Yüksek Mühendis ALİ CAN Beyefendi ile PENDİK SULZER MOTOR FABRİKASI’nı Konuştuk.

(İKİNCİ BÖLÜM)

OğuzÇetinoğlu: Bütün zorlukları aşarak bin bir güçlükle kurduğunuz ve ülkemize kazandırdığınız tesis elinizden alındı.  

Pendik SULZER Motor Fabrikası, hangi gerekçe ile Deniz kuvvetleri Komutanlığına devredildi?

Yüksek Mühendis Ali Can: 1999 yılında meydana gelen depremde Gölcük Tersânesi’nde büyük hasar meydana gelince hem Pendik Tersânesi hem de içindeki Motor Fabrikası, Deniz Kuvvetlerimizin talebi, zamanın hükümetinin de onayı ile toptan Deniz Kuvvetleri’ne devredildi.

Çetinoğlu: Motor imâlâtı için kurulan büyük bir fabrikanın, tâmir atölyesi olarak kullanılması hakkındaki düşüncelerinizi lütfeder misiniz? 

Can: Pendik Tersânesi, Büyük Atatürk'ün tâlimatları ile başlatılmış zamanın imkânsızlıkları ile büyük mücâdele verilerek tamamlanıp ancak 1 Temmuz 1982 de açılabilmiştir.  

Pendik Tersânesi, 300 metrelik dev gemi inşa havuzu, 202 metrelik dev gemi inşa kızağı, yılda tek vardiyada 50 000 ton saç işleme kapasitesi, yüksek güçlü vinçleri ve çeşitli diğer imkânları ile en büyüğü 150 000 DWT’luk yük gemileri ve tankerler inşa edilebilecek şekilde planlanmış ve inşa edilmiştir. 1 milyon metrekarelik sâhası ile dünyanın sayılı büyük tersânelerinden biridir.  

Kanaatimce Deniz Kuvvetlerimizin kullanımına da hiç uygun değildir.

Nitekim devir işleminden sonra, ülkenin ihtiyacı olan büyük ölçekli gemiler yurt dışına sipariş edilmektedir.

Motor Fabrikasına gelince; devredildikten sonra bu fabrikada artık motor üretilmiyor. Halbuki gerek Pendik Tersanesi, gerekse Motor Fabrikası vaktiyle mülkiyetleri devlette kalmak kaydı ile güvenilir ehil bir firmaya veya bir gruba devletin de ortak olacağı bir ortaklığa kiralık olarak devredilebilseydi hem millî servetimiz olan bu kuruluşlar, kuruluş gayelerine uygun olarak çalıştırılabilir hem de Deniz Kuvvetlerimizin ihtiyaçları mükemmelen karşılanabilirdi.

Çetinoğlu: Deniz Kuvvetleri Komutanlığı’na devredilen fabrikada üretim yapıldı mı?

Can: 1999 senesi sonunda fabrikamız da Pendik Tersanesi ile birlikte Deniz Kuvvetlerine devredilince; Motor Fabrikamız da devredilmiş oldu. O tarihte henüz tamamlanmamış olan RTA tipi 14.000 Hp.lik dev bir motorun tamamlanabilmesi için bir ekibimizin bir süre  çalışmasına müsaade edildi, motorun testi yapılıp imalat tamamlanınca da Motor Fabrikamız tamamen kapatılıp TÂMİR ATÖLYESİNE dönüştürüldü, motor imalatına da son verildi.

Çetinoğlu: Fabrika yeniden faaliyete geçirilebilir mi?

Can: Fabrika yeniden faaliyete geçirilebilir, ekonomimize kazandırılabilir.

Çetinoğlu: Neler yapılması lâzım?

Evvela sorumlu ve yetkili mercilerin karar vermesi lâzım. Sonraki işleri şöylece sıralamak mümkün: 

-Mevcut motor fabrikasını bugün yeniden kurmaya kalksak, arsa hariç en az 150-200 milyon dolar tutarında bir yatırım yapmak gerekir. Bu yatırımı özel sektörün gerçekleştirmesi çok zordur.  

-Hâlbuki mevcut fabrika; binlerce fore kazık çakılıp çok sağlam yapılmış temeli ile

Karabük Demir Çelik Fabrikaları’na itinayla yaptırılmış 8.600 metrekarelik kapalı imalat sahaları ile 150, 15 ve 10 tonluk köprü ve konsol kreynler ile

-40.000 BHP’lik, 14.000 BHP’lik ve 1.500 BHP’lik 3 adet test üniteleri ile hazırdır. Derhal işletmeye başlanılabilir. 

 Not: Öğrendiğime göre Deniz Kuvvetleri Komutanlığı’nda bu test ünitelerine 10.000 HP’lik yeni bir ünite de ilave etmiş.

