Yüksek Mimar, Prof. Dr. SUPHİ SAATÇİ ile Ortadoğu'da Türk Eserleri Hakkında Konuştuk.

(İKİNCİ BÖLÜM)

Oğuz Çetinoğlu: Orta Doğu’da Türk eserlerinden konuşabilir miyiz?

Prof. Dr. Yüksek Mimar Saatçi: Ortadoğu’da Selçuklu ve Osmanlıların akıllı siyâseti sonucu İslam şehirlerinin çoğu çok değerli kültür varlıklarıyla süslenmiştir. Kuzey Irak’ta, yani Bağdat dışında da Erbil, Musul, Kerkük bölgesi bundan en büyük payı almıştır. Günümüzde Irak’ta tarihî eserlerin envanteri çıkarılırsa, yüzde 95’inin Selçuklu ve Osmanlı dönemlerine ait olduğu görülür. Sultan İkinci Abdülhâmid Han döneminde bu coğrafyada yüzlerce mektep, askerî ve mülkî rüştiyeler, yüksekokul ve fakülteler, orijinal projelerle yapılmış ve uygulanmıştır. 

Mithat Paşa’nın Bağdat’ta çok başarılı uygulamaları olmuştur. Mithat Paşa’nın siyasî yönü için çok şeyler söylenebilir. Ancak çok başarılı bir vali olarak tarihe geçmiştir. Çünkü ilk defa 1869’da Bağdat’a matbaa getirtmiştir. Heidelberg marka matbaa makinesi sipariş edilmiştir. Makine Almanya’dan gemiyle Basra’ya geliyor, Basra’dan da karayoluyla Bağdat’a taşınıyor. Mithat Paşa Ahmet Mithat Efendi’yi yanında Bağdat’a götürüyor ve böylece Zevra adlı gazete yayımlanıyor. Zevra gazetesinin ilk sayısı 15 Haziran 1869’da çıkıyor. Irak’ta 15 Haziran Basın Bayramı olarak kutlanır. Bu büyük hizmet Irak için, önemli bir kültür devrimi sayılır. 

Irak’ta, özellikle Bağdat’ta aşiret kavgalarını sona erdiren ve güvenli bir ortam sağlayan Mithat Paşa ilk defa Bağdat’ta atlı tramvay, Dicle nehri üzerinde buharlı gemiler çalıştırmıştır. Bunlar gerçekten çok büyük hizmetlerdir. 

Bağdat’tan başka Musul, Şam ve Halep Osmanlı coğrafyasında önem verilen şehirlerdir. Şam’ın en güzel eserlerinden biri Emevi câmisidir. Emevi câmisi, aslında orijinal bir kiliseden dönüştürülmüş ve yanlamasına bir mekânı var. Buralarda Osmanlı yönetimi çok muazzam eserler bırakmıştır. Şam da Hac güzergâhı üzerinde olduğu için önemli bir stratejik konumdadır. Burada da Kanuni Sultan Süleyman Han bir menzil külliyesi yaptırmıştır.

Çetinoğlu: Şehir halkından hemen herkesin Türkçe bildiği ve ‘Türk şehri’ olarak anılan Halep’ten bahseder misiniz? 

Prof. Saatçi: Halep, Ortaçağ’dan beri canlı ve hareketli ticaret merkezlerinden biri olmuştur. Halep’in çok güzel bir kalesi vardır. Ortadoğu’da böyle bir kale yoktur. Kalenin üstü başlı başına bir şehirdir. Her türlü şey var; yani 2-3 sene kalede kalsanız aşağı inmeye gerek duymazsınız. Hamamına kadar var. Osmanlılar çok önem vermişler Halep’e… Kapalı çarşıları çok yaygın ve zengin bir şehirdir. 

Halep Ortadoğu’nun en güzel şehirlerinden biridir. Mimar Sinan Halep’te iki önemli külliye inşa etmiştir: ‘Hüsreviye’ ve ‘Adiliyye’ adı ile bilinen Dukakinzade Mehmet Paşa külliyeleri. Günümüze kadar varlığını devam ettiren bu yapılar önemli vakıflardır. 

Çetinoğlu: Doğup büyüdüğünüz, hayatınızın ilk 18 yılının geçtiği Irak’ı ve Kerkük’ü de konuşmalıyız.

Prof. Saatçi: Irak 1918’den sonra huzur yüzü görmedi. Krallık döneminde Türkmenler kendi dillerinde eğitim ve basın haklarından mahrum kalmışlardır. 1924 Mayıs ayında Türkmenlere ilk katliam yapılmıştır. 1946 yılında Türkmenler Kerkük’te Gâvur Bağı katliamını yaşadılar. 

