Sovyetler Birliğinin çöküşüyle Küresel Güçler tarafından kapitalizmin ihtiyaçlarına göre Dünyanın yeniden şekillendirilmesinde engel olarak görülmeye başlanan ulus devlet yapıları, ekonomik, siyasi ve askeri operasyonlarına hedef olmaktadır. Türkiye Cumhuriyeti de yurt içindeki bazı hoşnutsuzlukları istismar eden dış güçlerin bu çalışmalarına hedef olmuş, bir yandan pkk terörü, öte yandan aşırı uçların çalışmalarıyla boğuşarak zaman, güç ve binlerce insan kaybetmiştir.
Malum açılım süreci denen bir dönemi yaşıyoruz. Bu sürecin arka planı Genelkurmay Başkanı  gibi (Kendi beyan etti) kamuoyunda da yeterince bilinmediği için yaşanan bazı gelişmeler karşısında vatandaşlarımız şaşırıyor. Öte yandan bölücü terör örgütü ve meclisteki uzantıları son derece kendinden emin, pervasızca hem tehdit ediyor hem de hükümete akıl veriyor...
HDP Eşgenel Başkanı Demirtaş’ın “Türkiye PKK’ya silah versin!!!” demesi “Yüz verirsen astarını ister...” atasözümüzü aklıma getirdi.
Bu arada, terör örgütünün siyası kanadı, intikam yeminleriyle, Küçük Ağrı Dağı’nda, Ağrı isyanında ölenleri anmış ve “Binlerce insan Kürt hakkını Türklerden alana kadar savaşmaya hazır bulunuyor” pankartları açmış...Tarihte “Ağrı ayaklanmaları” olarak bilinen ve 16 Mayıs 1926-25 Eylül 1930 tarihleri arasında Türkiye Cumhuriyeti’ne baş kaldıran asileri sözde anma adına Ağrı Dağı’na çıkan terör yanlıları PKK propagandası yapmış. Etkinliğe HDP Bitlis Milletvekili Hüsamettin Zenderlioğlu, Doğubayazıt Belediye Eş Başkan Vekili Bora Çoktin, DBP İlçe Eş Başkanı Mehmet Karadağ, HDP İlçe Eş Başkanı Ali Çakan, DTK delegeleri, terör örgütü yanlısı sivil toplum örgütlerinin yöneticileri, PKK’nın 20 kişilik Ağrı Dağı grubu ile yaklaşık 1000 kişi katılmış.
Yerel seçimlerin ardından Güneydoğu’da özerklik çalışmalarını hızlandıracağını daha önce açıklayan İmralı sakini teröristbaşı Abdullah Öcalan,  yayımladığı mesajında Güneydoğu’da özerkliği kabullendirmek için iç savaş tehdidini yükselterek, “5 milyon kişi de ölse biz bu teslimiyeti asla kabul etmeyiz” iletisini paylaşmış.
Asker ve polis, sürece zarar vermeyelim diye kışlasından ve karakolundan çıkmayıp olayları sessizce izliyorsa da halen güneydoğudan şehitler gelmeye devam etmektedir. Daha geçen hafta bir teğmen, bir uzman çavuş ve iki polisimizi kaybetmiştik. Analar ağlamayacak derken kimin anası kastediliyordu acaba, bu gençlerin anaları ana değilmi???
Düne kadar devlete büyük bir özveriyle hizmet eden korucular bugün PKK tarafından infaz edilmesine rağmen hiçbir yayın organında bu konudan bahsedilmemektedir. Her şehit cenazesinde “kanları yerde kalmayacak” diye nutuklar atılırken bugün adları anılmamaktadır. Yarın bu “vatan ve millet uğruna seve seve canımı feda edeceğime” diye yemin eden insanları nereden bulacaksınız.
Zannımca ulus bütünlüğümüz giderek parçalanmaktadır. Türk milleti, teröristle bölge halkını ayırdetmesini bilmiş, halk arasında çok şükür bugüne kadar herhangi bir kitlesel çatışma olmamıştı. Terör örgütü 1984’te  ilk Eruh ve Şemdinli baskınlarını yaptığında bayrağa ve devlet  görevlilerine sahip çıkan bölge halkı, bugün örgüte sahip çıkmakta...  
Teröristlerin, ülkenin milli birliği ve bütünlüğünü bozan bu tip eylemleri, halk arasında duygusal kopuşa yol açarak uçurum yaratmakta. Verilen tavizler sınucu güneydoğuda devlet otoritesinin terör örgütüne terkedilmesi gelinen noktanın çizilen pembe tabloya benzemediğini göstermektdir. Bu şartlara rağmen Genelkurmay Başkanı, hangi kırmızı çizgiden bahsediyor, siz biliyorsanız bana da söyleyin.