Pek Muhterem Kemâl Arif Beyefendi. 
Bahsettiğiniz zatı yakından tanımamaktayım. Ehl-i Sünnet mensubu bir Akademisyen olarak tanıyorum. Sefer’de kadınlarla alakalı hükümler üzerinde diğer fer’î mes’elelerde olduğu gibi, hak mezhepler arasında sefer müddeti, tek başına veya topluca seyahat, hac ve umre seyahati veya başkaca maksadlarla seyahat hususlarında ciddî ihtilâflar vardır. Ben Hanefî bir ehl-i Sünnet mensubuyum. Elbette benim tercihim, taklîd ettiğim Mezheb’im, Hanefî ekolü’dür. Arşivlerde ve internet sitesindeki yazılarımda ehl-i Sünnet ve Hanefî ekolüne uygun olarak inşa edilmiştir. 
Aziz Kardeşim Osman Ertürk Beyefendi. 
Kardeş’lerin zaman zaman kardeşlerini iğnemeleri, hattâ ba’zen iğneleme bile kâfi gelmez, çuvaldızı batırmaları, kardeşler arasındaki derin muhabbetin tezâhürü gereğidir. Bu bakımdan lütfen bundan sonra da iğnelemeye devam buyurunuz Efendim. 
Sâbite-değişmez, değiştirilemez değerlerimiz, ehl-i Sünnet akîdesi, Turuk-u Âliye’den, Zikr-i Hafî, Tarikat-ı Hâcegân-i Nakşiyye ve doğrudan merbût bulunduğumuz, Sâhibizaman, Mürşid-i Kâmil ve Mükemmil, Müceddid ve Medâr Mürşid’in irşâd ve tecdîd hareketinden zerre kadar inhiraf edersek lütfen yalnız iğnelemekle kalmayınız, çuvaldızı hiç merhamet göstermeden batırınız. 
Fitne zuhur ettiğinde, bid’at hâdis olduğunda, ehl-i İlim ilmini izhar etmeye, ortaya koymaya mecburdur. Bir bid’at’ın hudûsü, bin sünnetin ölümü demektir. Bir sünnetin ihyası da bin bid’at’ın gömülmesi demektir. Onun içindir ki, Sevgili Peygamber’imiz salla’llâhu aleyhi ve sellem Efendimiz, “Ümmetimin fesada uğradığı bir devirde benim sünnetlerime temessük eden için şehîd sevabı vardır.” (Ba’zı rivâyetlerde ise, yüz şehid sevabı vardır.) buyurmuştur. 
Cit-Gez Remziyle yorumlarda bulunan değerli kardeşimiz. 
Yakın alaka ve teveccühünüze sonsuz teşekkürler. Ancak, sadece beğeninizi bildirmenizi kâfi görmüyorum. Değerli tenkid, tevcih ve tenvirinizi de beklediğimi saygılarımla arzederim Efendim... 
Pek Muhterem Muallim Remzini kullanan Kardeşim. 
“Tek yanlışınız bunlar değildir, elbette Mustafa Hoca... Sizi bu şekilde yanlış bilgilendirenler, sokakta konuşulan yanlış bilgiler de etkiliyor olmalı,” buyuruyorsunuz. Hatalarımız hangi mevzu’larda, bizi yanlış bilgilendirenler kimler, sokaklarda konuşulan yanlışlar neler? Bütün bunlar hakkında biraz açıklama lütfunda bulunursanız, elbette cevabını veririm. 
Değerli Kardeşim H.İbrahim Kuruçaylı Beyefendi. 
Teveccühünüze ve iyi dileklerinize teşekkür ederim. Ama, sizlerden asıl beklediğim, yorum, tenkid, tevcih ve tenvirdir. Saygılarımla... 
Çok Değerli Cit-gez remzini kullanan Kardeşim. 
Maksadımız, kimseyi incitmek, birilerinin ipliğini pazara çıkarmak değildir. Ama, ba’zı şeylerin tarihe yanlış aksettirilmesine de imkân vermememiz lâzımdır. Nasıl ki, bugün bizler yarım asır, bir asır öncesini araştırırken, kütüphanelere müracaatla o günün gazete ve dergileriyle kitaplarına bakıyor, o devirler için hükümler veriyorsak, gelecek nesiller de bugün bizlerin yazdığımız çizdiğimiz şeylere bakarlar-bakacaklar. Sırf bunun için dahî hatalara işâret etmek varsa tashih etmek birincil vazifemizdir. Aksi takdirde gelecek nesilleri yanlış istikametlere sevk etmek gibi bir vebâlin altına girmiş oluruz. 
Veled-i Süleyman remzini kullanan asîl Kardeşim. Kendinize çok güzel bir remiz seçmişsin! Rabb’im hem sizi hem bizleri bu unvana lâyık kılsın! İnşâ Allah! Alakanıza teşekkür ederiz devamını Can-u Gönülden istirham ederim. Efendim. 
Misâfir Remzini kullanan çok Değerli Kardeşim. 