Irak’ta 14 Temmuz 1958 tarihinde kraliyet devrildi ve cumhuriyet rejimi ilan edildi. Ancak ülke hep askerî cuntalarla yönetildi. Türkmenlere 14-16 Temmuz 1959’da tarihe bir kara leke olarak geçen Kerkük Katliamı uygulandı. Dikta rejimi altında Türkmenler çok acılı günler yaşadılar. Özellikle Saddam dönemi Türkmenler için bir kâbus oldu. 16 Ocak 1980 tarihinde Türkmen liderleri Doç. Dr. Nejdet Koçak, Albay Abdullah Abdurrahman, Dr. Rıza Demirci ve Adil Şerif idam edildi. Daha sonra Türkmen aydınlarının çoğu yine dar ağaçlarında sallandırıldı. Bir kısmı zindanlara atıldı, bir kısmı sürgün edildi. Bazıları işlerinden atıldı.

Türkmenleri gayrimenkullerine ve geniş çapta tarım arazilerine el konuldu. Türkmen yerleşim merkezleri yıkıldı. Evleri, iş yerleri yıkılanlar açıkta kaldı. 2003 işgalinden sonra daha kötü günler başladı. Bin yıl birlikte yaşamış olan Araplar, Kürtler ve Türkmenlerin arasına nifak ve kin tohumları ekilmeye çalışıldı. En çok ezilenler de Türkmenler oldu. 

Bin yıllık geçmişleri ile medeniyet tarihine önemli katkılar sağlayan Türkmenler, Irak’ta zengin bir kültürel miras bırakmışlardır. Prof. Dr. Mâhir Nakip’in ‘Kerkük’ün Kimliği’* isimli kitabında belge ve delilleriyle belitttiği gibi; Kerkük’ün tarihî kimliği, sivil ve mimârî kimliği, siyâsî kimliğikültürel kimliği incelendiğinde, bölgenin ‘kadim Türk yurdu’ olduğu ortaya çıkar. ‘Kerkük şehrinin, Arafa ve Yorgantepe gibi târih öncesi yerleşim böleleri hâriç tutulursa, bilinen en eski yapıları, Kale’nin içinde yer almaktadır. Kerkük’ün simgesi hâline gelen Kale, bilinen en eski iki tapınağın ne zaman câmiye dönüştürüldüğü belli değildir. Uryan Câmisi’nin, 1929 yılında ve Osmanlılar tarafından yapıldığı bilinmektedir. Kalenin içinde günümüze kadar ayakta kalabilen ilk Türk eseri Gök Kümbet’tir. Yapımı 1361 yılına denk gelmektedir. Kerkük’teki diğer Türk eserlerinin belli-başlıları şöylece özetlenebilir: Fuzûlî (1483-1556) Mescidi, İmam Kasım Câmisi ve Zâviyesi, 1706 yılında yapılan Şeyh Abdurrahman Tekkesi, 1808 yılında yapılan Nakışlı Minâreli Câmi, 1854 yılında Kerkük’te vali olan Ali Paşa tarafından yaptırılan Mecidiye Sarayı. 1863 yılında Bağdat Valisi Mehmet Nâmık Paşa tarafından yaptırılan Aziziye Kışlası. 1976 yılında Baas idâresi tarafından yıktırılmıştır. Bunun dışında yıktırılan pek çok bina vardır. ‘Yapıların dili yoksa da kimlikleri vardır.’ Yıktırılan bu Türk eserlerinin bâzıları için yakılan ağıtlar, günümüzde Türkü şeklinde söylenmektedir: 

Bülbülüm kafestedir

Gülmez gönlüm hastadır

Daşköprü yıkılalı 

Hele (hâlâ) gönlüm yastadır. ***  

*Bilgi Yayınları, Ankara 2007

**Mahir Nakip. Kerkük’ün Kimliği: Bilgi Yayınları, Ankara 2008, s: 99-101

***age. s: 105-107

Çetinoğlu: Irak’ta, bahsi geçen bütün bu Türk varlığı ve Türk kültürü nasıl oluştu?

Saatçi: Anadolu henüz Türkleşmeden önce Bağdat, Musul, Kerkük ve Erbil gibi merkezler, Selçukluların ve bunların devamı olan Musul ve Erbil Atabeylerinin zamanında birer Türkmen şehri olmuştu. Osmanlılar (1534–1918) ile birlikte bölgede Türkmen nüfusu daha da yoğunlaşmıştır.  