-Ayrıca küçük tezgâhlar dışında talaşlı tezgâh olarak 1987 yılında Almanya’dan 15 milyon Mark’a ithal edilen zamanının en modern portal freze tezgâhı ile dizel motor imalatı için hazır bekliyor...

Çetinoğlu: Pendik Motor Fabrikasında bekleyen yeni iş imkânları nelerdir?

Can: Çok büyük ve geniş imkânlar var:

-Türk coster filosunun yaş ortalaması çok yüksek. Ortalama 25-30 yaş civarında. Geçen yıl, bu yaşlı filonun yenilenmesi için bir teşvik kanunu ve kararnamesi yayınlandı. Şâyet bu kanunla getirilen hurda teşvikine ilâve finansman sağlanabilirse filo yenilenmeye başlanacak. Yılda kaç tane coster yenilenir bilemiyorum ama her yıl en az 10 coster 5 yıl için 50 coster yapılsa her yıl en az 10 ana makine, 20 ile 30 jeneratör dizeli demektir. Armatörlerin tercih ettiği bir markada mutabık kalınırsa bu motorlar başlangıçta dahi Pendik'te %70 yerli katkı ile rahatlıkla üretilebilir. Aksi halde, Türkiye’de imal edilmezse her armatör yurt dışından farklı marka motorlar ithal ederek Türkiye'yi bir motor mezarlığına çevirebilirler. Costerlerde aynı marka motor kullanımının sayısız faydaları vardır.

Çetinoğlu: Ne gibi faydalar?

Can: Birkaçını şöylece özetlemek mümkündür:

- Kullanma kolaylığı, personel değişiminde kolaylık.

- Eş - yedek parçası stoklanması 

-Bakım - tamir kolaylıkları

- Eş gemiler yapabilmeye ve mâliyeti düşürme kolaylıkları gibi…

Costerlere motor üretimi yanında,

- Üretilecek dizel motorların dış ülkelere ihracatı da yapılabilir

- Askerî ve sivil gemi motorlarının test ve sertifikasyonu

- Yenileme ve yedek parça temini (yerli ve yabancı ülke gemi motorları için)

-Motor yenileme parçaları üreticileri için merkezî test ve sertlfikasyon laboratuvarı

- Motor parçaları imâlât ve ihracatı gibi işler, fabrikayı işletecek olan firmayı beklemektedir.

Çetinoğlu: Motor fabrikası nasıl işletilebilir?

Can: Hiç problem değil… Ülkemizde, az önce saydığım işleri başarı ile yapabilecek;

- Motor fabrikamızı mükemmel işletebilecek tecrübeli dev holdingler, sanayiciler ve tersaneciler var.

- Bu nâdide fabrika, tâlip olacaklar içinden isâbetle seçilecek bir firmaya veya bir gruba uzun vadeli olarak kiraya verildiği takdirde tekrar şaha kalkar, ülkemiz de yeniden gemi dizeli üreten bir ülke hâline gelir. Bu durumda hem ülkemiz kazanır hem de gemi sanayimiz kazanır.

Yeter ki gemi motoru üretiminden heyecan duyalım,

Artık kendi motorumuzu kendimiz yapalım diyelim,

İnanalım, başaralım, gurur duyalım...

Çetinoğlu:Efendim! Çok mükemmel, dikkate alınması hâlinde candan aziz vatanımıza, aziz ve necip milletimize büyük faydalar sağlayacak bilgiler lütfettiniz. Şükranlarımı sunuyorum. 

Bu röportaja mahsus olmak üzere son sözlerinizi lütfeder misiniz?

Can: Bizim neslimiz sâdece tekne yapıp, makine dâhil her şeyi dışarıdan getirip gemi inşa etmeye hep üzüldü, hep isyan etti.

Pendik SULZER Motor Fabrikası işte bu isyan duygusunun eseridir. Biz, bu isyan duygusu ile gençliğimizi yaşayamadan canla başla çalışarak modern bir motor fabrikası meydana getirip, ülkemize hediye ettik.

Biz, bu eşsiz fabrikayı, sâhip çıksınlar daha da geliştirsinler diye bizden sonraki nesillere emânet ettik.

Bu fabrikayı kapatıp, Türkiye’de motor imâlâtına son verenler, yalnız gemi sanayimize zarar vermekle kalmamış, mevcudiyeti ile gurur duyduğumuz, benim de iki yıl yedek subay sıfatıyla mensubu olmakla şeref duyduğum Deniz Kuvvetlerimizin mânevî varlığına büyük zarar vermişlerdir.

