Muhterem Şeref ŞENYIL Beyefendi. 
Bizi ta’kibe ve bu zemin’e katkı vermeye devam ettiğiniz için size Cân-u Gönülden teşekkür ederim. 
Aziz Kardeşim. Bu saatten sonra bizim hiçbir maddi-ma’nevi bir beklentimiz yoktur. Birilerinin bizi şu veya bu tarz’da tenkid etmesi, başka türlü değerlendirmesinden herhangi bir korkumuz yoktur. Tasamız, bu devre kadar, Tarîkat-i Nakşibendiyye-i Aliye’yi, her türlü bid’at ve hurâfe’den ârî, sâfî bir şekilde, intikâl ettiren, Pîran’a, Müceddidiyye Kolu’nun en son halkası, son kutbu, Nisbet-i Ruhâniyye ve Ma’neviyye ile Müceddidiyye Kolunun ilk Kutbu, Kutbu’l-Aktab İmam-ı Rabbanî Müceddid-i Elf-i Sânî Hazretlerinden bize intikâl ettirilen, teselsülü kopmamış tek yolun, bid’at ve hurâfe’lerden korunarak sâfiyyetiyle korunmasıdır. Bu dava’da bizim kimseyle herhangi bir mes’elemiz, sorunumuz yoktur-olamaz da, ama birilerinin bizimle bir mes’elesi varsa biz de onu asla dikkate almayız. Doğru bildiğimiz doğru yolda yolumuza devam ederiz. 
Aziz Şeref Şenyıl Kardeşim. Yeryüzünde samîmî kalple “Allah! Allah!” diyen bir tek mü’min bile kalmışsa, kıyâmet kopmayacaktır. Zira, mü’minler, kıyâmet ehvâlinden kıyâmetin şiddetinden korunacaklardır. Yaşayanlar daha çoook şeyler göreceklerdir. 
Azîz Kardeşim. Haz.Ömer radiyallahu anh Efendimizin halifeliği zamanında başlattığı, Haz.Osman radiyallahu anh Efendimizin devam ettirdiği ve Haz.Alî Kerreme’llâhu Vechehu Efendimizin ayrıca du’a ederek Can-ü Gönülden benimsediği Teravih Namazının cemaatle kılınması hususunda hiçbir ihtilâf yoktur ki, Sahibizaman’ın, devrin Büyüğü Merhûm Beyağabey’imizin Terâvih namazlarını cemaatle kılıp-kılmadıklarını tartışmak abesle iştigaldir. Ama, Sahibizaman da, devrin Büyüğü, Ağabey’imiz de aslâ, Tesbih Namazını veya Teheccüd Namazını cemaatle kılmamışlardır, kıldırmamışlardır. 
Nisbet-i Ruhâniyye ve Nisbet-i Ma’neviyye ile merbut bulunduğu Kutbu’l-Aktab’ın, “Tahrîmen mekruhtur, bid’attir,” dediği bir şeyi, ona Nisbet-i Ruhâniyye ve Nisbet-i Ma’neviyye ile bağlı, bir başka Kutbu’l-Aktab’ın irtikâp ettiğini düşünmek bile akla ziyan bir durumdur. Teheccüd Namazı da nâfile bir ibadettir, Tesbih Namazı da nâfile bir ibadettir. Nâfile ibâdetlerde esas olan gizlice kılınmalarıdır. Resûl-i Ekrem Efendimiz, Ümmetinden farklı olarak, Teheccüd Namazı kendilerine vâcip kılındığı halde, Teheccüd Namazını eda etmek için, gece’nin tam yarısında uyandığında Annelerimizi, Zevcât-ı Mutahharâtı bile uyandırmazdı. Gizlice kılardı. 
Tesbih Namazının cemaatle kılınabileceğini ve fakat Teheccüd Namazının kılınamayacağını iddia etmek büyük bir tezad teşkil eder. 
