arasında Göttingen Üniversitesi’nde profesör olarak ders vermiştir.

1939 yılında Milli Eğitim Bakanı’nın daveti üzerine tekrar Türkiye’ye gelmiştir. İstanbul Üniversitesi’nde Umumî Türk Tarihe Kürsüsü’nü kurmuştur.

II. Dünya Savaşı’nın sonlarına doğru 1944 yılında Turancılık suçundan dava edilmiş ve 10 yıl hapse mahkûm edilmişse de Askerî Mahkeme kararı bozmuş ve Togan beraat etmiştir.

1948 yılında yeniden döndüğü üniversitedeki görevine ölümüne kadar devam etmiştir. 1951 yılında İstanbul’da toplanan XXI. Müsteşrikler Kongresi’ne başkanlık etmiştir. Bu onun bilimsel alandaki şöhretini daha da arttırmıştır.

1953 yılında İstanbul Üniversitesi’nde İslam Tetkikleri Enstitüsü’nü organize etmiştir. 1967 yılında kendisine Manchester Üniversitesi tarafından bir onur doktorası verilmiştir.

Türk, Tatar, Başkurt tarihine çok önemli hizmetler vermiş, Başkurtları birleştirerek bir devlet kurmuş ve hâlâ kurucu olarak görülen bu “Zeki” insan 26 Temmuz 1970’te 80 yaşındayken İstanbul’da vefat etmiştir.

Hayatını öğrendikten sonra akla gelen tek bir soru var, o da nasıl bu kadar başarılı oldu? Zeki Velidi’nin en büyük şansı karakterinin meraklı ve girişken yapıda olmasıdır. Daha 12 yaşındayken tarihe merakını ortaya koymuş ve dayısı Habib Neccar’ın oldukça geniş kütüphanesindeki tarih kitaplarına büyük bir ilgiyle bağlanmıştır.

22 yaşında yazdığı ve onu “Genç Tarihçi” yapan kitabı “Türk ve Tatar Tarihi” merak ve ilginin akademik eğitimden daha önemli olduğunu ortaya koymaktadır. Çünkü akademik eğitim alan tarihçiler dersleri görüp daha sonra bu derslerde öğrendiklerini sınavda pekiştirdikleri için önlerine gelen hazır yorumu özümsemek zorundadırlar. Ancak Togan’ın kendine bu şekilde bir zorlaması yoktu. O kitapları okumuş gereken bilgiyi almış ve kendi yeniden yorumlamıştır. Bu bir nevi pratik ve teorik ders öğrenimi gibi karşılaştırılabilir. Togan sırf merakından 1402 Ankara savaşının yapıldığı Çubuk Ovası’na gelmiş ve incelemeler yapmıştır. Günümüzde en iyi üniversiteler bile bu merakı aşılayamazlar. Bu merak sayesinde Togan akademik eğitim almadan çok büyük iki keşifte bulunmuştur. Bunlardan biri 11. y.y.’da yazılmış olan Yusuf Has Hacib’in Kutadgu Bilig adlı eserinin bir el yazması nüshasını bulmasıdır. Ayrıca Togan küçük Türk Ansiklopedisi olarak da tanıtılan İbn Fadlan’ın “Seyahatname”sini bulmuş ve yayınlatmıştır. 

Merakın yanında çalışkanlık ve bir eser bırakma isteği de önemlidir. Togan 35 yaşına kadar makale olsun kitap olsun 50’den fazla eser neşretmiştir. Ayrıca zorluklarla geçen ancak sonunda başarıya ulaştığı muhacerette 300’den fazla eser yayınlamıştır. Ancak bu eserler sadece yayınlanmakla kalmamış tarihçinin en önemli görevlerinden biri olan halka ulaşma görevini yerine getirmiştir. Bunu ilk eseri olan “Türk ve Tatar Tarihi”nin ulaştığı kişiler ve verilen tepkilerden anlıyoruz. Ölmeden önce de “Türk Kültür El kitabı” adlı çok ciltli bir başvuru kitabıyla uğraşmış ancak ömrü kitabını tamamlamaya müsaade etmemiştir. Eser bırakma istekleri sonuç vermiş ve:

*Türk ve Tatar Tarihi(1911)

*Bugünkü Türkistan ve Yakın Tarihi(1942)

*Umumi Türk Tarihine Giriş(1946)

*Tarihte Usul(1950)

*Hatıralar(1969)

En önemli beş eseri olmak üzere çeşitli dillerde(Özellikle Türkçe, Rusça, Tatarca ve Başkurtça) yayımlanmıştır. Öyle evrensel eserler yazmıştır ki bu eserler Türk tarihiyle alakası bulunmayan milletlerce de çevrilmiştir. Buna Japonlar ve Amerikalılar örnek verilebilir.