Deniz Kuvvetlerimizin bu fabrikayı kapatan bir kuruluş olarak anılması, benim en büyük üzüntümdür. Ümit ederim ki bu fabrika uygun bir kuruluşa devredilerek profesyonel bir yönetim elinde işletilir de motor imalatı tekrar başlatılabilir. Bu suretle, 180 yıldır dışarıdan buhar makinesi ve dizel motor ithal eden ülkemiz inşa ettiği gemilerin motorlarını yapabilen bu motorları dışarıya da ihraç edebilen bir ülke haline gelebilir.

Unutulmasın ki;                                                                                                                                                  

İnşa ettiği geminin motorlarını imal edemeyen bir ülke, asla gerçek bir gemi sanayi ülkesi olamaz. 

Sanayileşmede ne kadar geri kalırsak o kadar zayıf ve itibarsız, sanayileşmede ne kadar ileri gidersek o kadar ileri, güçlü ve itibarlı bir ülke oluruz.

 Kurtuluşumuz için tek yol, sanayileşmedir.         

Benim inancım budur...

Çetinoğlu: İnşallah bu söyledikleriniz dikkate alınır, fabrika yeniden faaliyete geçirilir, siz ve o dönemdeki mesâi arkadaşlarınız o günlerdeki saadeti yeniden yaşarsınız. Vefat eden mesâi arkadaşlarınızın da ruhu şâd olur. 

Biliyorum ve inanıyorum ki üzüntüleriniz şahsınızla alakalı değil. Vatanımızın kalkınmasına, milletimizin refaha erişmesine büyük ölçüde destek olacak bir tesis, maalesef kuruluş maksadının dışında, basit tâmirat işleri için kullanılıyor. Açıkçası hebâ ediliyor Onun için üzülüyorsunuz. Üzülmeyiniz. Aziz ve necip milletimiz sizi şanla, şerefle hürmetle anacaktır.  Çocuklarınız, torunlarınız sizinle iftihar edecekler. 

Şimdi müsaadeniz olursa,  kadirşinaslık vazifelerimizi de îfa edelim. Öncülüğünüzde ulaşılan bu muhteşem başarının elde edilmesinde, gerek teknik gerekse idârî kadroda bulunanlardan bahsedelim. Rahmet-i Rahman’a kavuşmuş olanları fâtiha ile yâdedelim. Başta zat-ı âliniz olmak üzere hayatta olanlara sağlıklı ve uzun ömürler niyaz edelim.  

Kimler vardı?
Can: İlk ve ikinci teşebbüste bulunanlar:
Ulvi Yenal: (1908-1993) Denizcilik Bankası Genel Müdür Yardımcısı.
Nedret Utkan: (1917-1994) Denizcilik Bankası Genel Müdürü.
Sadullah Bigat: (1917-2011) Haliç Tersânesi İşletme Müdürü.
Celalettin Erol: (1920- hayatta) Denizcilik Bankası Genel Müdürü.
Üçüncü nihai teşebbüste etkin faydalı olanlar:
Nezih Neyzi: (1923-2007) Denizcilik Bankası Genel Müdürü.
Hüsamettin Atabeyli: (1922-2015) Denizcilik Bankası Genel Müdürü. 
Dr. Cihat İren: (1915-2001) Sulzer Temsilcisi.
Mahir Barutçu: (1940-hayatta) Zamanın DPT Daire Başkanı, Enerji Bakanlığı eski Müsteşarı. 


ALİ CAN:
1936 yılında Çatalca’nın Karacaköy nahiyesinde doğdu. Ailesiyle birlikte 6 yaşında iken İstanbul’a geldi.

İlkokulu bitirdikten sonra, ortaokulu babasının çalıştığı Haliç Tersanesi’nin Orta Sanat Okulu’nda, liseyi Sultanahmet Sanat Enstitüsü’nde tamamladı.
1959 yılında, sonraki yıllarda adı, ‘Yıldız Teknik Üniversitesi’ olarak değiştirilen Yıldız Teknik Okulu’nu bitirdi. 1960 yılında aynı üniversitede master programından mezun oldu. 
Askerlik görevinin ardından Camialtı Tersanesi Dizayn Şefliği, İstinye Tersanesi  Ticâret Şefliği, İşletme ve Planlama Başmühendisliği görevlerinde bulundu.
1975 yılında Haliç Tersanesi’nde müdür olarak göreve başladı. 1977 yılında Denizcilik Bankası yönetim kurulu üyeliği ve genel müdür yardımcılığına tâyin edildi. 
1984 Yılında bu görevinden emekliye ayrıldı. Bir süre özel sektörde çalıştıktan sonra aktif iş hayatına vedâ etti. 

İstanbul’da ikamet etmektedir. 