Tesbih Namazının cemaatle kılınabileceğini iddia edenlerin bunu delilleriyle birlikte ortaya koymaları gerekir. Tesbih Namazının nâfile namaz olması i’tibariyle Duhâ (kuşluk) Evvâbîn namazlarından herhangi bir farkı bulunmadığına göre bu namazların da cemaatle kılınıp-kılınamayacağı hususunda bir görüş bildirmeleri gerekmez mi? 
Aziz Kardeşim Şeref ŞENYIL Beyefendi. 
Bu yolda ve bu hizmette, Allah ömür verir iki sene daha yaşarsak, 60 yılımızı tamamlamış olacağız. Bahsettiğiniz tartışmaları çok çook gerilerde bıraktık. Bugün sahada olanların yaş ortalamaları tahmin ettiğim kadarıyla 30-35’dir. Hani, bir söz vardır, “Sizler giderken biz dönüyorduk,” diye... “Onlar değil, onların babaları giderken biz dönüyorduk,” diyelim. 
Aziz Kardeşim, bizim isimlerle, partilerle, kurum ve kuruluşlarla bir işimiz olmaz. Biz, ilkeler, prensipler, düsturlar üzerindeyiz. 
Bizim bağlı bulunduğumuz, Medar-ı İftiharımız, Sahibizaman, Mürşid-i Kâmil ve Mükemmil, Medâr Mürşid, Müceddid, Süleyman Hilmi Silistrevî (K.S.) Efendi Hazretlerinin, Medrese de genç bir tâlip iken başlattığı, hayatı boyunca, mücadelesini bir an olsun tereddüt etmeden devam ettirdiği bir zihniyyete, onun da’va’sının, “İmam-ı Rabbânî Evladı” diye, sık sık taltif buyurduğu, İmam-ı Rabbânî Evladının stepne yapılmasına bile izin veremeyiz-vermeyeceğiz. 
Üveys Remziyle yorum yapan, katkıda bulunan Değerli Kardeşim. 
Milâdî 18.Asr’ın ortalarından beridir, Sultan 2. Abdülhamid dönemi hariç, bilâ istisna, ülkemize haricî güçler, dış mihraklar, Aziz Milleti’mizin, Yüce İslâm Dini’nin düşmanları istikâmet vermişlerdir. 
2002 yılından beridir, ülkemizin haricî düşmanlariyle, dâhilî  işbirlikçilerinin tarz-ı siyâsetleriyle, devrinin en zekî Hükümdârı, Sultan 2. Abdülhamid Han Hazretleri karşısındakilerin Tarz-ı Siyâsetleri aynıdır. Selânik meydanında, Yahûdî, Rum, Ermeni komitacıların teşekkül ettirdiği, İttihad ve Terakki Cemiyeti’nin, tertip ettiği miting’de, “Hürriyet, Adalet, Müsavvat,” nutku atan, Said Kürdî ile, kırk yıldır, kuzu postuna bürünmüş, Türkiye’deki Müslümanlardan, Sadaka-i Fıtr, zekât, kurban, kurban derisi, himmet vergisi olarak trilyonlarca lira para toplayarak, kiliselere, papazlara, A.B.D.’deki Türk düşmanı Yahûdî asıllı politikacılara peşkeş çeken zât arasında ne fark vardır? 
Asrının siyâsetini iyi okuyamayanlar, tedbir alamayanlar, aslâ Yüce İslâm Dini’ne ve Müslümanlara hizmet edemezler. 
1970’li, 1980’li, 1990’lı yıllar’da, hayâl bile edilemeyen, rüya’larda görülse ancak hayra yorumlanan nice arzular Allah’ın lütfuyla bugün gerçek olmuşsa, Müslümanların bunlara şükretmesi gerekmez mi? Kimin yaptığı, kimin zamanında yapıldığı hiç de mühim değil, mühim olan bu hayâllerin gerçekleşmiş olması değil midir? 
“Şükrederseniz, artırırım,” fahvasınca, ni’metlerin devamı için şükretmemiz gerekmiyormu? 
