Küresel dünyamızın en tesirli trendi “sahte cevaplar”... Her şeye sahte cevap bulabilmek değerli bir marifet oldu. 

Yasalarda bile açık net yazılmış olmasına rağmen yorumlar, benzetmeler, kelime köklerinden türetmelere ve farklı anlamlara şahit oluyoruz. Bağımsızlık gerektiren yargı mensupluğunun partili olmaya başladığı da haberlere yansıyor. Partililere, yeterli puanı alamamalarına rağmen not imtiyazı sağlandığı yazılıp çiziliyor. 

Hatta OHAL’in ilanı vesilesiyle meclise gitmeden kanunların, hem de terörden uzak konularda bile değiştirildiği görülüyor. Evlilik programları için yapılan Kanun Hükmünde Kararname gibi... Evlilik programlarının abesle iştigal olması başka konu, ama usulün üzerinde durulmalı... Evlilik programının OHAL’le, terörle nasıl bir ilişkisi var?.. Açıklanmalı… Ama meclisten geçme zorunluluğu yok, farklı bakış açısına ihtiyaç yok... Konu basit bile olsa demokrasi bunu gerektirir...

Kiminin küresel güç, kiminin küresel terör dediği zihinler, sadece yazılı kanunların mı anlamını değiştiriyor sanıyorsunuz?.. İlahi kitapların bile anlamları çarpıtılabiliyor. “Yorumlanan” olması gereken kitapların “yorumlayıcıları” oluyor… Özelleştiriliyor…

Günümüz ve kendi koşullarına uygun hale getirilme çabaları hat safhada... Yakın geçmişte gördük ki bu gaye içinde olan cemaatler bile var... Dinî kitaplardaki anlatılanın başka olupta, anlaşılanın başka olmasını sağlamak ve bunu marifetmiş gibi halka anlatanlar çıktı... Arapça kelimelerin köklerine inilerek başka, benzer anlamlar bulmak... Kendi için, özeli için meşru hale getirmek... 

Küreselleşme evrimcileri, maalesef tek güç olabilmek için acıtan metotlar denemeye devam ediyorlar. Hangi koşullar altında olursa olsun küresel sermayeye; güç, para bir şekilde geri dönmeli... Nasıl olduğunun önemi yok…

Neredeyse bütün siyasilerimizin ilk başta masum gelen “her eve iki anahtar” seçim propagandası bile günümüz koşullarında bambaşka yerlere gitti...

Konunun netliği için kısmen rakamlara bakalım...

Bugün kayıtlı, tescilli 11,5 milyon araç yollarımızda… Her yıl 750 bin yeni araç trafiğe kaydoluyor. İkinci el piyasası da bir hayli canlı... Ve bu araçların %75’i ithal...

“İthal olsun çamurdan olsun” der olduk... İthale bayılıyoruz, çok seviyoruz. Vergi yüküne, döviz maliyetine rağmen ısrarla ithal istiyoruz. Zihinlerimize ithal markaların güvenilirliği bastıra bastıra kazıldı. 

İnsanoğlunun dünyadaki ilk gününden bugüne en çok önemsediği şeydir, güvenliği... Güvende kalabilmek için ateşi buldu, mağarada kaldı, taş yonttu, mızrak yaptı.

Günümüzde ise “bizi güvende tutabilecek araç, sadece yabancı marka araçlar olabilir” algısı tam olarak yerleştirildi. Yüzde yüz yerli araç projeleri var ama proje sahiplerinin satamama korkusu da var. Bu sebeple gecikiyor, erteliyor, kısmen yapabiliyor. 

Haklılar da; satın almayız...  

Bu küresel markalar; yabancı araçlarını bize ve dünyaya satıyor. Lâkin şöyle bir durum var… Dünya pazarlarında otomotiv sektörünün kilogram satış fiyatı 43,5 dolar. 

Bizim dünyaya satabildiğimiz en büyük iki pazarımız; otomotiv yan sanayiinin kilogram satış bedeli 4,73 dolar, tekstil ise 4,48 dolar. Katma değersiz, yaratıcılığı eksik, her yerde bulunabilecek, algı yönetiminin yapılamadığı ürünlerde taşeronluk yapıyoruz... Emeğimiz ucuz…

“Dolar” ile ifade edilen rakam, aynı zamanda “zaman birimi” olarak da ifade edilebilir. Aşağı yukarı aynı orandır. Yukarıdaki kilogram satış bedellerine göre; bizim 10 saatte kazandığımızı, onlar 1 saat çalışarak kazanır. Asıl kazancı zamanımızdır…

Küreselleşmenin dışında kalabilmiş ülkeleri ziyaret ettiğinizde çok farklı şeylerle karşılaşırsınız.  

Örneğin ülke içinde; meyve, sebze ve diğer ürünleri taşıyan çoğunlukla trenlerdir. Bir trene ortalama 220 vagon bağlanabilir... Bazı trenlerde bu sayı 680’e kadar çıkar. 220 vagon yaklaşık 220 tıra eşdeğerdir. Örneğin bir tır Konya’dan İstanbul’a 2.000 TL’den gelse 220 tır 440.000 TL’ye gelir. 

220 vagonlu bir tren ise yaklaşık 5.000 TL’ye aynı malı taşır...

Aynı malı taşımıştır ama 435.000 TL ucuza taşır. Böylece lojistik maliyetini neredeyse sıfırlar... Örneğin bu durum bizde de olabilseydi; bugün kilogramını 8 TL’den yediğimiz domates 5 TL’ye düşmüştü bile... 

Dikkatinizi çekerim sadece ulaşım ile bu kadar düştü... Bu ve benzeri uygulamalar tam ve eksiksiz oturduğunda faiz yükü, vergi yükü, tohum yükü, gübre yükü hepsi düşer... Bir de bakmışız domates 1 TL... 

Evet, küreselleşmeye aldanmamış ülkelerin alım gücü çok çok yüksek… Pırıltılı tırları, rezidansları yok ama ailelerine ayıracak vakitleri var. Mutlular…

Lâkin bizde “fakatlar” var!.. Bu durumda yabancı marka 220 tırını bize satamaz... Haliyle, derhal trenle taşınamaması için “kriter” gelir...

Yasaların ve hatta dinî kitapların anlamını değiştirme teşebbüsüne girişenlerin samimi olduğuna inanılırsa, anlamadığı ya da aldandığını belki düşünebiliriz. 

Ama samimiyetsiz ise; bu iftiradır. Amaç aldatmak, kandırmaktır... 

Ekonomide, benzer samimiyetsizlik “zam” demektir... “Zam” demek bizlerden alınan biraz daha “zaman” demektir. Yaşam demektir... Her samimiyetsiz öznelleştirme toplumu incitir, kötü koşullara sürükler…