En önemli beş eseri arasında “Hâtıralar” kitabı tarih bilimine isim olarak bakıldığında katkı sağlamamış olarak düşünülebilir ancak Togan Başkurdistan’ı kurduğu yılları da yazmış doğal olarak başta anılarını paylaşmak için yazdığı bu kitap şu anda tarihi nitelik taşımaktadır( Togan, 1999: 155).

Öğrencilerinden Tuncer Baykara öğretmeni Togan’dan o kadar etkilenmiştir ki onun hayatını anlatan “Zeki Velidi Togan” adlı eseri kaleme almıştır ve hakkında bilinmeyen ve kendisinin de “Hatıralar” adlı kitabında bahsetmek istemediği şahsına yapılan kötü muameleleri ortaya çıkarmıştır. Ayrıca Baykara Togan’dan “Evrensel görüşleri vardı.” diye bahsetmektedir.

Kendisinin bu kadar başarılı olmasının bir diğer nedeni sadece tarihi yazmakla kalması değil kendisinin de tarih yapmasından dolayı olabilir. Burada ulu önder Atatürk’ün sözünü kendisi de tam anlamıyla yaşamıştır.

“Tarih yazmak, tarih yapmak kadar mühimdir. Yazan yapana sadık kalmazsa değişmeyen hakikat, insanlığı şaşırtacak bir hâl alır”

Togan, Başkurdistan’ı kurmuş ve bu tarihe geçmiştir. Tarih genellikle siyasi olaylar üzerine kurulu olduğundan dolayı siyaseti birebir yaşamış olmak ona şüphesiz farklı bir bakış açısı kazandırmıştır.

Birçok dil bilmesi(Arapça, Farsça, Rusça, Türkçe vs) ona kaynak incelemesi bakımından çok büyük bir avantaj sağlamıştır. Çünkü bir olay hakkında-özellikle bir savaş hakkında- sadece yenilen veya yenen tarafın kaynaklarının okunması dar ve taraflı görüş açısı oluşmasını sağlayacaktır. Ama Togan merakı ve çevresi sayesinde birçok dil öğrenmiş bu sayede bir olay hakkında istediği kaynaktan yararlanabilmiştir. Ayrıca Kazan yıllarında bu eserlerden yararlanmakla kalmamış bunları çevirerek başka insanların da faydalanmasını sağlamıştır. Üstelik öğrendiği bu dilleri en iyi biçimde öğrenmiştir öyle ki huzurunda bulunduğu dönemin İran Şahı Muhammed Reza Şah Togan’a Farsçayı nereden öğrendiğini sorunca “Annemden” cevabını almış bunun üzerine Togan’a “Yoksa anneniz İranlı mı idi?” demiştir. Bir Fars bile bunu söylüyorsa bu dilin ne kadar iyi öğrenildiğine dair akılda soru işareti kalmıyor.

Togan ayrıca oldukça şanslı bir insan olsa gerek ki ünü hemen artmış ve değeri hiç zaman kaybedilmeden anlaşılmıştır. Bunu “Türk ve Tatar Tarihi” kitabı basıldıktan hemen sonra Kazan Üniversitesi Arkeoloji ve Tarih Cemiyeti’ne aza seçilmesinden anlıyoruz. Eğer ortamı uygun olmasa ya da önüne engel çıkaracak düşmanları olsaydı Togan belki de hiç tanınamayabilirdi. Ancak hemen herkes ona yardımcı olmuş ve Togan birçok değerli çalışma yaparken sorun yaşamamıştır. Buna “Türk ve Tatar Tarihi” kitabı hakkında yardımcı olan Prof. Katanov ve Aşmarin hakkında “Hatıralar” kitabında yazdıkları örnek gösterilebilir.

“…Benim eserimle hem îlmi yönden, hem de kendileri menşe itibariyle Türk olmak hasebiyle ilgilenenler Prof. Katanov ve Aşmarin olmuştur. Bunların her ikisi de Rus sansörü oldukları hâlde eserde Ruslara dokunan yerleri aslâ silmeyip kitabımın olduğu gibi çıkmasını sağladılar…”

Kısacası Togan’ın hayatından eğer ortam uygunsa, çok meraklı ve üstün zekâlı olunursa, girişken çalışkan olunursa ve son olarak durmadan gelişim sağlanırsa akademik eğitim almadan da tarihçi olunabileceğini anlıyoruz. 1930’lu yıllarda Avrupa’da eğitim aldıktan sonra yazdığı günümüzde de güncelliğini yitirmemiş olan “Bugünkü Türkistan ve Yakın Tarihi”, “Umumi Türk Tarihine Giriş”, “Tarihte Usul” kitapları onun merak ve zekâsının üstüne akademik eğitim eklenince daha da mükemmelleştiğini göstermektedir. 

Kaynakça:

1. Baykara, Tuncer, Zeki Velidi Togan, Ankara, 1989

2. Togan, Zeki Velidi, Hâtıralar, Ankara, 1999

3. Togan, Zeki Velidi, Başkurtların Tarihi, Ankara, 2003