Pek Muhterem Ertuğrul Beyefendi. 
Aradan kırk sene’den fazla bir zaman geçmiş, birileri, eski defter’leri karıştırmış söyleyecek bir şeyi olmadığı için, yalan, iftira ve açıkça bühtana başvurmuş, hezeyanlar ortaya atmıştır. Ufuk Gazetesi’nin kuruluşundan i’tibâren, Müessese Müdürlüğünü, Sabah Gazetesi’nin bir müddet İmtiyaz sahipliğini ve kapanıncaya kadar da Müessese Müdürlüğünü yapmış birisi olarak açık ve net söylüyorum ki, Recep Aslan’ın söyledikleri tamâmen yalandır, iftiradır, bühtandır. 
Şöyle ki, Bizim zamanımızda, Matbuat sahasında çalışanlardan bir bölümü, (fikir işçileri), 27 Mayıs 1960 Darbesini gerçekleştirenler tarafından çıkarılan bir kanunla, yanlış hatırlamıyorsam, 212 Sayılı kanunla maaşlarını peşin alırlardı. Kol işçisi dediğimiz idarî personel ve matbaa bölümünde çalışanlar, diğer iş kanununa tâbî olarak bir ay çalıştıktan sonra ve hak ettiklerinde alırlardı. Biz, idârî personel ile kol işçilerinin ücretlerini onbeş günde bir öderdik. Zirâ Gazete Dağıtım şirketlerinden ve Basın İlân Kurumu’ndan onbeş günde bir tahsilat yaptığımızdan bir ayı bekletmeden, onbeş günde bir avans mahiyetinde ödeme yapılırdı. Ayrıca, Müessese Müdürü olarak vezneye ta’limatım şu idi. “Maaşını geçmemek şartıyla, isteyen her çalışana isteği halinde hiç tereddüt etmeden avans verilmesiydi. Az da olsa, çalışanlardan bu avansı aldıktan sonra hiç çalışmadan işten ayrılanlar da olmuştur. Öte yandan fikir işçilerinin ücretlerinin zamanında ödenip-ödenmediği hususu, Vergi dâirelerince, Çalışma Bakanlığı Bölge Müdürlüklerince, Sosyal Sigortalar Kurumunca, Basın İlân Kurumunca ve Gazeteciler Sendikasınca sürekli olarak denetlenir, maaşlar, vergi ve sigorta primleri belli bir müddet zarfında ödenmemişse, Basın İlân Kurumunca dağıtılan Resmî İlân ve Resmî reklâmlar kesilirdi. 
Ayrıca, Özel Kanunu’na göre, fikir işçilerinin ücretlerinin ödenmemesi şöyle dursun, gecikmesi halinde, geciken hergün için, %5 mürekkep faiz uygulanırdı. Kazara bir fikir işçisi’nin maaşı bir müddet geciktirilmiş ise, fark edildiğinde aradan uzun bir müddet geçmiş ise, gazete’yi satsanız bile gecikmiş bir maaşı ödeyemezdiniz. Zamanında, Müesseselerimiz, yukarıda saydığım resmî - gayr-i resmî kurum ve kuruluşlar tarafından sürekli olarak denetlenir, diğer müesseselere örnek gösterilirdi. 
Pek çok müessese çalıştırdıkları elemanlarını Sosyal Sigortalar Kurumu’na bildirmezken, ya da 30 gün çalıştırdıkları halde birer hafta çalışıyormuş gibi prim öderken, Müesseselerimiz, her kademe’de çalıştırdığımız elemanlarımızı bir tecrübe dönemine bile tâbî tutmadan, sigorta ettirir, primlerini de, tam olarak öderdik. O tarihlerde cârî mevzuata göre, primleri tam olarak ve vaktinde ödendiği için çalışanlarımızdan yüzlerce kişi, 32 yaşında emeklilik hakkını elde etmişler ve emekli olmuşlardı. Bu arkadaşlarımızdan ekserisi hâlen hayatta olup rastlaştığımızda hep saygı gösterir, teşekkür eder, hürmette kusur etmezler. Elbette, Recep Aslan gibi, az da olsa nankörler de çıkacaktır. 
12 Eylül 1980 Darbesinden sonra, bir sağ’dan bir sol’dan mantığı ile hiçbir gerekçe göstermeden, Cumhuriyet Gazetesi kapatıldığında, solun karşısındaki en ciddî gazete olarak bizim gazete’lerimiz de kapatılmıştı. Aylarca kapalı kalan gazete’lerimiz bütün gelirlerinden mahrum bırakıldığı halde, aile ve yakınlarımızın birikimlerinden eşlerimizin takılarından elde ettiğimiz Karz-ı Hasen’lerle çalışanlarımızın maaşlarını ödedik. Recep Aslan ve onun gibiler bunları adlarını bildikleri gibi bildikleri halde bu insafsızlığı yapıyorlarsa onlara söylenecek hiç bir şey bulamıyorum. 
