Bir ayı geçti, darbe kılıfı geçirilmiş işgal girişiminin üzerinden. İşgal diyorum, bunu darbeyi ilk duyduğumuz anlardan itibaren söylemiştik. Sonraki günlerde ortaya çıkan bilgiler de işgali doğrular nitelikteydi.
Meydan nöbetlerine halk büyük ilgi gösterdi, adeta bağışıklık yaptı. Nöbetler bitti denildikten sonra “Şimdi ne yapacağız” diye soranlar vardı.
Bunun yanında gece çıkıp bir Mevlana turu yapıp evine gelenler de vardı, sorduğunuzda “Devriyeden geliyorum” diyen.
Halk adeta kendini asker gibi görmüştü.
Bunda haksız da değildi.
Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan halkı sokağa çağırdığında “Bu bir işgal girişimidir” dedikten sonra “Madem bu işgale askerin içindeki bir grup alet oluyor. O halde görev asillerindir, diyor Başkomutan” demiştik.
“Sizin vekaletinizle buraya kadar geldik, burada artık asil gerekli” diye yorumlamıştık çağrıyı.
Halk asil olmanın gereğini sonuna kadar yaptı.
Kendini tankın önüne atmaktan, gökten yağdırılan kurşunlara hedef olmaktan çekinmedi.
Ve sonuçta halk kazandı.
Askerin ve polisin içindeki düzgün insanlarla.

Şimdi devlet kurumlarında hummalı bir temizlik çalışması sürdürülüyor.
Henüz tam randıman alınmasa da bu temizlikte kararlı ve ısrarlı olunması umut vericidir.
Ama tam da bu noktada, darbenin planlayıcısı olduğu iddia edilen ve darbe gecesi Akıncı Hava Üssünde ele geçirilen Yrd. Doç. Dr. Adil Öksüz’ün, tutuklanma istemiyle gönderildiği mahkemece serbest bırakılması ve sonrasında kayıplara karışması kafaları karıştırıyor.
Savcı Cihan Ergün, daha önce Konya’da görev yapmıştı. En azından ismini o dönemden biliyoruz.
Konya’dan Uşak’a gönderilen Ergün’ün o dönemde “Paralel yargıyla ilgili bir dergiye konuştuğunu” görmemiştik. Bu bizim bir eksiğimiz, yeni öğreniyoruz. Konya’dan gönderilme sebebinin bu olduğunu da şimdi kendisi söylüyor.
Konya’ya dönmek için başvurusunun önce reddedildiğini, sonra da UYAP’a başvurusuna engel konulduğunu söylüyor.
Hukuk çevresinden dostlarımız, Cihan Ergün’ün açık sözlü bir insan olduğunu, bahsettiği sebeplerin anlaşılabilir bulduklarını teyit ediyor.
Savcının tutuklama istemini hakim hangi sebeplerle yetersiz gördü, açıklanması lazım. Polisin, savcının mücadelesi bir noktada eritilmiş oluyor. Darbenin planlayıcısı olduğu söylenen kişinin bu kadar kolayca elden uçup gitmesi ciddi bir zafiyet değil de nedir!

Son günlerde cezaevleriyle ilgili söylentiler de arttı. Darbenin ilk günlerinde cezaevi kaynaklı bir bilgi almıştık;
“FETÖ’cü  darbecileri getirip FETÖ’cü İnfaz Koruma Memurlarına teslim etmek, büyük tehlike” diyordu bir dostumuz.
En azından, Konya özelinde buna yönelik tedbirler alındığını daha sonra öğrenmiştik. Kafi mi, onu bilemeyiz.
Peki diğer şehirlerde durum nedir?
Bu soru önemli; çünkü cezaevlerinde bir kalkışma beklentisi son günlerde yükseldi.
Bu nedenle, gerek polis kontrolündeki FETÖ’cülerin, gerekse cezaevindeki FETÖ’cülerin emin ellerde olduğunu bilmek gerek!

Geldiğimiz noktada temizlik kurallarına tam riayet edilmesi, güvenli kişiler eliyle bu temizliğin sürdürülmesi lazımdır. Bu hususta daha net adımlar atılması, önlemler alınması lazımdır.