Her yerde bolca bulunabilinen bildiğimiz taş’ları-mıcırları, Kibrit-i Ahmer olarak gören ve gösterenlere hakk’ettikleri cevapları belki de sizin uygun bulduğunuz gibi daha sert bir şekilde vermeliyiz. Ancak, Nahl Sûresi’nin 125.âyet-i Kerimesi müvâcehesinde, hilmi, mülâyemeti seçmiş olabiliriz. Şöyle ki, “(Resûlüm!) Sen, Rabbinin yoluna hikmet ve güzel öğütle çağır ve onlarla en güzel şekilde mücâdele et! Rabbin, kendi yolundan sapanları en iyi bilendir ve O, hidayete erenleri de çok iyi bilir. 
(Müfessirler, Hakk’a da’vet açısından insanları üç sınıfa ayırırlar. Bu âyet-i Kerime bu üç sınıfa yapılacak da’vet şeklinin bir özeti kabul edilmiştir. 
1) Akli selîm sahibi ve eşyanın hakîkatini öğrenen araştırıcı alimler. Dâ’vette “hikmet” ile davranma bunlar içindir. Zirâ hikmet kesin olan delillerdir.
2) Halkın çoğunluğunu teşkil eden ve henüz sağlam fıtratını koruyan orta sınıf güzel öğüt bunlar içindir. 
3) Mücadeleci, inatçı ve düşman kimseler. Mücadele yolunun en güzeliyle da’vet edilmesi istenenler de bunlardır. Zirâ, unutmamak gerekir ki, Allah Haz.Musâ’nın Firavn’a bile yumuşak sözle da’vette bulunmasını emretmiştir.) 
Mu’cize-Kerâmet ve Tasavvuf Kalpazanları, Serlevhalı yazımız üzerinde yorumda bulunan, Safmı sız veya Safmı şız, remzini kullanan Kardeşimiz, “Çok yanlış düşünüyorsunuz,” buyuruyorsunuz. Fakat hangi hususta ve hangi gerekçe ile yanlış düşündüğümüzü sarahaten bize yazarsanız, cevabını veririz, varsa ki olabilir, hatamızı düzeltiriz. 
Pek Muhterem Ertuğrul Kardeşim, 17 Nisan 2015 Cum’a günü, “Cum’a Sohbeti” köşemizde bu çarpıtmaların çok açık bir misâlini bulacaksınız. Ne yazık, kendilerine pek çok vasıflar izâfe ettikleri zevâtın aslında bir hiç olduğuna kendileri de vâkıf olduklarında sükût edip bir tarafa çekilmeleri gerekirken, boş durmuyorlar ve onları birilerine eklemeye başlıyorlar. Tabiî bu eklemeler de mâ vak’aya uymadığı için sırıtıyor. Bizim yaşımızda olanlar bu eklemelere, abartılara gülüp geçer de genç nesiller, gerçeği bilmedikleri, gerçeğe ulaşmak için de herhangi bir gayretleri olmadığı için, ne söylenirse, ne yazılırsa hemen inanmaktadırlar. Hele şu Sosyal Medya dedikleri zeminde, sabah saatlerinde birisi bilerek, tamâmen (asparagas dedikleri) hayal ürünü bir bilgiyi veriyor, akşam saatlerinde kendi uydurduğu bu yalan haber’e –bilgiye kendisi de inanmaya başlıyor. 
Aziz Kardeşim Osman Ertürk Beyefendi. 
60 yıla yaklaşan uzun bir zaman müddetinde, bize emânet edilen, vesika, belge ve bilgileri toprağın altına taşıma hakkına sahip değiliz. Elbette bizimle birlikte toprağın altına götüreceğimiz sırlar ve bilgiler de vardır. Ama, %99 bilgiler, belgeler, vesikalar böyle değildir. Bu bakımdan yeri geldikçe, lüzûm hissedildikçe bunları açıklamamız, bu bilgi-belge ve vesîkaları değerli okuyucularımızla paylaşmamız boynumuzun borcudur. 
Pek Muhterem Muhtarımız, Hasan Güneş Beyefendi. 
Telefon numaranız gazetemizdeki arkadaşlarımız tarafından bendenize ulaştırılmıştır. Müsâid olan en kısa zamanda size dönülecektir. Alakanıza, teveccühünüze teşekkür, sonsuz selâmlar... 
1964-1965 yıllarında, Tekâmül için Kilis’ten Çatalca’ya gönderilen Kardeş’lerimizden beş kişinin dahî adı, soyadı, doğum tarihi ve doğumyerini varsa sarih adreslerini veriyorum. Kendileri hakkında bilgisi olanların bu zeminde bizimle paylaşmalarını hasseten rica ederim. 
1) Bekir Çiftçi - Mehmet - Bilecik 1947 Söğüt-Doruk Köyü. 
2) Kemal Taşkın - Ömer – Kastamonu 1946 Taşköprü-Çaykirpi. 
3) Musa Şahin – Osman – Adana 1950 Osmaniye-Çardak Köyü. 
4) Hacı Aslan – Osman – Hatay 1948 İskenderun-Akarca. 
5) İsmail Gürer – Yusuf – Ankara 1947 Kalecik-Demirtaş Köyü...