13 Mart 2012 tarihinde bu sütunlarda, Cum’a Sohbeti Köşesinde, “Tasavvuf-Tarîkat Kalpazanları,” serlevhalı, bir serî yazının birincisi yayınlandı. Bu yazıda, tasavvuf ve tarîkatlar tarihine kısaca bir atf-ı Nazar edilmekte, Sâfî-ârî tasavvuf’un ve Tarîkatların günümüzde düştüğü-düşürüldüğü dereke’ye işâret edilmekteydi. 
Mevlevî’liğin bugün içine düştüğü-düşürüldüğü, fecî duruma işaret edilmekte, isim verilmeden ba’zı figür’lerden bahsedilmekteydi. Aslında, yapılanlar birer tespitten ibâretti. Kimse hakkında ne bir hakâret ve ne de bir iftira sözkonusuydu. Bahse konu figür hakkındaki bilgiler tarafımızdan üretilmemiş, bütün Ansiklopedi’ler de bulunabilecek basit bilgilerdi. 
Ansiklopedik bilgilere göre, daha önceleri tasavvuf’la alakalı olarak tarağında hiç bez bulunmayan bir zât, Medine’de karşılaştığı es-Seyyid Ahmed el-Rifâî neslinden bir zât ile karşılamış, hemen hilâfet almış, İstanbul’a dönünce de, Vâlide’leri Hatice Canan Hanım oğlu’nun postnîşin olması şartıyla kendisi için İstanbul’da, Hırka-i Şerif semtinde “Ümm-ü Kenan Tekkesi”ni yaptırmıştır. (Bu yıllar’da, Tekke-Zâviye ve Türbedârlık toplum nezdinde çok önemli bir i’tibâr mevkii ve makamı olduğu için, ba’zı zengin Müslümanlar, oğullarının, damat’larının Tekke’ye şeyh ta’yin edilmesi için konaklarını, yalılarını şartlı olarak vakfediyorlar. Ba’zı tekke ve zâviyeler ise, Pâdişah irâdesiyle veya Meşîhat Makamı’nın tasarrufu ile el değiştiriyordu. 
Oysa ki, gerek Zikr-i Hafî’de ve gerekse Zikr-i Celî’de teselsül ve Nisbet-i Sahîha esastır. Bir Seyr-i Sülûk olacak, silsile’de Haz.Peygamberden i’tibâren Zikr-i Hafî’de Sıddık-ı Ekber’den, Zikr-i Celî’de Haz.Alî Efendimizden teselsül eden silsile’de herhangi bir kopukluk olmayacak, silsile arasındaki nisbetler de sahih olacaktır. 
Bahsettiğimiz figür güyâ, Seyyid Ahmed el-Rifâî neslinden, Seyyid Hamza el-Rifâî’ye intisap etmiş görünüyor. Fakat Silsile’nin öncesi yok, diğer bütün tekke ve zâviyelerle birlikte Ümm-ü Kenan Tekkesi de kapandığına göre, demek ki zincir kopmuş daha sonraya teselsül etmemiştir. Akâmete uğramış, teselsülü kopmuş ya da nisbeti sahih olmayan tarîkatlara bir misâl olarak üzere, bu figür misâl olarak verilmiştir. Burada yadırganacak bir durum yok. Aksini de kimse inkâr edemez. Ansiklopedilerde (şu ana kadar tashih edilmediğine göre demek ki doğruluğu kabul edilmiş olmalıdır.) bu figür’ün müridleri arasında Mısır Keldânî Patrik vekili, Âbid Efendi’nin olduğu yazılıdır. Elbette muhibbâni olanların bunu da bir şekilde tavzih etmeleri gerekecektir. 
Yazının sonuç bölümünde üç hususa dikkat çekilmişti: 
1) Meşhûr Edibe Sâmiha Ayverdi Hanımefendi’nin bu zât’ın müridesi olduğu ve bu tarîkatin şeyhesi olduğu... 
2) Tarîkatın düsturu olarak kadın-erkek münasebetlerinde kaç-göç’ün olmadığı ve tesettür şartına riayet edilmediği... 
3) Merhûm Avukat-Muharrir Ergun Göze Bey’in de bu tarîkate mensup olduğu, vefatında, vasiyeti üzerine, Merkez Efendi haziresinde o zât’ın ayak ucuna defnedildiği... 