Aziz Kardeşim Ertuğrul Beyefendi. 
Bu kişi bir yazısında “Bilecik Söğüd’e gittiğini anlatırken, “Ertuğrul Gazî’nin mezarı etrafında tavaf ettiğini yazdı. Halbuki, tavaf, yalnız Allah’ın evi etrafında, Ka’be-i Muazzama’da yapılabilinir. Başka hiçbir yerde, ne bir Peygamber Kabrinde ve ne de herhangi bir veli kabrinde tavaf edilemez. Tahsil mes’elesine gelince, zamanında, mâiyetimizde, yüzlerce üniversite me’zunu, hattâ titri olan Doçent ve Profesörler çalışmıştı. Mühim olan, şu veya bu okuldan me’zun olmak değil, insan-ı Kâmil olmak, ilim ve irfan sahibi olmaktır. Bu arkadaşın bir yerlerden bir kuyruk acısı olmalıdır. 
Aziz Kardeşim. Merhûm Avukat-Muharrir Ergun Göze Bey hakkındaki yazılarım, sizlerin bu yazılar üzerine yorumlarınız, Refika-i Muhterem’eleri, Hanımefendi’nin tavzihleri, Kerime-i Muhtereme’leri, Zeynep Hanımefendi’nin, Kâim-i Vâlidesi, Merhûme Sâmiha Ayverdi Hanımefendiyi himâye ve sıyânet gayreti çok seviyeli bir şekilde bu zeminde ortaya konulmuştur. Artık, mes’eleyi daha fazla uzatmanın bir ma’nası ve gerekçesi kalmamıştır, diye düşünürüm. 
Aziz Kardeşim, aramızda bir mes’ele yoktu ki kapanmış olsun. Bizler, ömür boyu sevgi ektik, sevgi biçtik. Yeni yetmeler gibi mâzimizi inkâr etmedik, inkâr edenlere iltifat etmedik. Bu yola hizmetleri sebkat etmiş “Sâbikûn ve Evvelûn”a hürmette kusur etmedik, edenleri de vargücümüzle kınadık, kınamaya devam ediyoruz. Bu günün şartlarına hizmet edenler, geçmişte hizmet edenlerin tâbi oldukları imtihanlarla henüz karşılaşmamışlardır. (“Ey mü’minler!) Yoksa siz, sizden önce gelip geçenlerin başına gelenler size de gelmeden cennete gireceğinizi mi sandınız? Yoksulluk ve sıkıntı onlara öylesine dokunmuş ve öyle sarsılmışlardı ki, nihâyet, Peygamber ve beraberindeki mü’minler, Allah’ın yardımı ne zaman! dediler. Bilesiniz ki Allah’ın yardımı yakındır.” (Bakara 2/214) 
Sıhhat derecesine tam vâkıf olamadığım, pek çok eserde gördüğüm bir hadis-i Şerifte Sevgili Peygamber’imiz salla’llâhu aleyhi ve sellem Efendimiz, “Bu ümmetin ahiri evveline la’net edecekler,” buyurmuştur. Ne zaman ki, yeni yetme birisi, hizmeti sebkat etmiş bir büyüğü, ağabeyi hakkında şöyle böyle şeyler söylerse hep bu hadisi hatırlarım. 
30.03.2015 tarihinde bu sütunlarda açıkladığım gibi, bu hafta’dan i’tibâren ba’zı isimleri vereceğim. Bunları tanıyanların, son durumlarını bilenlerin bu zeminde paylaşmalarını hassaten rica ederim. 
1964-1965 yıllarında Tekâmül için Kilis’ten Çatalca’ya gönderilen 26 kişiden ilk beş kişinin adlarını, soyadlarını, doğum yeri ve doğum tarihlerini veriyorum. Tesbit edebildiklerimin ilk vazife yerlerini de veriyorum. 
1) Ahmet Tekil Ali oğlu, Mersin-Erdemli-Esenpınar köyü 1942 doğumlu. 
2) Hüseyin Şimşek. Mustafa oğlu, Konya-Karaman Bayırköyü 1941 doğumlu. 
3) Durmuş Özdemir Ahmet Antalya-Gündoğmuş Güzelbağ Nahiyesi, 1938 doğumlu. 
4) Celal Yıldırım. Ali Denizli – Güvecik Köyü 1947 doğumlu. 
5) Osman Devlez. Mustafa Bilecik – Bozüyük – Kandilli Köyü 1947 doğumlu. 
Yukarıda açık kimliklerini ve doğum yerlerini ve ikâmet adreslerini verdiğim bu çok değerli kardeş ve ağabeylerimizin yerlerini hal-i Hazır durumlarını bilenlerin veya bilgisi olanların bu zeminde bizimle paylaşmalarını tekrar tekrar istirham ediyorum.