On altıncı yüzyılda Bağdat Türk kültür merkezi olmuştu. Bölgede yetişen Nesimi’den sonra Türkmen edebiyatının en büyük şairi Fuzûlî, bütün Türk dünyasının edebiyat tarihinde zirveye oturmuştur. Aynı yüzyılda yetişen Ahdî ve Ruhî gibi şairler, Bağdat’ta Türk dilinin ne kadar önem kazandığını gösterir. 

Türkmen mimarî anıtları ile ön plana çıkan Musul, Atabeyler döneminde tamamen Türk olan bir fizikî görünüş kazandı.

Çetinoğlu: Orta Doğu’nun hemen her bölgesinde zengin kültürel miraslarla karşılaşmak mümkün. Bölge için ‘Kültürler mozaiği’ denilebilir mi? 

Prof. Saatçi: Tarih boyunca dünyanın en cazibeli ve en yoğun ilgi odağı olan Ortadoğu Bölgesinde, Abbasilerden Emevilere, Selçuklulardan Osmanlı Devletine kadar, dinamik ve canlı dönemler yaşanmıştır. Kudüs, Şam, Bağdat, Halep, Musul, Mekke-Medine gibi hem dînî hem de etnik açıdan önemli olan birçok şehir, bu coğrafyada yer almıştır. Değişik kültürlerin uygarlık beşiği olan bölgede, zengin ve değerli kültür varlıkları oluşmuştur. Bu uygarlık hazinesine en büyük katkı İslam döneminde sağlanmıştır. Abbasî ve Emevi dönemlerinden sonra İslam dünyasının bayraktarlığını üstlenen Türkler, bölgede en kalıcı izlerin sahibi sayılır.  

Türkmeneli bölgesinde karşımıza çıkan ve konut mimarisinin en güzel örnekleri olan Türkmen evleri bu zengin mirasın özel bir bölümünü oluşturur. Klasik Türkmen mesken mimarî örnekleri Kerkük, Erbil, Tuzhurmatu, tavuk ve Altunköprü gibi sadece Türkmenlerle meskûn bölgelerde vardır. Evlerin tasarım üslubuna paralel olarak, yörede Türkmenlere özgü bir mimarî sözlük bile gelişmiştir. 

Maalesef son yıllarda Suriye’nin başşehri Şam ve diğer önemli şehri Halep’te büyük ölçüde kültür varlığı kıyımı yaşandı. Özellikle erken dönem İslam mimarisinin seçkin bir örneği olan Emevî Camii büyük tahribata maruz kaldı. Bu kıyım ne yazık ki günümüzde de devam ediyor.

Çetinoğlu: Irak dışındaki Orta Doğu Ülkelerinden Suriye’de de Türk kültürünü temsil eden eserler var. Türkiyenin en uzun kara sınırı Suriye ile… 

Saatçi: Türkiye ile Suriye arasında 877 km. kara sınırı vardır. Türkiye sınırlarına 60 km. mesafede Halep şehri bulunmaktadır. 

Suriye’nin kuzeyinde önemli ticaret yollarının buluştuğu noktada olan Halep, tarih boyunca Doğu ile Batı arasında ticaretin anahtarı konumunda olmuştur. 

Orta çağın en alımlı kalesine sahip olan Halep, Osmanlı Devleti’nin en önemli şehirleri arasında yer almıştır. Halep’in Osmanlı döneminde bir ticaret merkezi olarak önemi, hem coğrafi konumundan hem de tarihî gelişmelerden doğmuştu.

Irak ve Suriye’de devam eden savaşın en büyük dramını kadınlar ve çocuklar çekmiştir. Bu acımasız savaşta en çok hırpalanan ve büyük acılar yaşayan zaten kadınlar ve çocuklar olmuştur.  

Çetinoğlu: Orta Doğu’daki karışıklıklar, iç savaşlar ve dış askerî müdâhaleler Türkiye’yi etkiliyor…

Prof. Saatçi: Ortadoğu bölgesinde Irak ve Suriye problemi çözülmedikçe Türkiye rahat edemez. Bu iki ülkenin huzuru sağlanmadan, Türkiye’nin de huzuru ve barışı tehlikeye girer. Bu bakımdan Türkiye Suriye ve Irak işine müdahale etmek zorundadır. Çünkü bu kargaşadan en çok etkilenen Türkiye’dir. 

Çetinoğlu: Yaşanan fâciaların müsebbipleri ve çatışan gruplar hakkında konuşmak ister misiniz?