Bunun üzerine, 20 Mart 2015 Cum’a günü takriben saat 11,30 sularında Merhûm Avukat-Muharrir, Ergun Göze Beyefendi’nin Muhterem’e Refika’ları, Av.Hicran Göze Hanımefendi lütfedip aradılar. Pek haklı olarak, sitemlerinin dozajı fevkalâde ağır olmasına rağmen, pek nâzikhâne ba’zı tavzihler’de bulundular. Esâsen, nezâketi, zarâfeti, asâleti, hakkâniyeti ve şefkati herkesce müsellem, nesli tükenmiş, teşbih’te hata yoktur, koruma altına alınmış Kelaynak Kuş’ları gibi Ender-i Nâdirattan, bir İslâm-Türk Hanımefendisi’nden, Ebâ’en ceddin, gerçek bir İstanbul Hanımefendisi’nden, başka türlüsü de zâten beklenmezdi. 
Muhterem’e Av.Hicran Göze Hanımefendi’nin tavzîhlerine gelince: “Evveliyetle, ifade edildiği gibi, Merhûm Zevcim ve ben Rifâî Tarîkatına intisap etmiş değildik. Doğrudur, Câmia ile yakınlığımız vardır; Merhûme Edibe, Sâmiha Ayverdi Hanımefendi, Kızımız Zeynep’in Kâim-i Vâlidesiydi. Tabîî ki, uzun yıllara sârî ve mütemâdî bir yakınlığımız ve beraberliğimiz olmuştur. Sâmiha Hanım Merhûme, her bakımdan Kâmile, Zarife bir İslâm-Türk Hanımefendisi, bir Osmanlı, İstanbul Hanımefendisiydi. İddia ettiğiniz gibi, Sâmiha Ayverdi Hanımefendi, Rifâî Tarikatında halife ve şeyh’e değildi. Kendileri hiç bir zaman bu iddia’da bulunmadı. Aksine böyle bir iddiasının olmadığını tekrar tekrar ifade etmiştir. Aslında, İslâm Tarihinde, hiç şeyh’e-mürşide gelmemiştir ki, Sâmiha Hanım’ın böyle bir iddiası olsun. Yazar’ın Görüşü, Kur’ân-ı Kerim’de kıssası ve zikri geçen, 28 Peygamber arasında kadın Peygamber yoktur. Suhuf ve diğer üç büyük kitap da, erkek Peygamber’lere gönderilmiştir. Yeryüzüne insanları hidayete ve irşada da’vet etmek için kadınlar’dan Peygamberler gönderildiğine dâir de hiçbir kayıt ve rivâyet yoktur. Âhirzaman Peygamber’i Haz.Muhammed-Mustafa salla’llahu aleyhi ve sellem Efendimiz son Peygamber olduğuna göre, kıyâmete kadar her asırda bir müceddid, devir devir de mürşidler gelecektir. Ancak, bunlar Vâris-i Nebî olarak gelecekleri için müceddid ve Mürşid-i Kâmiller şimdiye kadar hep erkekler arasından gelmiştir, bundan sonra da erkekler arasından gelecektir. Bu durum, yeryüzüne veliyye’lerin gelmeyeceği anlamına gelmez. Râbia-yi Adviye’ler gibi devir devir, nîce veliyye kadınlar gelmişler, insanlara örnek olmuşlar, nîce insanımızın hidâyetine ve irşadına sebep olmuşlardır.) 
“Doğrudur, Merhûm, Ergun Bey, İstanbul’daki Merkezi Efendi Mezarlığında defnedilmiştir. Fakat, bahsettiğiniz gibi, o zât’ın ayak ucuna değil, bir hayli uzak bir yerdeki boş bir kabre defnedilmiştir.” 
“Biz, Zevcim Ergun Göze Merhûm ile, İstanbul Hukuk Fakültesi’nde öğrenci olduğumuz yıllarda tanıştık. Evliliğimizde, Nikahımızı, Merhûm Zahid Kotku Efendi kıymıştı. Fakat, biz, Zâhid Kotku’ya da intisap etmiş değildik. Kendilerini bir mübârek zât, bir mübârek Hocaefendi olarak tanıdık, kabûl ettik,” 
Kabûl ediyorum, yazımda, Muhterem’e Merhûme, Edibe Sâmiha Ayverdi Hanımefendi ile, Merhûm Av.Yazar, Ergun Göze Ağabey ile alakalı olarak hüküm verirken biraz ihtiyatsız davrandım. 