Aziz Kardeşim, Süleyman Nazif Küçüktepe: 
Bu yolda bir nefer olmak, saâdet’lerin, mazhariyetlerin en büyüğüdür. Merhûm Büyüğümüz, Beyağabeyimiz, Ümraniye’deki mu’tad sohbetlerinden birisinden, Kısıklı’ya dönerken, bendenize, “Mustafa, İhvanımız arasında en mes’ûd olanlar kimlerdir?” diye bir soru sordu. 
- “Ağabey, şu anda yanınızdayım, emrinize amadeyim, gencim, sıhhat üzereyim. Herhalde, en mes’ûd olanlardan birisi benimdir” diye cevap verdim. 
- Mübârek, ben seni kasdetmedim. Bana objektif bir değerlendirme yap istedim. 
- Ağabey, doğrusunu isterseniz, İhvanımız arasında en mes’ûd olanı, kendi işinde-gücünde, haftada bir gün zâtıâlînizin sohbetine katılan, en arkada, direğin arkasında, kimseye görünmeyen, kendi derununa gömülmüş, aküsünü şarj eden Kardeşimiz. Gelecek haftayı iple çeken, aküsünü şarj etmek için sabırsızlanan Kardeşimiz... 
“Çok doğru söylüyorsun, bizler, günlük işlerin dağdağasından, hayhuyundan, onun haliyle hallenmek için, çok kısa bir zaman ayırabiliyoruz. Halbuki, o 24 saatinin tamamını o hâl üzere çekiyor,” buyurmuştu. 
Birbirinin kuyusunu kazan, yekdiğerinin makamında gözü olan, bir başkasının ayağını kaydırmak için fırsat kollayan idareci olmaktan, kendi halinde, verilecek hizmeti bekleyen, verildiğinde de koşa koşa giden bir nefer olmak bahtiyarlıktır. Bu yolda, “Hâ işte bak, sana söylediğim, bahsettiğim zât işte bu zât,” diye işaret edilenlerden, parmakla gösterilenlerden olmaktansa, rütbesiz birisi olmak, kendi iç dünyasında kendisiyle ve herkesle barışık, tevcih edildiğinde hizmete müheyyâ olanlar bu yolun asıl yolcularıdır. 
- Yetgin Remziyle yorum yapan Aziz Kardeşim. 
Evet, kürsüye çıktığımızda, Kur’ân-ı Kerim’de, 19 âyette, Cenab-ı Hakk, “Allah’a ve Resûlüne İtaat ediniz,” buyurduğu için, elbette mü’minlere Allah’a ve Resûlüne mutlâka itaat ediniz,” diyoruz. “Ey iman edenler! Yapmayacağınız şeyleri niçin söylüyorsunuz?”, “Yapmayacağınız şeyleri söylemeniz Allah katında büyük bir nefretle karşılanır.” (Saf / 2,3) 
Âyet-i Kerimesinin muhtevasına göre, Allah’ın nefretine ma’ruz kalmamak için elimizden geldiğince, Allah’a ve Resûlüne itaat etmeye çalışıyoruz. Bununla beraber, “Hâlık’a Isyan olan hiç bir şeyde Mahlûka itaat olunmaz,” Hadis-i Şerif’i fahvasınca, Allah’a ısyan olan şeylere’de, ananız, babanız, en yakın akraba’nız da olsa aslâ itaat etmeyiniz,” diye de ikaz ve ihtar’da bulunuyoruz. 
Bîidrâk olanlar, anlamasa da, anlamak istemeseler de biz, bu köşe’de, insan’ları, küfre, vebâle, vizre düşmemeleri için ikaz etmeye gayret ediyoruz. Bu istikâmette yüzlerce yazı bunun şahidi’dir. Aksi yönde tek bir nümune gösteremezsiniz. Hangi tarihte, hangi yazıda, insanları günaha sokmuşuz, gösterebilir misiniz? Geçiniz Efendim...