Prof. Saatçi: Irak ve Suriye’de yaşananlar Ortadoğu coğrafyasını yeniden şekillendirmek isteyenlerin eseri. Bölgede çatışan güçler 3 grupta toplanabilir:

1-Bölgedeki güçler ve mahallî topluluklar

2-Orta Doğu Bölgesi güçleri (İran, İsrail, Suudi Arabistan, Türkiye vs.)

3-Milletlerarası Güçler (ABD, Rusya, İngiltere, Fransa, Almanya, Hollanda vs.)

Bölgede birinci sırada birbiri ile çatışan mahallî güçler arasında Şiiler, Sünniler ve Kürtler ön plandadır. Bunların arkasında da terör odakları bulunmaktadır. 

İkinci sırada bölge güçleri var. Bunlar bölge ülkeleri olan İran, Suudi Arabistan, İsrail, Mısır ve Türkiye ilk sırada yer alıyor. Şu anda bölgenin en başarılı aktörü İran sayılır. 

Çetinoğlu: Neden?

Prof. Saatçi: İran çok etkili ve başarılı bir politika güdüyor. Şu anda Amerika da İran’ın yanında yer almış gibi görünüyor. İran’ın hiç konuştuğunu duydunuz mu, Türkiye için, Irak için, hatta Suriye için ne dedi, kimse bilmiyor. Dış politikası ve komşuları hakkında İran hiçbir şey söylemiyor. ABD Irak’ı işgal etti, fakat Irak İran’ın kucağına düştü. Bağdat’tan Basra’ya kadar her şey İran’ın elinde.   

Çetinoğlu: İsrail’in genişleme politikası ve hırsının Orta Doğu’daki hâdiseler üzerindeki rolünü değerlendirir misiniz?  

Prof. Saatçi: Bölgede önemli rol oynayan diğer bir ülke ise İsrail’dir. Suriye krizi kör döğüşüne dönünce ABD kendini bu işten sıyırdı. ABD çekildi, Rusya devreye girdi. ABD Irak’ta da öyle yapmıştı; ülkede fitili yaktı, çekildi. Şimdi Suriye’de Rusya baş aktör, bu işte de yine İran kârlı çıktı. 

Hâfızalarımızı tazeleyip daha eskilere gidersek, İran’da Amerikancı olan Şah’ın iltica talebini ABD bile kabul etmedi. Şah devrildi, yerine Humeyni geldi. Irak’ta Saddam bir numara Amerikancı idi. 1980’de İran’la savaşa girdi. 8 yıl süren bu savaş, 1988’de sona erdi. Basın toplantısı yaptı Saddam, ‘Bunlar bizi savaşa soktular ve sonra ortada bıraktılar.’ Saddam’ın bunlar dediği ABD ve batılı ülkeler şüphesiz. İran-Irak Savaşı 200 milyar dolarlık silah satışını sağladı. Batının elinde ne kadar modası geçmiş stok silah malzemeleri varsa, hepsini paraya çevirdiler. Bu paranın 100 milyar doları Irak’tan, 100 milyar doları da Körfez ülkelerinden sağlanmıştır.

Arkasından Irak hariciyesi Amerikan’ın Bağdat’taki bayan büyükelçisini hariciyeye dâvet ediyorlar. Büyükelçi Hâriciyeye gidiyor. Ancak Dışişleri Bakanının koltuğunda Saddam’ın oturduğunu görüyor. Yani büyükelçiyi bakan dâvet etmiş, ama Saddam karşılıyor. Saddam. ‘Sorun bakalım büyükelçiye, biz İran’la savaşırken, Körfez ülkelerinin bir kısmı, özellikle Kuveyt petrol fiyatlarıyla oynadılar, bizi 2,5-3 milyar dolar zarara soktular. Biz bunun hesabını sormak isteriz. Özellikle Kuveyt bize oyun oynadı. Ekselansları ne diyor bu konuda?’ 

Bayan büyükelçi: ‘Efendim ABD, genellikle kardeşler, akrabalar arasındaki kavgalarda taraf olmaz. Yani biz hepinize karşı eşit mesâfedeyiz’ diyor. Saddam da: ‘Tamam, yeşil ışık yaktılar bize’ diyor ve Kuveyt’e saldırıyor. Esas felaket o zaman başlıyor. Bu sefer bütün Körfez ülkeleri ABD’nin eteğine yapışıyor. Gerisi malum… Körfez Savaşında da ABD Körfez ülkeleriden 600 milyar dolar tahsil ediyor. 

(DEVAM EDECEK)