Şöyle ki, yanlış hatırlamıyorsam, çocukluğumdan i’tibâren bir şekilde yanında olduğum, talebeliğini yaptığım, birlikte kısa sürelerle de olsa dernek faaliyetlerinde bulunduğum, bütün büyüklerimin âhirete teşyî’î hep İstanbul, Fatih Cami’i’nde yapılmıştı. Siyâset adamlarını bir tarafa bırakıyorum, üniversite çevrelerinden ve bilim adamlarından, Prof.Dr.Muharrem Ergin, Prof.Dr.İbrahim Kafesoğlu, Prof.Dr.Ayhan Songar, Prof.Dr.Necmeddin Hacıeminoğlu, Prof.Dr.Mehmed Çavuşoğlu, Prof.Dr.Faruk Kadri Timurtaş Hayırsever işadamları, Konyalı, Merhum Mustafa Doğanbey, Kayserili Hacı Refik Bürüngüz, hizmet ve da’va adamları, İsâ Yusuf Alptekin, Mehmed Emin Alpkan, Prof.Dr.Osman Turan ve daha nîcelerinin cenaze namazları Fatih Cami’i’nde kılınmış, ebedî istirahatgah’larına buradan uğurlanmışlardı. 
Merhum Büyüğümüz, Avukat-Muharrir, 12 Ekim 2009’de Hakk’a yürüdüğünde, Mübârek Naaşı, büyük bir ihtimal ile Ailesinin tercihi ile Fâtih’e değil, Merkez Efendi Câmi’i’ne götürülmüştü. Çarşaf çarşaf ilân filan verilmemiş olmasına rağmen Ergun Bey’i uğurlamaya gelen gerçekten inanmış ve Ergun Bey’e son vazife’lerini ifa için koşanlar Merkez Efendi Cami’i’ne ve Mezarlığına sığmamışlardı. 
İstanbul’da, ba’zı cami’i’lerin yanında, önünde, arkasında Hazire’ler vardır. Hazirelere defin, ancak, Bakanlar Kurulu Kararıyla mümkün olmaktadır. Ba’zı cami’lerde mezarlıkların içerisindedir. Merkez Efendi Cami’i Mezarlığın içinde küçük bir cami’i’dir. Zeytinburnu Seyyid Nizam Mezarlığı ile başlayan Kozlu Mezarlığı serisindeki mezarlıkların Topkapısı, Şehir Parkı bitişiğindedir. 
Bendeniz de Merhûm Ergun Bey’i uğurlayanlar arasındaydım. Cemaat o kadar kalabalıktı ki, defin sırasında bizlerin yaklaşması mümkün olmadı. Oradan konuşulan, “Merhûm, Rifâî Tarıkatındandı. Buraya Kenan Rifâî’nin ayak ucuna gömülmesini vasiyet ettiği için burada çok sıkışık bir yere defnedildiği idi.” Diğer taraftan hâlen, “Şeyh” olduğu iddia olunan, ba’zı televizyon kanallarında programlara çıkan, hanımefendi’nin, “Bunda yadırganacak ne var! Daha önce de Sâmiha Hanım da hem halife hem de şeyhe idi,” demesidir ki, bizi ihtiyatsızlığa sevk etmiş ve yanlış hüküm vermemize sebebiyet vermiştir. Halbuki, ihtiyatlı davranmış olsaydım, en azından Merhum’un Hanımefendisinden hem Zevci, hem de dünürü Sâmiha Hanım hakkında bilgi alabilirdim. Bu ihtiyatsızlık dolaysiyle Refika’ları Av.Hicran Göze Hanım’a, özür beyan ederim. Merhûm’un azîz ruhunu ta’ciz etmiş isek, fâtiha’lar ve ihlas’lar göndererek, Aziz ruhunu ta’ziz etmek isteriz. 
Merhûm, Avukat-Muharir, Ergun Göze Beyefendi’nin Refika-i Muhteremeleri, Av.Hicran Göze Hanımefendiye açık da’vet: 
Nâcizâne Tavzîhimizi yeterli bulmuyor, başkaca şeyler söylemek arzu buyurursanız, köşem, sütunlarım arkasına kadar açıktır. Dilerseniz, bizzat kaleme alacağınız bir metni bu sütunlarda aynen vermeyi bir şeref telakkî ederim. Efendim. Derin Saygılarımla...