DERKENAR: 

DENİZCİLİK SANAYİİ

OĞUZ ÇETİNOĞLU

Denizlerin insanoğluna sunduğu imkânlar, ‘sonsuz’ denilebilecek ölçüdedir. Ülke ekonomisini diri tutar, vatanı mâmur hâle getirir, insanları refaha kavuşturur. Târih boyunca denizin imkânlarından faydalanan devletler dâima güçlü ve lider konumda olmuşlardır. 
Mısırda bulunan ve milattan önce 6000’li yıllara ait olduğu tespit edilen duvar resimlerinden anlaşıldığına göre insanlar o dönemde bile denizlerden faydalanıyorlardı. 8000 yıl içerisinde denizcilik sektöründe büyük gelişmeler sağlandı. Başlangıçta akarsularda ve deniz sâhillerinde kullanılan, kürekle ve sonraları yelkenlerle hareket eden gemiler, pusula ve usturlabın* icadından sonra açık denizlerde sefer yapmaya başladılar. İnsan gücünden, motor gücüne geçildi. İkinci dünya Savaşı’ndan sonra hava taşımacılığının gelişmesi ile yolcu gemilerinin önemi azalmasına rağmen denizcilik sanayi dâima büyük gelişmelere sahne oldu. Deniz turizminin gelişmesi ile büyük yolcu gemileri ile insan taşımacılığı tercih edilen bir imkân hâline geldi.

Dünya ekonomisinin artan petrol ihtiyacının karşılanması maksadıyla tankerler kullanılmaya başlandı. Zaman içerisinde taşıma kapasiteleri ile birlikte boyları 500 metreye kadar uzadı. Konteynerler devreye alındı ve deniz taşımacılığının önemi de hacmi de hep gelişti. 20. Asır başlarında saatte 15 deniz mili olan gemi hızı, günümüzde 50 milin üzerine çıkarıldı. 

Türkiye’mizde bu gelişmeler yakından tâkip edildi ise de tatbikatta çok gerilerde kaldığımız acı bir hakîkattir. 
İnsanlarımızın büyük bir ekseriyetinin denizle alakası, bir yolcu gemisinde kısa veya nâdiren de uzunca bir gemi yolculuğundan ibârettir.  Gönlü, deniz sevgisiyle dolu insanlarımız var. Bu vatansever-fedakâr insanlar, denizcilikle ilgili dergiler, kitaplar yayınlıyorlarsa da, denizin değerini büyük bir ekseriyete ifâde etme imkânı bulunabilmiş değildir.  
Denizin ‘sonsuz’ denilebilecek imkânlarından yeterli ölçüde faydalanılabilmesi için, denizcilikle bütün meselelerin, millî bir dâvâ olarak ele alınması ve topluma benimsetilmesi gerekmektedir. Yılda yalnızca bir gün, 1 Temmuz Kabotaj Bayramı vesilesiyle tertip edilen ve çoğu insanımızın alakasını çekmeyen törenlerde konuşulması ile denizin imkânlarından beklenen faydaların sağlanamayacağı anlaşılmış olmalıdır.   
Uzun yıllar ‘Neden Denizcilik Bakanlığımız yok?’ denildi. Ulaştırma bakanlığınızın adına ‘Denizcilik’ kelimesi eklendi ise de denizciliğimiz, ‘üvey evlat’ durumundan kurtarılabilmiş değildir. 
Ali Can Beyefendi’nin verdiği bilgilere göre; son 15-20 yılda Türk gemi inşa sanayinde büyük gelişme sağlandı. Tuzla ve Yalova’daki özel sektör tersânelerinde 20.000 DWT’un altında her türlü gemi inşaatı başarı ile yapılabiliyor ve yurt dışına da ihraç edilebiliyor. Gemi inşaatındaki bu büyük gelişmeye rağmen sağlanabilen yerli katkı oranı, ana makine ve dizel jeneratör imâlâtı ile navigasyon cihazları üretimi yapılmadığı için ancak %20 ilâ %50 arasında kalabiliyor. Bu sebeple sağlanan gelirin büyük bir bölümü tekrar yurt dışına aktarılıyor. Türk işçisine yeni iş imkânları da oluşturulamıyor. 
Dizel motor üretiminde Uzakdoğu’daki gelişmelere bakarsak; 1970’lerde gemi inşaatında bizden farklı olmayan Güney Kore ve Çin, dünyanın öncü ülkeleri hâline gelmiştir. 
Bu bilgilere dayanarak Türkiye’yi Çin ile mukayese etmek mantık dışı ise de, ‘Güney Kore’nin yaptığını biz diye yapamadık’ diye sormakta mahzur olmasa gerek. 
Bu soruya cevap verecek bir yetkili var mı?  
*usturlab: Dünyanın ilk ilmî âletidir. Bâzı kaynaklarda M.Ö. 3. Yüzyılda Yunanlılar tarafından kullanıldığı, bâzı kaynaklarda da 833 yılında İslam âlimi Ali bin İsa tarafından keşfedildiği belirtilmektedir. Yer ve zaman tespitinde kullanılır.